07 Aralık 2016

“Üstün hizmet madalyası” artık kesin kaçmaz

Beş yüz bin dolar ya da avro ne ki, Van’da o parası olmayanın yüzüne bakmıyorlar

Eyyy vatandaş, koş koş, burs mu istiyorsun, olmadı, adının bir tiyatroya verilmesini mi istiyorsun, ya da teşekkür belgesi alarak, yardımcı doçent, hatta icabında doçent ve hatta ve de bilakis profesör mü olmak istiyorsun, o zaman adresin belli:

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi bütün diğer üniversitelere, toplamında yüz yetmiş üniversitemiz var, topuna birden büyük fark atmış, hepsine tur bindirmiş vaziyette.

Dolar bozdurarak Türk lirasına geçişin tarifesini herkesten önce bu üniversite açıklıyor.

Büyük bir vatanseverlik örneği ve dahi insan aklının ne gibi mucizeler yaratacağının tarihe geçecek eşsiz örneğini Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal bir basın toplantısıyla aziz halkımıza duyuruyor.

Üniversite dediğin zaten “öncü” olmalı.

500 bin dolar ya da avro

Müjde, Vanlılara müjde.

Prof. Battal “döviz bozdurma tarifesini” açıklıyor:

“Van’da 500 bin dolar ya da avro bozdurarak, makbuzunu getiren vatandaşımızın adı üniversitedeki amfi tiyatroya verilecek.”

Böylelikle o vatandaşımız tarihe geçmiş olacak, adı tiyatronun herhalde görünür bir yerine yazılacak ve “adı kalacak yadigar.”

İlk koşul, o vatandaş “Van’da oturuyor olacak.”

Beş yüz bin dolar ya da avro ne ki, Van’da o parası olmayanın yüzüne bakmıyorlar. Rektörün bu açıklaması sonrasında Van’da 500 bin dolar ya da avrosu olan binlerce insan bankalara üşüşmüş bulunuyor.

Büyük yarış başlıyor. Kim önce bozdurup, üniversiteye makbuzu yetiştirirse, amfide onun adı olacak. 

Bu arada Van’daki emniyet güçleri de alarma geçmiş bulunuyor.

Ya 500 yüz bin dolar ya da avro bozduran binlerce vatandaşın arasına PKK militanları, ağzınızdan yel alsın, ya da FETÖ’cü birileri karışmış ise, ne olacak?

Bir PKK’lının ya da FETÖ’cünün adı herhalde üniversite amfisine verilmeyecek. O açıdan emniyet güçleri, dolar ve avrolarını bozduran binlerce kişiyi ayrıca takibe almış bulunuyor.

20 bin deyip geçme

Rektör Battal Türkiye’de ne olup bittiğini, siyaseten ve ekonomik açıdan çok iyi analiz etmiş vaziyette. Teşhisi mükemmel:

“15 Temmuz’da emellerine ulaşamayanların son dönemde Türkiye Ekonomisi üzerine oyun oynamaya başladıklarını” söylüyor. Koca rektör bu, o bilmeyecek de, sen mi bileceksin. Kararlı, o oyunu bozmaya kararlı.

Tayyip Erdoğan’ın dolar bozdurma çağrısına kulak vererek, üniversite senatosunu topluyor. Tek başına karar vermiyor, “demokratik” biçimde, senatoyu topluyor. O toplantıdan bir başka parlak fikir daha çıkıyor.

Eh haydi, 500 bin dolar ya da avrosu yok, o kadar bile parası yoksa, ayıp ama olsun, peki üniversitede görevli o kadar akademik ve idari personel var, 500 bini geçiyoruz, 20 bin dolar ya da avroları da mı yok onca personelin?

Yoksa, boşuna okumuşlar.

Rektör Beyin kararı kesin:

“20 bin üzerinde dolar ya da avro bozduran beş akademisyen ya da idari personele yurt dışında destekleme imkanı sağlayacağız.”

Herhalde, burs verecekler. Yakışır, az bile.

Yine de, haksızlık var. Neden beş kişiye?

Diğerleri ne olacak?

Teşekkür belgesi

Durun o kadar acele etmeyin, elbet onları da düşünüyor Rektör Bey, boşuna mı rektör olmuş.

“Diğerlerine teşekkür belgesi vereceğiz.”

Ben onların yerinde olsam, asla kabul etmem. Beş kişiye yurt dışında burs, bize teşekkür belgesi, yemezler, eğer ben olsam ve ilk beş arasına giremezsem, yemin ederim bozdurmam, yok ısrar etmeyin bozdurmam kardeşim. Bizim neyimiz eksik ki, elimize bir belge verip, bizi savuşturuyorlar?

Ya bir dakika, o kadar acele etmeyin. Devamını dinleyin. Rektör Beye kulak verin:

“Teşekkür belgesi akademik seyirde farklı bir anlam ifade ediyor.”

Tamam, şimdi anlıyorum, elinde teşekkür belgesi olan, acaba daha kolay mı yardımcı doçent olacak ya da doçent ve neden olmasın hatta derhal ve acilen profesör.

Yok eğer idari personel ise, müdürlükten aşağı kurtarmaz, çünkü “farklı bir seyir” var ortada.

Tamam Sayın Hocam, çok değerli Rektörüm, koçum benim, teşekkür belgesine de eyvallahım var.

Mezar taşı bedava

“Koşun, koşun dolarları bozdurun”  çağrısına yurdun dört bir yanından çok zekice katkılar geliyor.

Örneğin, Bursa’da bir mermerci iki bin dolar bozdurana, “bedava mezar taşı” vaadinde bulunuyor. Gel de, ölme. Geçenlerde bir büyüğümüz yeni yapılan mezarlığı görünce, gel de ölme, demişti ya, işte o hesap, ama bu hesap başka hesap.

Bizim halkımız cin gibidir, ne yapılması gerektiğini anında kavrar.

Bursa’da mezar taşı bedava ise, Afyon’da yüz dolar bozdurana bir kilo kaymak bedava, Rize’de üç kilo hamsinin lafı bile olmaz. Kayseri’de pastırma, Manisa’da macun, Kars’ta kaşar, Edirne’de beyaz peynir, Antalya’da yaz boyu deniz, Uludağ’da kayak, Kapadokya’da balonla seyahat bedava.

Yeter ki, o binlerce ve binlerce dolar ya da avrolarınızdan şöyle bir bölümünü bozdurun, üstü kalsın.

Diyanet harekâtı

Çağrıya kulak veren ilk kamu kuruluşu Diyanet İşleri Başkanlığı, umre ücretlerini dolar yerine Türk Lirası üzerinden almaya karar veriyor.

Yalnız küçük bir soru var.

Suudi Arabistan Türk lirası kabul etmiyor, dolar istiyor. E, burada hacca gidecek vatandaştan Türk lirası alıp, onlara dolar ödersen ve arada kur yükselirse, farkını kim ödeyecek?

Diyanet İşleri.

Nereden ödeyecek?

Bütçesinden.

Yani, bizim vergilerimizden. Toprağı bol olsun, Levent Kırca misali, “olacak o kadar.”

Diyaneti yurt dışıyla iş yapan başka kamu kurumları izlerse, hiç şaşmamak gerek. Aradaki fark nasılsa, onların bütçesinden, yani bizim cebimizden.

Olayı kavrayıp, bu yönde ilk adımı atan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ile Diyanet İşlerine “üstün hizmet madalyası” vermek gerek.

Darısı diğer üniversite ve kurumlarımıza. Onlar da, bu yönde fikir üretsin, harekete geçsin, onlara da madalya helal olsun.

Bilimle filan uğraşıp, ekonomik analiz, hafif tertip bilimsel araştırma yaparak, zaman kaybetmek yerine, “memleket meselelerine” pratik yaklaşımlarda bulunmak, cümle alemi kıskandıran bir kültürün, parlak bir zekanın ürünü.

“Ne olacak bu memleketin hali” vaziyetini artık rakı masaları yerine, üniversite senatolarında, Diyanet İşlerinde çözüyoruz. Bak eskiden böyle miydi, hayır.

Bu adımları atanlara helal olsun, kıskananlar çatlasın.

------

Rahmetli Aziz Nesin, hayatta olsaydı “Memleketin Birinde Hoptirinam” dizisine yeni bir fasıl daha eklerdi.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Üst kattaki odalardan birinde Ali oturuyordu

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor: Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm. Ali Sirmen adı geçtiğinde de... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümü

Yarın 3 Mart 2024... Cumhuriyet'in temellerini oluşturan üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümünde bu yasaları saptırmaya uğraşanlar var. Boşuna!.. Ne hilafet, ne medrese, ne şeriat!.. Laik Cumhuriyet!..

Bir Türkiye klasiği: Ankara Mimarlar Odası seçimi

Geçen pazar günü Ankara Mimarlar Odası seçimleri bir yandan benzer baskılara tanıklık ederken...