18 Eylül 2014

Devlet çocuğuma din ve ahlak eğitimi vermesin !

'Devletin çocuklarımızın üzerinden elini, dinini, ahlakını çekmesini istemekten daha doğal ne olabilir?'

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) dün açıklanan kararıyla ilk ve ortaöğretim kurumlarında anayasa gereği zorunlu olarak okutulmakta olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin “zaman geçirilmeden” zorunlu olmaktan çıkarılmasına karar verdi.

Mahkeme, oy birliğiyle aldığı kararla, Türkiye’nin bu dersle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) eğitim hakkıyla ilgili maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

Dersin içeriğinde yalancıktan yapılan değişikliklerin yeterli olmadığını, dersin bir din eğitimi dersi olmaya devam ettiğini, oysa devletin dini konularda yansız ve tarafsız olması gerektiğini hatırlattı.

Öğrencilerin, okulda aldıkları din eğitimi ile ailelerinin değerleri arasında bir “bağlılık çatışması” yaşayabilecekleri vurgulanarak, Musevi ve Hristiyan çocuklarına tanınan, istekte bulunmaları halinde dersten muaf olabilme hakkının bütün öğrencilere tanıması gerektiği, bunun yolunun da dersin zorunlu olmaktan çıkarılması olduğunu ifade etti.

Mahkemeye, Ankara'dan davacı olan 14 Alevi Türk vatandaşı 2011 yılında başvuruda bulunmuş ve zorunlu din derslerinde, sünni-islam dini eğitimi yapıldığını ve bunun kendi inançlarına ters olduğunu, dolayısıyla da bu dersten çocuklarının muaf tutulması gerektiğini vurgulamışlardı.

Bilindiği gibi, uzun yıllardır kamuoyunda tartışılmakta olan bu konu, AİHM’in ve danıştayın daha önceleri de çeşitli kararlarına yansımıştı. Önceki yıllarda yaşanan sürece şöyle bir göz atıldığında, mevcut hükümetin bu konuda epeyce dirençli olduğu ve 12 Eylül darbe yönetiminin anayasal zorunluluk haline getirdiği bu dersten kolay kolay vazgeçmeye niyetinin olmadığı anlaşılmaktadır. Hatırlarsak, AİHM 2007 yılında, ders içeriği düzenlenirken anne babanın dinsel inançlarının dikkate alınmamasını ve dersi almak istemeyenlerin, inanç ve kanaatlerini açıklamak zorunda kalmayacakları bir şekilde düzenleme yapılmamasını gerekçe göstererek TC’yi mahkum etmişti. Bunun üzerine Danıştay da, Alevi yurttaşların başvurularını değerlendirmiş ve dersin nesnel ve rasyonel bir şekilde verilmediği sonucuna ulaşmış ve dileyen öğrencilerin bu dersten muaf tutulması gerektiğine karar vermişti.

Yeterince açık olan bu mahkeme kararlarına rağmen hükümet, müfredatın 2007 yılında tamamen değiştirildiği ve artık dersin bir kültür dersi olacak şekilde düzenlenmiş olduğunu savunmuş ve bir değişiklik yapma gereği duymamıştı.

Bugün, çocuklarımıza zorunlu olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ne anlama geldiğine, bir daha ve yeniden bakalım?

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi, ilkokul 4. Sınıfta haftada 2 ders saati olarak başlar, ortaokulda 4 yıl boyunca yine haftada 2 saat olarak sürer ve lisenin dört yılında haftada 1 saat olmak üzere, tam 9 yıl boyunca devam eder. Bu, 504 saatlik bir ders anlamına gelmektedir ki hiçbir dersin bu kadar bir ağırlığı yoktur.

 

Peki şu anda müfredat ne durumda?

 

Geçen yıl lise müfradatına biraz yakından bakıp şunları yazmıştım: “4 yıllık lise dönemi için müfredatta  7 ana öğrenme alanı saptamıştır.

Bunlar, “ İnanç, İbadet, Hz. Muhammet, Vahiy ve Akıl, Ahlak ve Değerler, Din ve Laiklik, Din, Kültür ve Medeniyet” olarak saptanmış.  Bu öğrenme alanları 4 yıl boyunca içeriği farklılaştırılarak sürdürülmektedir. Ders kitaplarını inceleyip bu öğrenme alanlarında işlenecek konulara bakıldığında, yeni müfredatın MEB’in iddia ettiği özellikleri taşımadığı açıktır. Örneğin, en çok üzerinde durulan ve milyonlarca Alevi inancına sahip yurttaşı rencide eden, bu inancın yok sayılması durumu, müfredatta aynen devam etmektedir. Aleviliğin adı ancak ortaöğretim müfredatının 12. sınıfında, “İslam Düşüncesinde Tasavvufi Yorumlar” ünitesinde geçmektedir. Müfredatta yer alan 28 üniteden, yalnızca dördünde farklı inançlara yer verilmektedir, Yalnızca 12. sınıf derslerinin son ünitesi olan “Yaşayan Dinler ve Benzer Özellikleri”nde, çoğulcu bir yaklaşımın varlığı gözlemlenmektedir. İçeriğe bir bütün olarak bakıldığında, ders  müfredatının, nesnellik, çoğulculuk ve eleştirellik kriterlerini karşılamaktan da çok uzak olduğu rahatlıkla söylenebilir.”

 

Şimdi ne olacak?                                                                                           


Öncelikle şunu söylemeliyim, yaşadığımız kültürel coğrafyada çocuklarımız din ve inanç sistemleri hakkında bilgilenmelerini son derece yararlı bulmaktayım. Hatta içinde bulunduğumuz kültürü göz önüne alırsak, İslam dininin biraz daha ayrıntılı olarak konu edilmesini de anlayabilirim, ama bu ders gerçekten bir “Din Kültürü” dersi olmalı, bütün dinlere ve inanma biçimlerine eşit mesafeden bakabilmeli, çocuklarımıza çeşitli dinler ve ibadet biçimleri hakkında sadece ve sadece bilgi vermelidir. Bu içerikte bir ders, örneğin 9. sınıfta bütün öğrencilere ortak kültür dersi olarak verilebilir ve bir yılda rahatlıkla bitirilebilir. Şu anki haliyle 9 yıl kesintisiz süren, 504 saatlik bir ders her türlü iyi niyetin ötesindedir.

 

AİHM ne diyor?


AİHM kararı henüz kesinleşmemiş olmakla beraber, bize şunu söylemektedir: Ortada temel insan haklarıyla ilgili bir problem vardır. Bir çocuğu alıp, ailesinin değerlerine ters düşecek ya da ailesinin istemediği bir inanç eğitimini 9 yıl boyunca zorunlu olarak veremezsiniz. Bu insan haklarına aykırıdır.

Öyleyse,
Eğer çocuklarımız hepsine “Din Kültürü” adıyla bir ders verilmek isteniyorsa, farklı inanç çevrelerinin görüşleri alınarak, 1 yıllık, bütün din ve inanç sistemlerine eşit mesafede duran, yeni bir müfredat hazırlanmalıdır.

12 Eylül kalıntısı olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, vakit geçirmeden seçmeli hale getirilmeli ve sadece isteyen öğrenciler için açılmalıdır.

Diğer seçmeli derslerde olduğu gibi istemeyenler değil, isteyenler dersi almak için başvuruda bulunmalıdır.

Dersi almak istemeyenlerden bir gerekçe göstermeleri istenmemelidir.

Dersin adındaki “ahlak bilgisi” ibaresi de kaldırılmalıdır, kimsenin kimseye ahlak bilgisi vermek gibi bir iddiası olamayacağı gibi, devletin hiç olmamalıdır.

Acilen,
Çocuklarının bu dersi almasını istemeyen veliler okul müdürlüklerine dilekçeyle başvurarak çocuklarının muafiyetlerini istemeleri, sivil toplum örgütlerinin bu konuda velilere destek olmaları, gerekirse bir tür sivil itaatsizlik geliştirmek için harekete geçmeleri gerekmektedir. Konuya duyarlı sendikalar beklemeksizin kampanya başlatmalı, konuyu gündemde tutmalıdırlar.

Devletin çocuklarımızın üzerinden elini, dinini, ahlakını çekmesini istemekten daha doğal ne olabilir?

Bu, bütün demokrasi güçleri için en acil görevdir.

@ymbymb

İlgili yazı ve haber


http://t24.com.tr/yazarlar/yilmaz-murat-bilican/zorunlu-din-kulturu-ve-ahlak-bilgisi-dersi,7465 http://www.ntvmsnbc.com/id/25538213#storyContinued


 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti