30 Haziran 2015

Memleketimden devlet, insan, hayvan manzaraları

Korkuyorlar, her türlü kalabalık tehlikeli. Provakasyon olasılığı, karşıt gruplar, kamu güvenliği...

Devlet TOMA’larını doldurmuş Taksim’e.
Polisini yığmış dört bir yana.
Bu yıl 13.'sü yapılacak olan Onur Yürüyüşü için bütün bunlar.
Binlerce insan eşcinsel hakları için her yıl olduğu gibi toplanmış, Taksimden Tünel’e yürümek istiyorlar.
Tomabaşlar emir vermiş, “olmaz”, “ramazanda olmaz”.
Neden?
Bu barışçı bir gösteri, temel bir insan hakkı.
Olmaz diyorlar, yasak!
Korkuyorlar, her türlü kalabalık tehlikeli. “Provakasyon olasılığı, karşıt gruplar, kamu güvenliği...”
Çok korktukları için de korku salıyorlar, korkutmak istiyorlar.
Devlet, tomabaşlar, tomalar, polisler, plastik mermiler, tazyikli sular, gaz bombaları, gaz fişekleri, coplar...
Ara sokaklarda, arkalarda, yedeklenmiş eli sopalı sivil takviye güçler.
Bu yıl 100 bin kişinin katılımı beklenen Onur Yürüyüşü her türlü engellemeye karşın yapılıyor.
Geriye devlet şiddetinin yarattığı, acı ve öfke kalıyor.
Şiddet, acı ve öfke görüntüleri kalıyor.

Bu yıl 30. müzik yılını farklı şehirlerde bir dizi konserle kutlamak istiyor Grup Yorum.
Adana ve İzmir’de bu konserler gerçekleşiyor, binlerce insan coşkuyla Grup Yorum müzikleri dinliyor ve söylüyor.
Gelgelelim Ankara valiliği, arkasından Istanbul valiliği konserler için yasak kararı veriyor.
Neden?
Gerekçe her zamanki gibi, “provakasyon olasılığı”, “kamu güvenliği.”
Tomabaşlar hızlarını alamayıp konserin yapılacağı Bakırköy’ü, “Sakın konsere gitmeyin yasaklanmıştır” diye pankartlarla donatıyor.
Grup avukatlarının idare mahkemesine başvuruları olumlu sonuçlanıyor, yasak kaldırılıyor ve konser yapılabiliyor.
Devlet zihniyeti hep aynı çalışıyor: Korkut ve yasakla.
Oysa devletin görevi, hepimizin demokratik haklarımızı kullanmamız, kullanabilmemiz için uygun ortam sağlamak değil midir?
Bu görev demokratik hakların yasaklanmasıyla mı sağlanır?

Bir polis insan, durduk yerde, belki de kafası bozuluyor ve tabancasını alıp bir köpeğe ateş ediyor.
Kameralardan izliyoruz; bir cinayet ancak bu kadar keyfi ve vicdansızca işlenebilir.
Köpek havlamıyor bile. Hatta dönüp arkasını gidiyor, gidecek... Kurşunlanıyor ama bu sırada.
Polisimiz, “Tabancamı test etmek için boşluğa tuttum, kör noktayı hedef aldım” filan gibi bir şeyler geveliyor.
Bir başka öfkeli vatandaş, yine görüntülerini izliyoruz, motosikletiyle bir tesisin önünde duruyor, kendisine zarar veremeyecek konumda olan, demir parmaklıkların arkasındaki bir köpeğe, pompalı tüfeğini alıp ateş ediyor. Daha ilk ateşte yıkılıyor hayvan ama pompalı katilimiz durmuyor, yerde yatmakta olan köpeğe defalarca ateş etmeye devam ediyor. Yanında belki çocuğu belki kardeşi biri daha var, hepsi çok sakinler, binip motora gidiyorlar.
Sonrasında konuşuyor, “Oruçluydum” diyor, “Günaha girdim” diyor, “Isırdı beni” diyor.
İzmir Narlıdere sahilinde, kafası kesilmiş, patileri doğranmış, derisi yüzülmeye çalışılmış bir kedi bulunuyor. Bu vahşetin faili belli değil. Belli olan tek şey insan olduğu, aramızda dolaştığı ve hepimizle aynı havayı soluduğu.
Ege Üniversitesi kampüsünde ise epeydir süren bir vahşet var. Üniversite personelinin farklı zamanlarda zehirleyerek öldürdüğü iddia edilen 15 kadar köpek konuşulurken bu sefer kafası kesilmiş, karnı parçalanmış olarak bulunan kedi fotoğrafları sosyal medyada dolaşmaya başladı.   Rektörlük ise hayvanseverlerin yardım haykırışlarına, görüşme taleplerine kulak tıkamış durumda. Anlaşılan öğrenciler için adeta bir cezaevine döndürülen üniversite kampüsü, hayvanlar için de bir mezbaha haline gelecek.

TV’lerde, gazetelerde, sosyal medyada ise günlerdir orucu neyin bozup neyin bozmadığı üstüne bitmek tükenmek bilmeyen nutuklar dinliyoruz. Profösörlerimiz bilinçaltının derinliklerinde dolaşıp oralardan konuşuyor, oralardan bildiriyorlar adeta.
 

Oruçlu olduğunu unutarak cinsel birleşme.
Uykuda ihtilâm(rüyada şehvetle boşalma) olmak.
Eşini öpmek, gıybet etmek, istemeden kusmak
Bir cinsel objeye dokunmadan, bakarken veya düşünürken boşalmak.
Gece sevişip yıkanmadan imsak vaktini geçirmek.

 

Filan filan...
İşte bunlar orucu bozmayanlar.
Tabii Van’da 4.6 şiddetinde deprem sonrası atılan şu tweetler de orucu bozmuyor.


“Bu defa şu mübarek sahur yüzü suyu hürmetine Van haritadan siler yüce rabbim. Aminn.. “
“Allah’ın gücüne gitmesin ama yıkılsa umurumda değil artık “
“Allah 10 şitteti ile yıkım versin... “
“Eğer binaları yıkılırsa ekmek gönderirsem şerefsizim gebersinler “

 

Kobani’ye vahşice yapılan ve onlarca insanın öldüğü IŞİD saldırısı sonrasında, “Allah namlularına kuvvet versin” diye dualar etmek de orucu bozmuyor...

An itibariyle görünen memleket manzaralarımızdan seçmeler bunlar.
Turgut Abi’nin dizeleriyle seslenelim bu manzaraya karşı...

 

Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir

Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Bütün ağaçlarla uyumuşum 
Kalabalık ha olmuş ha olmamış 
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum 
Ama ağaçlar şöyleymiş 
Ama sokaklar böyleymiş 
Ama sizin adınız ne 
Benim dengemi bozmayınız

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de 
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı 
Yangelmişim dizboyu sulara 
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum 
Hiçbirinizle döğüşemem 
Siz ne derseniz deyiniz 
Benim bir gizli bildiğim var 
Sizin alınız al inandım 
Sizin morunuz mor inandım 
Ben tam dünyaya göre 
Ben tam kendime göre 
Ama sizin adınız ne 
Benim dengemi bozmayınız



Azıcık bu manzaralardan uzaklaşmak için şiirin Sezen Aksu’nun söylediği şarkısını dinlemek isterseniz...

 

@ymbymb

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti