10 Ağustos 2017

Bakan Kaya ve Muş Bulanık’tan doktorsuzluk anıları

Biraz şanslı olan hastalar Van’a, Muş’a, Erzurum’a atıyorlar canlarını...

Geçtiğimiz günlerde Türk Tabipler Birliği (TTB) Asistan ve Genç Uzman Hekim Kolu tarafından yapılan ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı mecburi hizmetini yapmaya çağıran açıklamayı okuyunca bir anda çocukluk anılarım canlandı zihnimde. Açıklamanın içinde Muş’un Bulanık ilçesi geçmese büyük olasılıkla öylesine okuyup geçeceğim bu haberle 1970’li yıllara, çocukluğuma gitmiş oldum. Söz konusu açıklamada, Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitiren “Sayın Sayan Kaya’yı bir önceki Sağlık Bakanı sayın Recep Akdağ’ın Türkiye’de hekim açığı olduğu söylemlerini boşa çıkarmamaya çağırıyoruz. Sayın Bakan bir an evvel zorunlu hizmet kurasında atandığı Muş Bulanık’ta görevine başlamalıdır; zira mecburi hizmetini yapmak tıp fakültesi diplomasının Türkiye’de geçerli olmasının olmazsa olmazıdır…” deniyordu.

Babamım Halk Eğitim Müdürlüğü yaptığı, benim doğduğum ve lise yıllarıma kadar büyüdüğüm Bulanık ilçesinde evet bir hastane vardı. Bahçeli iki katlı beyaz bir binaydı. Benim hatırlayabildiğim 70’li yıllarda ne zaman bir hasta olsa herkes bir birine “doktor var mı?” diye sorardı. Çünkü ilçede yılın çoğu zamanında doktor bulunmazdı. Buraya atanan doktorlar ya hiç gelmez ya da gelir gelmez gitmenin bir yolunu ararlardı. Doktorun olduğu zamana denk gelen şanslı insanlar da genellikle hizmet alamamaktan yakınırlardı. Benim bulunduğum yıllarda gelip orada kalıp hizmet veren idealist bir doktor da çıkmadı hiç. Hastalar genellikle, Muş, Van veya Erzurum’a götürülürdü. Çocukluğumda bu üç şehre yaptığımız yolculuklar hep hastalıklarla ilgiliydi.

Bakan Kaya ile ilgili açıklamayı okuyunca aradan kırk yıldan fazla geçmesine rağmen oralarda pek bir şeyin değişmediğini düşündüm. Demek Aile ve Sosyal Politikalar bakanlığına atanan Sayan Kaya’nın yeri şu anda boş duruyor ve dolayısıyla da oradaki hastalar hizmet alamıyorlar. Bu konuda Sayın Kaya ne düşünür, bu yazımı okur mu bilmiyorum ama Bulanık’ta hasta olmakla ilgili çocukluğumdan kalma birkaç hüzünlü anımı burada paylaşmak istedim.

Kış aylarında eksi 30’ları gördüğümüz zamanlar. Her yer karla kaplı. Her şeyi tam anımsamıyorum, sonradan konuşulanlar, anlatılanlara göre, sanırım beş veya altı yaşındayım, üşütmüşüm. Grip oldum sanmışlar, geçmek bilmemiş bir türlü. Bulanık ilçe hastanesinde doktor yok. Durumum kötüleşince apar topar bir minibüs bulunuyor annem ve babam Muş’a götürüyorlar beni. Yolların kapalı olma, yolda kalma olasılığımız yüksek. Ben ateşler içindeyim. Yol boyunca kar yağıyor, birkaç kere yol açılsın diye durup bekliyoruz. Arabanın içinde yorganlar filan var. Tehlikeli bir yolculuk sonrası Muş’ta bir doktora yetiştiriyorlar. Zatürreymiş epeyce de ilerlemiş. İğneler veriyor doktor. Götürün diyor, gerisi Allah’a kalmış. Bu geceyi atlatırsa yırtar. İlk iğnelerim yapılıyor ilaçlarımı içiyorum yola koyuluyoruz. İlçeye ulaşamadan hava koşulları nedeniyle bir köyde konaklıyoruz. Benim için kritik gece, annem başımda bekliyor, baygın gibiymişim. Sabaha doğru gözlerimi açıp lahana istemişim annemden. Annem çocuk kurtuldu diye sevinçten zıplayıp lahana bulmaya koşmuş.

Büyük ablam doğurmak üzere, annem babam için ilk torun. Ailece hastaneye koşturuyoruz. Doktor var bu sefer, ebe de var, fakat doğumda ters giden bir şeyler oluyor. Doktor babama hastayı alıp Van’a götürmemiz gerektiğini söylüyor. Ambulans yok. Van üç dört saatlik yol, babam yanımıza ebeyi de almak istiyor. Doktor “hayır” diyor, sesler yükseliyor düpedüz kavga ediyorlar. Babam belinden ruhsatlı tabancasını çıkarıyor. Ablama bir şey olacak diye hepimiz korku içindeyiz. Acilen mahalleden bulunan bir ebeyle Van’a yetiştiriliyor ablam.

Büyük abimin ilk çocuğu, Barış adı, dokuz aylık cam gibi masmavi gözleri var, hep gülümsüyor, evin neşesi. Yine kış. Her yer karlarla kaplı, bembeyaz bir soğuk var. Barış hastalanıyor. Doktor yine yok, sağlık memurundan alınan grip ilaçları veriliyor, geçmezse başka türlü çare aranacak. Barış iyileşemiyor bir türlü, birkaç kez Van’a götürelim diye konuşuluyorsa da geç kalınıyor. Bir öğlen vakti Barış’ı kaybediyoruz. Ne olduğunu, neden olduğunu bile anlayamıyoruz. Gizli çiçek diyorlar.

Muş, Bulanık ve doktorluk der demez, anlaşılan bende epeyce derin izler bırakmış bu anılar döküldü ortaya. Bütün bunların yörede memur olmanın ayrıcalıklarıyla donanmış, Halk Eğitim Müdürü'nün ailesinde yaşandığını hesaba katarak sıradan insanların halini siz tahmin edin.
Anlaşılan bugün de Muş Bulanık’ta doktor yok.
Biraz şanslı olan hastalar Van’a, Muş’a, Erzurum’a atıyorlar canlarını.
Barış adlı çocuklar da ölmeye devam ediyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti