13 Ocak 2016

Polis çocuğu Beyaz, Kürt çocuğu Miray

Bak o kadar eğilip bükülmen yetmiyor, hep biraz daha, biraz daha diyorlar...

 “Beynim durdu!” diyor, Beyazıt Öztürk, “Burada çocuklar ölüyor, siz orada bunun farkında mısınız? deyince beynim durdu”.
Doğrusu bizim de beynimiz durdu, aklımız tutuldu.
Kanal D’nin ünlü yıldızı Beyaz’ın beynini durduran şey, programına Diyarbakır’dan telefonla katılan bir kadının söyledikleri.
Bizim beynimizi donduran ise, bu programdan sonra olup bitenler.
Sen misin televizyonda herkesi duyarlı olmaya çağıran, hemen linç başlatılıyor Ayşe Çelik için.
Söylediği şeyin bir anlamı yok, doğru mu yanlış mı, üzerinde düşünülmeye değer mi, önemi yok bütün bunların.
Acaba sen kimsin, öğretmenim dedin ya, bakalım doğru mu, MEB hemen açıklıyor “öğretmen değil”.
Hımm o zaman olsa olsa, teröristtir, en azından teröre destek veriyordur. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Ayşe Çelik hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan derhal soruşturma başlatıyor. Vay haline Ayşe Çelik’in.
Buraya kadarı bile orada yaşananların boyutlarını göstermek için yeterli değil mi?
Düşünsenize, Diyarbakır’dasınız, öğretmen olun ya da olmayın, haftalarca süren sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı bir bölgedesiniz. Yaşadığınız şehirde, her gün tanklı toplu çatışmalar yaşanıyor. Cesetler sokaklarda kalıyor, her yer savaş alanına dönmüş, ölüm yaşı sıfırlara inmiş neredeyse, insanlar annelerinin cesetlerini yerden kaldırıp gömemiyorlar... Siz bunları yaşayacaksınız fakat ülkenin geri kalanı gözlerini kulaklarını bütün bu olup bitenlere kapatacak, televizyonlar göstermeyecek, gazeteler yazmayacak. Siz de sesinizi çıkarmayacaksınız. Çıkarırsanız, gerçekten vay halinize, çünkü terörist olmakla suçlanıyorsunuz. Sadece siz değil, sesinizi duyurabildiğiniz TV kanalı da.

Çok geçmeden, Kanal D’nin özrü geliyor, “... terörün her türlüsüne karşı Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü ilke edinmiş Kanal D olarak hem böylesi bir provokasyonun hedefi olmanın hem de akla hayale gelmeyecek senaryolarla yıpratılma gayretinin üzülerek farkındayız...”
Oysa Ayşe Çelik, Diyarbakır’dan bağlanıp, Kanal D’ye söylediği gibi,
“Ünlü olmadan önce yaptığınız ve şimdi özlediğiniz neler var?”
“Hayranlarınızla başınıza gelen en tuhaf şey nedir?”
“Kendinizi eleştirirseniz neyinizi eleştirirsiniz?”
 sorularını sorsa, hiç problem olmayacaktı.
Diyarbakır’da ne oluyor ki zaten?
Sokağa çıkma yasağı mı var?
Birileri mi ölüyor?
Çatışma mı var?
Silah sesleri mi duyuluyor?
Çocuklar mı ölüyor?
Yooo hiç biri olmuyor...
Peki siz “Kendinizi eleştirseniz neyinizi eleştirirsiniz?”

Oysa Ayşe Çelik neler neler söylüyor, hem de televizyonda.
“Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar ekranlarda çok farklı aktarılıyor. Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler. O tertemiz çocukların gözlerinin içine nasıl bakacaklar. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın."
Öyle ki zavallı Beyaz’ın beyni duruyor. O kadar duruyor ki, kadının söylediklerine bir şey diyemiyor, onay veriyor, evet daha hassas olmalıyız diyor, hatta alkışlatıyor.
Beyaz’ın beyin durması, ard arda soruşturmalar başlayınca geçiyor ancak. Kanal D’nin ardından o da özür diliyor.
“Ben bir polis çocuğuyum.”
“çocuklar öldürülüyor burada deyince...”
“bir niyetinin olduğunu anlamadım”.

Ayşe Çelik’in ne söylediğinden çok onun sonradan anladığı “niyetinden” söz ediyor.
Klasik vatana, millete, devlete bağlılık sözlerinden sonra da özür diliyor.
Kimden?
Devletten, iktidardan. 

Peki bu özürler yeterli mi?
Hayır.
Güç karşısında bir kere boyun eğilmeye başlandığında, işin ucu yerin dibine gömülene kadar varır.
Ne diyor Star Gazetesi silahşörü Cem Küçük:
“Doğan Medya yerli ve milli konularda artık duyarlı olacağına ve terör örgütlerine asla taviz vermeyeceğine söz verdi. Öte yandan son dönemde yaşananlar bize bambaşka şeylerin döndüğününü gösteriyor. 8 Ocak cuma günü Beyazıt Öztürk’ün şovunda bir PKK’lı yayına bağlandı ve resmen PKK terör örgütü propagandası yaptı. 28 Şubat sırasında darbeci Çevik Bir’e övgüler düzen her devrin adamı Beyazıt Öztürk de PKK’lı tipe tam destek verdi ve alkışlattı....Doğan Medya bu rezalete imza attığı için Beyazıt Öztürk’ü de cezalandırmak zorundadır. Şovmen Beyaz yaptığının bedelini ödemek zorundadır.”
Ve ardından Bakırköy Cumhuriyet Savcılığınca, Beyazıt Öztürk ve Beyaz Show programının sorumlusu hakkında 'terör soruşturması' başlatılıyor.

Bütün bunlara “beyin durması” mı akıl tutulması mı diyelim bilemedim, ama Beyazıt Öztürk’e şöyle seslenmek isterim:
Çıkıp televizyona, “Evet öğretmen olsun ya da olmasın, programıma telefonla Diyarbakır’da yaşayan bir insan, bir kadın bağlandı. Hiç beklemediğim bir şekilde, acıdan titreyen sesiyle “burada çocuklar ölüyor biraz duyarlı olun” dedi. Bu feryat karşısında vicdanı olan herkes gibi ben de etkilendim. Ben bir polis çocuğuyum, polislerin de ölmesini istemem, Kürt çocuğu Miray bebeklerin de. Tabi ki silahlar patlamasın, çocuklar, gençler ölmesin, anneler ağlamasın. Bu hepimizin dileği değil mi zaten? Kim bunun tersini düşünüp söyleyebilir?” diyebilseydin.

Ah bir diyebilseydin.
Beynin durmaya devam etseydi yani, anlaşılan vicdanın ancak o durunca devreye giriyor.
Bak o kadar eğilip bükülmen yetmiyor, hep biraz daha, biraz daha diyorlar...

@ymbymb
 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti