16 Şubat 2018

Ülkeyi gül gibi yönetiyorlar, aman nazar değmesin

Bence yabancı sermaye haksız; kabahat gelmeye turistlerde...

Tarsus’da Türkiye’nin en büyük hapishanesi yapılıyor, modern bir hapishane. Çukurova’da tam tarım arazisinin üstünde.

İnşaat yapılacağı zaman uyarılıyor yönetim, “burası tarım arazisi, sulak bölge” diye. AKP herkesden daha iyi biliyor ve daha iyi yönetiyor ya, uyarılara kulak asmıyor.  Binlerce dönüm tarım arazisi gitmiş, ne olacak, yeter ki, şunun şurasında tarım arazisine bina dikiliyor.

Yağan ilk yağmurda modern hapishane sular altında kalıyor.

Mersin Kazanlı turizm bölgesi ilan ediliyor. Acele imar planları yapılıyor, alt yapı faaliyeti başlıyor. Ne var ki, turizm bölgesi ilan edilen yer “göçmen kuşların göç yolları üstünde”. Mahkeme imara izin vermiyor.

Ne demek, vermiyor? Kim iktidar bu ülkede? AKP hükümeti Kazanlı’yı bir kez daha turizm bölgesi ilan ediyor. Uzak yerden su ve elektrik getiriliyor, bölge yeniden imara açılıyor. Bu kez izlenen muhteşem dış politika nedeniyle, turizm can çekişiyor, Kazanlı’da bütün inşaat ve imar faaliyeti duruyor. Oraya yapılan yatırımlar, harcanan para ne oluyor? Şimdilik askıya alınıyor, yapılan inşaatlar öyle bekliyor.

Kabahat kimde? Gelmeyen turistlerde.

Meralar yatırıma açılıyor

Şu anda Meclis’te görüşülmekte olan torba yasada var olan bir madde ile meralar yatırıma açılıyor, ayrıca meralara baz istasyonları kurulması öngörülüyor.

Meralar, malum Anayasa’nın koruması altında. Olsun, ne fark eder? Meralara yatırım yaparak, kalkınmayı köylüye götürmek varken, bunu Anayasa’nın engellemesinin hiç bir mantığı yok. AKP bunu zaten keşfetmiş durumda.

Ancak, bir sorun var. 41 milyon hektar olan meralar son beş yılda 13 milyon hektara düşmüş bulunuyor. Hatta, bu yıl 8.5 milyon hektara kadar doğru gidiyor.

Meraların azalması hayvancılığın ölmesi anlamına geliyor. Besiciler, köylüler TV’lerde her gün “hayvancılık ölüyor” diye bas bas bağırıyor. Yıllar ve yıllar boyu kendi ürettiği etle beslenen Türkiye’de şimdi et ithalatı alabildiğine artıyor. Etin fiyatı almış başını gidiyor.

Bir ara sayın bakanlarımız ilan ediyor, “Kilosu otuz liradan daha yüksek et satılmayacak” diye. Büyük kentlerde gerçekten otuz liradan satılmıyor, altmış, yetmiş liraya kadar yükseliyor.

Şimdi meralar yatırıma açılıyor, hayvancılık iyice ölüme terk ediliyor. Sadece hayvancılık ölmüyor, meraların yatırımlara açılmasıyla doğal denge iyice bozuluyor, doğa tahribata bırakılıyor.

Ne var bunda, yatırım mı, doğada tahribat ve hayvancılığın ölmesi mi?

Hem meralara baz istasyonları kurularak, herkesin cep telefonlarını kullanması kolaylaşıyor. Daha çok cep telefonu satışı ile köylünün kalkınacağı hesaplanıyor. Doğru bir hesap.

Bakliyat ve şeker

Ölen hayvancılığın yanı sıra, tarım da adım adım kendi haline bırakılıyor. Örneğin, Türkiye’de üretilen bakliyat son beş yılda iki milyon tondan bir milyon tona düşüyor.

Yakında nohut, fasulye, bulgur, bezelye, mercimek ithal edersek, şaşmamak gerek.

Allah’a şükür, dövizimiz bol, onun için bol bol ithal edebiliriz. Köylü de, bakliyat ekmesin, ne çıkar.

Ya şeker?

Türkiye’de otuz bir şeker fabrikası var. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında atılan ilk adımlardan biri şeker fabrikaları.

Şimdi şeker fabrikaları da, özelleştiriliyor. Özelleşince, örnekleri var, şeker fiyatı artacak. Fiyatı düşürmek için AKP şeker ithalatına gidecek. Neden, çünkü halkını düşünüyor, halkını şekersiz bırakmıyor.

İthalat önemli değil, nasıl olsa, bol bol dövizimiz var.

Yabancı sermaye

Yalnız tek bir sıkıntımız var, yabancı sermaye Türkiye’den hafif hafif kaçma eğiliminde.

Sadece yabancı sermaye değil, örneğin, dolar milyonerleri de paralarını yurt dışına çıkartıyor. Hatta, kendileri böyle yapmamaları için en tepeden uyarılıyor. Son üç yılda yerli sermayenin yurt dışına çıkışı hızlanıyor.

Bu çıkış yurt dışında yatırım değil, bu çıkış yurt dışına para transferi, dolar bazında.

Yabancı sermaye ise, son iki yılda Türkiye’den ayrılarak, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Mısır’ı tercih ediyor.

Sermaye üretimde kullandığı hammadde, ara malı ve diğer girdi fiyatlarına bakar. Avrupa’nın en pahalı benzini, en pahalı telefon konuşması, en pahalı elektriği bizde.

Bence yabancı sermaye haksız, örneğin elektrik. Yedi kuruşa mal edilen elektriği sanayici 42, yurttaşlar 48 kuruşa alıyor. Hem 42 kuruşa, yani yurttaşlardan altı kuruş daha ucuza alıyor, hem de şikâyet ediyor. Haksız.

Yönetimde koordinasyon

Ülke gül gibi yönetilirken, bazı aksaklıklar olabilir.

Çok basit bir örnek.

Caddelere vatandaşlar rahat gidip gelsin, rahat araba kullansınlar diye, asfalt dökülüyor.

Bir süre sonra TELEKOM hat çekecek, asfaltı kazıyor. Hat çekmesin mi? Çeksin. O zaman kazmasın mı, kazsın elbette.

Kazınca asfaltı yenilmek gerekiyor.

Bu sefer TEDAŞ geliyor. O da, elektrik hattı çekecek, asfaltı kazıyor. Kazmadan nasıl çekecek? Elbette kazacak. Kazılan asfalt, öyle kalacak mı? Kalır mı, yeter ki, vatandaş rahat etsin, yeniden asfalt dökülüyor. Kaz dök, kaz dök, ya bunun masrafı? E, aziz halkımız boşuna mı vergi ödüyor?

Ülke her alanda gül gibi yönetiliyor. Herkes memnun, mesut. Daha iyisi can sağlığı.

Yazarın Diğer Yazıları

Filmin sonu: Istakoz!..

Ortalama lokantalarda, yerine göre, bir porsiyon ıstakoz bin lira ile beş bin lira arasında değişiyor. On bin lira aylık alan bir emeklinin yarı maaşı!.. Ya da asgari ücretin üçte biri!..

34 yıl önce 34 yıl sonra: "Güçlükonak'ta demokrasi!.."

Güçlükonak'ta yaşananlar 34 yılda bizde demokrasinin özetindeki başlıklardan biri

Bugünler için ders: "Atatürk'ün Anayasası 1924"

Taha Akyol'un incelemesi, Atatürk dönemiyle ilgili yazdığı diğer kitapları gibi, o yılların tarihini ve perde arkasını anlatıyor