28 Ekim 2016

Ey İzmir, Diyarbakır’ı görmezsen sıra sana da gelecek

Bu nasıl bir zorbalıktır? Nasıl bir zulümdür?

İzmir diyorum ama sözüm İzmir’e değil sadece, iktidardan farklı düşünen, farklı düşünenlere oy veren şehirlere, köylere, herkese: Bugün Diyarbakır’ı görmezseniz yarın sıra size de gelecek.

Ey İzmir insanı, ezici bir çoğunlukla seçtiğin belediye başkanının gece yarısı evinin basılması, yaka paça gözaltına alınması, tutuklanması çok mu zor sanıyorsun? Yanılıyorsun. Bu ülkede yaşayan herkes gibi şunu çok iyi anlamış olmalısın, hukuk bu topraklarda en az bulunan şey. Son kırıntılarını da bu yaz tükettik. Bu ülkede, bir günde vatansever, bir günde terörist olabilirsin. Bir günde kahraman olur ikinci günde işkence görebilirsin. Ey İzmirli özgür iradenle seçtiğin belediye başkanın, itile kakıla, hiçbir zaman onaylamadığın nedenlerle gözaltına alınsa ne yaparsın? Teröre destek olmakla suçlansa, yerine kayyum atansa… Böyle bir şey olmaz mı diyorsun? Yanılıyorsun. Bugünkü iktidarın seni ve seçtiklerini çok mu beğeniyor sanıyorsun? Yine yanılıyorsun. Aslı Erdoğan’ı, Necmiye Alpay’ı, Altan kardeşleri ve daha nice yazar ve gazeteciyi terörist olarak yaftalayıp hapse tıkmak çok mu zor oldu? Hayır!

Ey İzmirli bugün Diyarbakır’da olanları görmezsen, sesini çıkarmazsan “ama”lı filan cümleler kurarsan az zamanda sıra sana da gelecektir.

Bir büyükşehir. Diyarbakır. Halkın ezici çoğunluğuyla seçilmiş belediye eş başkanları, Gültan Kışanak ve Fırat Anlı sudan gerekçelerle (sahi bir gerekçe açıklandı mı?) apar topar gözaltına alındılar.  Hatırlatalım,  2014  yerel seçimlerinde Kışanak ve Anlı’nın aldıkları oy oranı yüzde 55.1, geçen yıl 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin Diyarbakır’dan  aldığı oy ise yüzde 79. Hani, “halk iradesi” diye tutturulduğu için söylüyorum. Kışanak, TBMM (kaldı mı meclis diye bir şey?) darbe komisyonunda yaptığı açıklamalar sonrası şehrine dönerken havaalanından,  Anlı ise evinden gözaltına alındılar.  Yetmedi savcılık tarafından beş günlük kısıtlama konuldu, yani beş gün bu insanlar avukatlarıyla görüşemeyecekler, hangi gerekçelerle gözaltına alındıklarını, kendilerine hangi soruların sorulduğunu ve onlara neler yapıldığını bilemeyeceğiz. Diyarbakır halkının kendi oylarıyla seçtikleri belediye başkanlarına yapılan bu muameleye tepki göstermesine de izin verilmiyor. Kentin interneti, telefon hatları kesilip hayatla bağları koparılıyor. Şehirde hayat duruyor, durduruluyor. Bu nasıl bir zorbalıktır? Nasıl bir zulümdür?

Ey İzmir’li, dün Diyarbakır’da olanlar üzerine kafa yormaz ve tepki vermezsen, inan ki tez zamanda sıra sana da gelecek.

15 Temmuz’dan bu yana milli irade ve darbe sözlerini dillerinden düşürmeyenlerin “milli irade” ile ne kastettiklerini merak ediyorum. Ya “darbe” ile neyi kastediyorlar?  Darbe, halkın oylarıyla seçilmiş meşru yöneticilerin, zorla iktidardan indirilmesi ve yerine başkalarının gelmesi veya getirilmesi değil midir? O zaman, halkın ezici çoğunluğunun oylarını alarak seçilmiş yöneticilerin yerlerine kayyum atanması, belediye başkanlarının gözaltına alınması,  tutuklanması durumunun adı nedir? Bu yapılanlara “darbe” dışında ne ad verilebilir? Anlaşılan o ki eğer sadece AKP’ye oy vermişsen milli iradenin bir parçasısın, başka bir görüşe oy verdiysen senin iradenin bir değeri yok. Yani AKP ye oy ver, egemenlik senin olsun, aksi takdirde bir hükmü yok senin oylarının. Ey İzmirli, bak dün mecliste bir kadın vekil HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş konuştu, öfkeyle konuştu, elinde kelepçeler vardı, “bizimle siyaset yapamıyorsunuz, size bu yakışıyor” dedi, ama meclis sıraları boştu, ne hükümet temsilcileri vardı ne de ana muhalefet. Meclis devreden çıkıp göstermelik olalı çok oldu yani, senin oylarının da göstermelik olmasına az kaldı. Çünkü artık sen kimi seçersen seç bir anlamı olmayacak, tıpkı Kürt şehirlerindeki gibi senin seçtiklerinin yerine de kayyumlar atanacak ya da seçtiklerin cezaevlerine tıkılabilecekler.

Diyarbakır’da halk iradesine sahip çıkmaya çalıştı. Milletvekilleri, yaşlılar, kadınlar, çocuklar sokağa döküldü. Tıpkı, Erdoğan’ın deyimiyle, halkın 15 Temmuz’da kendi iradesine yapılan saldırıya karşı durmak için ölümü göze alarak sokaklara döküldüğü gibi. Farklı olarak, bu sefer yer Diyarbakır’dı. Büyük fark tabi… Devlet bütün zorbalığıyla halkın tepkisini bastırdı. Diyarbakır’da yaşananlarla ilgili birçok fotoğraf dolaştı internette, bu fotoğraflara iyi bakmak lazım. Hiçbiri bilmediğimiz görüntüler değil ama ey İzmirliler, yeniden yeniden dikkatle bakalım o fotoğraflara, yaşlı bir adamın kolunu büküp kırmaya çalışan polise, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınan insanlara, itilip kakılan milletvekillerine,  polisin karşısında kendisine oy veren insanlara siper olmuş milletvekiline hepsine dikkatle bakalım.

Fotoğraflar belki bizlere şunları da söyleyecektir: Burası Diyarbakır, Amed. Bu şehre ne 12 Eylül ne de başka karanlık dönemler diz çöktürebildi. Fırat Anlı ömrünün çoğunu cezaevlerine gire çıka geçirmiş bir siyasetçi. Hep halkının yanında oldu. Gültan Kışanak, 12 Eylül’ün ağır Diyarbakır cezaevi koşullarında dimdik durmuş, gözünü bile kırpmamış bir kadın, kadınların, kadın hareketinin güçlü sesi. Bu sesleri kolay kolay susturamazsınız.

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti