04 Mart 2017

Londra’da “Vişne Bahçesi” ve bir Charlotte

Barış Celiloğlu’yla, yoğun çalışma temposunda, kafasında yeni projeler ve yeni heyecanlar varken, Londra’da bir tiyatrocu olmayı, Vişne Bahçesi’ni, Charlotte’u ve yeni projelerini konuştuk

Bugünlerde Londra’da Arcola Tiyatrosu Anton Çehov’un ünlü oyunu “Vişne Bahçesi”ni sahneliyor. İngiliz yazar Trevor Griffiths tarafından uyarlanan oyunu Mehmet Ergen yönetmiş. 25 Mart’a kadar devam edecek olan oyun, İngiliz basını ve tiyatro eleştirmenlerinden çok olumlu değerlendirmeler almış durumda. Oyunda Charlotte rolünü yıllardır Londra’da yaşayan ve tiyatroya tutkuyla emek veren Barış Celiloğlu canlandırıyor. Kendine özgü yorumuyla Charlotte’a adeta yeniden can veren sanatçı eleştirmenlerin de dikkatini çekmeyi başarmış. Bir tiyatro tutkunu Barış Celiloğlu’yla, yoğun çalışma temposunda, kafasında yeni projeler ve yeni heyecanlar varken, Londra’da bir tiyatrocu olmayı, Vişne Bahçesi’ni, Charlotte’u ve yeni projelerini konuştuk.  

Barış CeliloğluÖnce Barış Celiloğlu’ndan başlayalım, sizin tiyatro serüveniniz, şimdi Londra da tiyatro yapıyor olmanız… Biraz bunlardan söz eder misiniz?

Ben yirmi yıldır Londra’da yaşıyorum. 1997’de geldiğimden bu yana, hem oyuncu, hem tiyatro hocası, hem de yönetmen olarak çalışıyorum. The Gate Theatre, Camden People’s Theatre, Arcola Theatre ve Young Vic gibi Londra’nın önemli tiyatrolarında oynadım. Ayrıca çeşitli tiyatro gruplarının oyunlarını yönettim.

Anton Çehov’un Vişne Bahçesinin, İngiliz uyarlamasını oynuyorsunuz. Tabi çok önemli bir oyun ve siz de önemli bir roldesiniz. Ne dersiniz, Çehov oynamak, Vişne Bahçesi’nde Charlotte rolünü oynamak hakkında?

Londra’da ilk defa bir Çehov oyununda oynuyorum. Bu bir oyuncu olarak benim için çok önemli, çünkü Çehov çok önemli klasik bir oyun yazarı. Bir dahi! İnsan bir Çehov oyununda yer aldığında çok şey öğreniyor. Çünkü Çehov hem yaşadığı dönemi çok iyi analiz edip yansıtan bir yazar, hem de yazdığı her kesimden insanı çok insancıl bir yerden yakalıyor, onları anlayarak ve sevgiyle yazıyor.

Charlotte karakteri ve siz, nasıl bir bağ kuruldu?

Bu karakteri çok severek çalıştım çünkü Charlotte çok güçlü ve aynı zamanda eksantrik bir karakter. Hayatı boyunca tek başına ayakta kalmış ve kimseye boyun eğmemiş bir kadın. Yanında çalıştığı aristokrat ailenin fertlerine bile “hayır” diyebilen ve istemediği hiçbir şeyi yapmayan biri. Kimseye minneti yok. Ben de güçlü kadınları çok seviyorum ve Charlotte gibi bir karakteri canlandırmak çok keyifli oldu. Hem yönetmen Mehmet Ergen hem de oyunu yeniden uyarlayan Trevor Griffiths yorumumu çok beğendiler. Bütün oyuncu kadrosu da benim oyuna önemli bir renk kattığımı söylüyorlar, bu tabi beni bir oyuncu olarak çok mutlu eden bir sonuç.

London Economic’in eleştirmeni özellikle sizden söz etmiş ve sizin oyununuzu “şaşırtıcı” bulmuş, ne dersiniz bu konuda, siz kendinizi nasıl değerlendirirsiniz?

Charlotte oyunun en yabancı ve tutunamayan karakteri, çünkü çocukken ebeveynleri vefat ettiğinde annesiyle babasının çalıştığı sirkteki bir Alman kadın tarafından büyütülüyor. Bu yüzden kaç yaşında olduğunu bile bilmiyor. Trevor Griffiths, Çehov’un Charlotte’ı Sibirya’yı gezdiği dönemde oralarda gördüğü mültecilerden esinlenerek yarattığını söylüyor. Yani Charlotte’ın tam bir tutunamayan olduğunu ve bu yüzden çok da güçlü bir karakter olduğunu söylüyor. Ben de Trevor Griffiths’in bu yorumu doğrultusunda oynadım Charlotte’ı. Bu yüzden London Economic’in eleştirmeni benim Charlotte yorumumun sürpriz olduğunu ve değişik olduğunu söylemiş yazısında. Diğer yorumlardaki gibi cinselliği bastırılmış bir kadın olarak yorumlanmadığını, sürpriz bir şekilde hayatta tek başına ayakta duran bir mülteci olarak yorumlandığını yazmış ve benden pozitif bir şekilde bahsetmiş.

Oyun İngilizceye Trevor Griffiths tarafından uyarlanmış, uyarlamayı nasıl buldunuz? Çehov ruhu duruyor mu yerinde?

Trevor Griffiths bu ülkenin en önemli yazarlarından biri. Griffiths’nin uyarlaması çok başarılı çünkü siyasi olarak hayata soldan bakan bir yazar olarak, daha çok oyunun uyumsuz ve tutunamayan karakterlerine konsantre oluyor ve o dönemin sosyal değişim ve gelişimine odaklanıyor.

Oyunun yönetmeni de bir Türk, Mehmet Ergen. Mehmet Ergen başarılı işlere imza atmış İngiltere’de tanınmış bir tiyatrocu, nasıldı onunla çalışmak?

Mehmet Ergen’le yıllar önce de Arcola’da başka bir oyunda çalışmıştım. Kendisi çok çalışkan biri, ne yaptığını biliyor ve sakin bir şekilde oyunu yorumluyor sahne üzerinde. Sürecin sonunda her şey yerli yerine oturuyor. Bir de insanın kendi ülkesinden, kendi anadilinde konuşabildiği bir yönetmenle çalışması büyük bir şans. Kendinizi çok rahat ve güvende hissediyorsunuz tuhaf bir biçimde.

Ana dil dışında bir dilde oyunculuk yapıyorsunuz, bu zaman zaman sıkıntılara yol açıyor mu?

Oyunu İngilizce oynamak benim için bir zorluk yaratmadı. Ben İngilizceyi çocukken öğrendim ve yirmi yıldır burada yaşıyorum, dolayısıyla bu dile çok hâkimim. Bu yüzden hiç zor değil benim için.

Oyun tiyatro çevreleri, eleştirmenler ve seyirci tarafından nasıl karşılandı?

Oyun hem tiyatro çevrelerinde hem de eleştirmenler tarafından genel olarak beğenildi. İngiliz basınında oyunla ilgili birçok haber ve eleştiri yazısı yayınlandı. Seyirci de çok sevdi oyunumuzu.

Arkola Tiyatrosu, özel bir tiyatro sanırım, ne gibi oyunlar sahneliyor?

Arcola burada çok popüler bir tiyatro. İnsanlar çok iyi biliyor ve seviyorlar atmosferini. En önemli özelliği de bir İngiliz tiyatrosu olarak etnik azınlıklardan oluşan sanatçıların işlerine de İngiliz sanatçılarınki kadar yer vermesi. Arcola İngiltere’deki bütün tiyatrolar gibi özel bir tiyatro ve çoğunlukla gündemi yakalayan ve toplumun her kesiminin nabzını tutan, yeni ve genç yazarların eserlerine çokça yer veren bir tiyatro.

Oyun 25 Mart’a kadar sürüyor, sizin yakın zaman için yeni projeleriniz var mı?

Bunun dışında ben burada ilk defa gerçekleşecek bir Türkçe tiyatro festivaline kendi kumpanyam bünyesinde bir oyun hazırlıyorum. 5-6-7 mayıs tarihlerinde Londra’da Milfield Theatre’da Türkçe Tiyatro Festivali gerçekleşecek. Biz de Theatre East N Bull olarak Ariel Dorfman’ın “Ölüm ve Kız” adlı oyununu hazırlıyoruz bu festivale. Ben başrollerden biri olan Paulina’yı canlandıracağım. Göktay Tosun Gerardo’yu, Yener Çelik de Roberto’yu oynayacaklar. Ben aynı zamanda oyunu Avusturya’lı bir yönetmen olan Katharina Reinthaller ile birlikte yönetiyorum. Çok büyük bir tutku ve heyecanla çalışıyoruz ve 6 Mayıs’ı dört gözle bekliyoruz. Bu rol benim hayatımın rolü diyebilirim, çünkü politik bir oyun bu ve uğraştığı temalar benim de çok tutkuyla önemsediğim meseleleri kapsıyor. Çok uzun süre bekledim Paulina’yı oynamak için. O yüzden çok heyecanlı ve mutluyum.


Oyun hakkında London Economic yorumu

Oyun hakkında Finansal Times’ta çıkan yorum

Arcola Theatre web sayfası

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti