23 Ağustos 2013

Londra'da bisikletle 10 gün

Küresel dünyanın en önemli başkentlerinden birinde, Londra’da, 10 gün boyunca, oralı olmayan biri olarak hemen her yere bisikletle gittim. Bu 10 gün boyunca, Londra’nın bir büyükşehir olarak ulaşımda neleri başardığını, ne gibi sıkıntıları olduğunu biraz olsun anlama şansı buldum.

Küresel dünyanın en önemli başkentlerinden birinde, Londra’da, 10 gün boyunca, oralı olmayan biri olarak hemen her yere bisikletle gittim. Bu 10 gün boyunca, Londra’nın bir büyükşehir olarak ulaşımda neleri başardığını, ne gibi sıkıntıları olduğunu biraz olsun anlama şansı buldum. Dolayısıyla, bütün dünya şehirlerinde bisikletin temel ulaşım aracı olması hayaliyle yaşayan biri olarak, kendi yaşadığım ülkem ve büyük şehirlerimizin sorunları üzerine de düşündüm.  Bu yazımda,  Londra örneğinden hareketle, Londra’nın ulaşımla ilgili yaşadığı sıkıntılar ve bu sıkıntılara nasıl  çözümler aradıkları üzerinde durup sözü biraz da bize, bizim şehirlerimize  getirmeye çalışacağım.

 

\

 

Sanayi devrimi olarak adlandırdığımız süreçte yaşanan en tipik gelişme, buhar makinasının endüstrideki uygulamasıyla şehir merkezlerinde kurulan dev fabrikalar ve bu fabrikaların etrafına büyük bir kitle olarak yığılan işçi sınıfıdır. Bu durum beraberinde şehirlerin kontrolsüz bir hızla kalabalıklaşmasını getirmiştir. Dünyanın en eski kentlerinden olan Londra, sanayi devriminin merkezinde yer alan bir şehir olarak, daha 1800’lü yıllarda 2 milyonluk büyük bir nüfusa sahip olmuştur. Artan nüfus yoğunluğu, bekleneceği üzere, bir çok sorunu beraberinde getirmiş, toplumsal hizmetlere duyulan ihtiyaç hızla artırmıştır. Bu durum, Londra’nın  karakteristik yapısını da büyük ölçüde belirlemiştir: Nüfus yoğunluğu, işçiler için yapılmış, bitişik nizam yapılar, büyük sanayi tesisleri, göçle birlikte oluşmuş kozmopolit yapı vb. Bugün dünyanın en önemli iş ve finans merkezlerinden biri olan Londra, yaklaşık 8 milyonluk nüfusuyla AB’nin en kalabalık kentidir. Bağlı yerleşim birimleri ile birlikte (Greater London) nüfusu 12-15 milyondur. Km²'ye 4.573 kişi düşmektedir. 300'den fazla farklı dil konuşulmaktadır.

Söz konusu özelliklere sahip bir kentin eskiden beri en önemli sorununun hava kirliliği ve ulaşım  olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Londra, kent içi ulaşımla ilgili sorunlara en eskiden beri  toplu taşımacılık yatırımlarıyla çözüm aramıştır. Öyle ki, bugün Londra’yı simgeleyen temel iki unsur, metro ve çift katlı kırmızı otobüslerdir. 270 istasyona sahip dünyanın en eski ve büyük metro ağı Londra’dadır. 1863 yılında açılan metronun yapılma amacı o zamanlar at arabalarından oluşan trafiğin yoğunluğunu azaltmak olmuştur. Çift katlı kırmızı otobüsler de, metroyla birlikte toplu taşımacılığın yükünü çeken temel ulaşım araçlarındandır.  Bu otobüslerin sayısı o kadar çoktur ki, baktığınız her yönde 5-6 tane birden görürsünüz. Bunlara bir de, toprak üstünden hareket eden ve kenti kuşatan banliyö treni ağını de eklemek gerekir.

Toplu taşımacılığa eskiden beri verilen bütün bu öncelikler Londra caddelerinde yaşanan trafik sorunlarını çözmeye yetmemiştir. Artan nüfus ve otomobil sayısı ek önlemler alma, bu konuda daha çok düşünme gerekliliğini doğurmuş ve tam da bu noktada, daha önce nedense pek düşünülmemiş ya da unutulmuş bir seçenek öne çıkmaya başlamıştır: Bisiklet. Temel sorunu ulaşım ve hava kirliliği olan ve neredeyse dümdüz bir şehir için bisikletin bir alternatif olarak bu kadar geç düşünülmesini anlamak zor olsa da, kent sokaklarının eski olması nedeniyle ayrı bisiklet yollarının yapılamaması, dolayısıyla da bisiklet sürücülerine güvenli bir ortam yaratılamaması kaygısının etkili olduğu açık.

 

\

 

Gençlerin, ulaşımda fiilen en hızlı araç olması bakımından  her türlü tehlikeyi göze alarak bisiklet  kullanmakta ısrar etmeleri ve bisikletin varlığını duyurmak için her ay yaptıkları Critical Mass(CM) eylemleri, bisikletin  görünürlüğünü artırmıştır. Bisiklet kullanıcı sayısı arttıkça, bisiklet kazaları ve ölümleri de artmış ve yolların güvenliğinin büyüteç altına alınması kaçınılmaz hale gelmiştir.

2008 yılında belediye başkanlığını kazanan Boris Johnson , o yıldan itibaren Londra’yı bir bisiklet şehri yapmayı hedeflemiş ve günümüze kadar bu konuda epeyce başarılı sonuçlar elde etmiştir. Kendisi de bir bisiklet kullanıcısı  olan ve işe bisikletiyle gitmeyi tercih eden Johnson döneminde yapılan ve bazı sonuçlarını gözleme şansı bulduğum uygulamalardan söz etmeliyim şimdi. Öncelikle, altını çizerek vurgulayalım ki Londra’da ayrılmış bisiklet yolu çok fazla yoktur. Bunun yerine, yoğun olarak işaretlenerek düzenlenmiş  ortak yollar geliştirilmiştir. Otobüs, bisiklet ve taksilere trafikte bazı üstünlükler sağlanmıştır. Yolun en sol şeridi, bazı saatlerde sadece otobüs, bisiklet ve taksiler için ayrılmış, kalan saatlerde özel otolara izin verilmiştir. Bütün kırmızı ışıklarda, bisikletlere en öne geçme ve orada beklemeleri için işaretleme yapılmıştır. Kent merkezine özel otomobillerin daha az girmesi için bir çok caydırıcı önlemler alınmış, böylece toplu taşıma araçları ve bisikletler bıraz daha rahatlatılmıştır.

\

Yaklaşık 6 yıl önce başlatılan ve hala sürmekte olan bir kampanyayla, çalışanların bisiklet satın almaları ve işe bisikletle gidip gelmeleri özendirilmiştir. Bu kampanya çerçevesinde, bisiklet satın almak isteyenlerin masrafının %30’nu işyeri ödemiş kalan para faizsiz olarak taksitlendirilmiştir. Kampanya büyük ilgi görmüş ve bisiklet satışları patlama yapmıştır.

2010 yılında kurulan Barclay bisiklet kiralama sistemi ile kentin 400 noktasına 6000 bisiklet yerleştirilmiş, uygulamayla, insanlar herhangi bir noktadan aldıkları bisikletle gitmek istedikleri yere gidip bisikleti oradaki başka bir noktaya bırakabilmektedirler. İlk 1 saati 1 Sterlin olan uygulama çok başarılı olmuş ve bisiklet sayısı yaklaşık 10000’e çıkmıştır.

Bisiklet kazalarını ve bisikletli ölümlerini bitirmek için kamyonculara ve belediye otobüsü şoförlerine eğitim verilmiştir. Şehir içinde dolaşmak durumunda kalan kamyonlar için, trafikte bisikletlileri daha kolay fark edebilmeleri için özel kamyon tasarımları geliştirilmiştir.

Bisiklete karşı duyarlılığın artmasında ve yöneticilerin bisikleti kentin trafik ve hava kirliliği sorunlarına karşı bir alternatif olarak görmesinde gençlerin yıllardır her ay yaptıkları Critical Mass eylemlerinin büyük etkisi olmuştur. Her ayın son Cuma günü akşam saatlerinde toplanan binlerce bisikletli gece yarılarına kadar şehrin sokaklarında “ trafikte biz de varız” demek için pedallamaktadırlar.           

Son yıllarda atılan bu somut adımlar, Londra’da bisikletli sayısını ciddi bir şekilde artırmış ama trafikte yaşanan sorunlar bitmemiştir. Bugün londra bisiklet için hala çok güvenli bir şehir değildir. Şehir içinde, özellikle de merkezi yerlerde trafik , çoğu zaman tıkanma derecesinde yavaşlamaktadır. Bisiklet bu sıkışıklıkta en hızlı araç olmakla birlikte, sürekli arabalarla cebelleşmek ve bazı belediye otobüsü şoförlerinin kötü balkışlarına maruz kalınabilmektedir. Gözlediğim kadarıyla, bisiklet üzerinde işe giden ve ulaşımını sağlayanlar büyük ölçüde gençlerdir, orta ve üzeri yaş İngilizler için bisiklet henüz çok tercih edilir bir araç haline gelememiştir.

\

Sonuç olarak, eski ve kalabalık bir sanayi şehri olan Londra, trafik ve hava kirliliği sorununu çözmekte bisikleti önemli bir araç olarak görmektedir. Bu konuda çok yönlü düzenlemeler yapılmış ve yapılmaktadır. Londra’nın geleceğe dönük en önemli projesi daha güvenli ve ayrılmış yollarla daha çok kişiyi bisiklete bindirmektir.

Taşıdığı bazı benzerlikler açısından Londra bizim için önemli bir örnek olmaktadır. Özellikle Istanbul ve İzmir belediyeleri cadde genişliklerinin ve trafik durumunun bisiklet yolu için yeterli olmadığını, eski cadde ve yollarda bisikletin varlığını düşünemeyeceklerini söylemektedirler. Arabaların bile gidemediği bu yollarda bisikletin trafiği iyice içinden çıkılamaz bir hale getireceğini düşünmektedirler. (Bu arada, Ankara belediyesi için, bisiklet ve bisikletli ulaşım ne derece gündemdedir bilmemekteyim.) Bu yaklaşım, içten içe, yolların sadece motorlu taşıtlar için olduğunu düşünür ve bisikleti trafiğin bir parçası, bir ulaşım aracı olarak görmez. Oysa ısrarla şunu vurgulamalıyız ki, ister geniş ister dar, ister sakin ister kalabalık olsun her tür yoldan bisikletle de gidilebilir, gidilebilmelidir. Bu nedenle de her tür yola kamyonlar otomobiller, otobüsler için olduğu gibi bisikletler için de işaretlemeler yapılmalıdır. 

Kentlerin trafik sorununu çözmenin en temel yolu insanları işlerine bisikletle, toplu taşıma araçlarıyla gitmeye özendirmektir. Bu aynı zamanda en sağlıklı, en ekonomik çözümdür. Bizim büyük kentlerimiz için acil istemimiz, bisikletin var olan yollara adapte edilmesidir. Bisiklet yolu yaptım diye, parkların içinde ayrılan gezinti yolları kesinlikle çözüm değildir. Ayrılmış bisiklet yolu olmasa da, var olan yolların sadece motorlu taşıtlar için olmadığını, hem kenti yönetenlerin, hem de motorlu taşıt sürücülerinin içtenlikle kabul etmesi gerekir. Basit düzenlemelerle işe başlanabilir, caddelerde bisikletin varlığına ve yolun sağ tarafını kullandığına dair işaretlemeler yapılabilir. (Bu arada fark ettim ki, İzmir’de en büyük caddelerde bile, normal şerit çizgileri ya silinmiş ya da hiç çizilmemiş)Trafikte en çok belediye otobüsleriyle ve taksi şoförleriyle sorun yaşanmakta olduğu için bu gruplara yönelik eğitim çalışmalarına başlanabilir. Bilboardlara, kentin görünür yerlerine bisiklet konusunda sürücüleri bilinçlendirecek etkili ilanlar asılabilir. Bütün bunlar için, öncelikle kent yöneticilerinin bisikletten yana tavır almaları, bisikleti desteklemeleri  gerekmektedir.

Şehrine hizmet etmek isteyen bir belediye, kent içinde 10 yıl öncesine göre trafikte çok daha fazla bisikletli olduğunu ve sayının hızla artmakta olduğunu görmeli, düzenlemelerini buna göre yapmalıdır. “Avrupa’da böyle ama bizde olmaz, bizim halkımız cahil” anlayışını bir kenara bırakmalı, hızlı ve güvenli bir ulaşımın sadece otomobil öncelikli yatırımlarla sağlanamayacağını bilmelidir.  Bütün belirtiler göstermektedir ki, gelecek bisikletindir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti