08 Haziran 2018

Onun Adı Halil İbrahim

Suçlamalara dayanamayan Halil İbrahim intihar ediyor...

O Urfalı, biraz daha ileri gidelim, o Harranlı.

Kara kaşlı, kara gözlü yağız bir delikanlı.

Çalışkan, hırslı, “büyüyünce iyi bir adam olmak”, istiyor. Çevresine yararlı, insanlara yardıma hazır, öyle bir meslek seçmek istiyor.

Onun adı Halil İbrahim.

Önce Anadolu lisesini bitiyor, o kıt olanaklarla, o güç koşullarda.

Gece gündüz çalışıyor, iyi bir üniversiteye gitmek istiyor. Geceleri gözüne uyku girmiyor, “ben ilerde doktor olmak istiyorum” diyor, o nedenle ders kitapları elinden düşmüyor.

“Köy çocuğu...” Okumak istiyor ve ders kitapları dışında da, roman ve felsefe ve öyküler okuyor, şiirler ezberliyor.

Arkadaşları bahçede oyun oynarken, o okulun kütüphanesine kapanıyor.

Cerrahpaşa Tıp

Anadolu lisesini bitirdikten sonra, üniversiteye girişte çok iyi bir derece yapıyor, hayali gerçek oluyor.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesini kazanıyor.

İstanbul’da üniversite okumak... Köyden gelip, İstanbul’da okumaya çalışmak...

Bir yandan çalışıyor, ekmeğini güç bela kazanıyor, parasını yetiştirmeye çabalıyor, diğer yandan tıp gibi, ağır bir eğitimin üstesinden gelmek hırsıyla, gece yarılarına kadar ders çalışıyor.

Koca koca kitapları deviriyor.

Onun adı Halil İbrahim.

Birincilikle bitiriyor

Hem okuyor, hem çalışıyor, Tıp Fakültesini birincilikle bitiriyor.

Harranlı Halil İbrahim artık doktor.

Sırada “uzmanlık sınavı” var.

Yine çalışıyor, yine okuyor, ekmeğini çıkarmak için yine işler yapıyor, hafif hafif de, pratisyen doktorluk günleri başlıyor.

Bir yandan uzmanlık, bir yandan pratisyen doktorluk.

Uzmanlığı da kazanıyor.

Uzmanlık sınavında Türkiye üçüncüsü oluyor.

Yakınları Halil İbrahim’den birincilik beklerken, o Türkiye üçüncüsü olunca, çevresinden özür diliyor. Biraz utangaç, biraz tebessümle.

Çapa Tıp Fakültesi

Uzmanlık için Çapa Tıp Fakültesine girmeye hak kazanıyor.

Okumak... Çalışmak... İyi bir uzman hekim olmak...

Dalı radyoloji... Radyolojiyi seçiyor...

Radyoloji asistanı iken, evleniyor.

İki çocuk sahibi oluyor.

Her şey istediği gibi, mutlu bir evlilik, başarılı bir meslek hayatı, kıt kanaat geçindiği günler artık yavaş yavaş geride kalıyor.

Uzmanlık sınavından başarıyla geçiyor.

Halil İbrahim artık bir radyolog.

İşinde, gücünde, kendi halinde, iyi bir doktor.

Atama beklerken

Her yeni uzman hekim gibi, Halil İbrahim de, devlet hizmet yükümlülüğünü yerine getirmek üzere atanmayı bekliyor.

Günün birinde eve bir polis geliyor...

Ne alaka?..

Savcılık onu arıyor.

Ne alaka?..

Hiç bir usulsüzlüğü yok, hiç bir kötü işe bulaşmışlığı yok, hiç bir örgütle uzak, yakın ilgisi yok. Kendi halinde bir yurttaş. Ama, savcılık onu arıyor.

Pek akıl erdiremiyor.

“Benim ismim çok yaygın, herhalde bir isim benzerliği var” diyor kendi kendine.

Halil İbrahim iyi bir yurttaş, madem savcılık onu arıyor, gerçeği öğrenmek için savcılığa gidiyor.

“Beni arıyormuşsunuz”

Savcının karşısına çıkıyor, “ben Halil İbrahim, neden arandığımı bilmiyorum, beni arıyormuşsunuz” diyor.

Savcı şöyle bir süzüyor, “nasıl bilmezsin” diye çıkışıyor.

Halil İbrahim şaşırıyor.

Hele de, hakkındaki suçlamayı duyunca, iyice şaşırıyor.

Savcı “senin hakkında ihbar var, FETÖ’cü olmaktan aranıyorsun...”

Neeee, FETÖ’cü mü?

Uzak yakın, kıyısından geçmemiş ve inançla direniyor, “Savcı Bey, bir yanlışlık olsa gerek, isim benzerliği gibi filan, benim öyle işlerle ömrüm boyunca hiç ilgim olmadı”.

Savcı Halil İbrahim’i dinlemiyor.

Silivri Cezaevi

Halil İbrahim’i tutukluyor ve kendi ayağıyla gittiği savcılıktan polis ve jandarma nezaretinde çıkarak, Silivri Cezaevi’ne gönderiyor.

Halil İbrahim çırpınıyor, “suçum ne” diye yırtınıyor, ama ona “senin suçun şu” diyen yok, sadece “FETÖ üyeliği”.

Yırtınıyor... Delirecek gibi oluyor...

“Nerede üye imişim, ne yapmışım, kimlerle ilişki kurmuşum, delil gösterin...”

Yok, delil filan yok, sadece “sen FETÖ’cüsün” suçlaması...

Karanlık bir sabah

Hapiste sabahlara kadar düşünüyor, yok, hiç bir ilişkisi yok, ne var ki, derdini kimseye anlatamıyor. Zaten derdini dinleyen de, yok.

Günler, haftalar birbirini kovalıyor.

Evde genç karısı ve iki küçük çocuğu...

Delirecek gibi oluyor.

“Kim ihbar etmiş, ihbar ne imiş, neden onu ihbar etmiş?..”

Bu soruların hepsi yanıtsız kalıyor.

Ve bir sabah...

Halil İbrahim’in hücresine giren gardiyan, “koşun” diye bağırarak hücreden fırlıyor.
Halil İbrahim boynunda bir ip, cansız bedeni ipte sallanıyor.

Suçlamalara dayanamayan Halil İbrahim intihar ediyor.

Bu kaçıncı?

Onun adı Halil İbrahim...

Harranlı...

Tıp Fakültesi birincisi...

Uzmanlık sınavında Türkiye üçüncüsü...

Kendi halinde, evli, iki çocuklu bir radyolog.
Halil İbrahim onuruna yediremiyor...

Bir ihbar... Bir tutuklama...

Bir kıyım...

Bin yıkım...

Kim bilir bu kaçıncı intihar?

Bu kaçıncı yersiz ihbar?

Bu kaçıncı insanlık dışı bir karar...

Acı... acı... acı... Sadece eşi ve çocukları için değil, hepimiz için acı...

İnsanlık için daha da acı olan ne?..

Herkes bu “gerçek olayı” birbirine anlatacak, okuyacak ve herkes hiç bir şey söylemeden sadece susacak...

Onun adi Halil İbrahim...

Radyolog doktor Halil İbrahim...

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyetçisi olmayan Cumhuriyet

AKP'nin imam hatiplerle, vakıf ve derneklerle, kendine bağlı sermaye ile oluşturduğu taban karşısında duranların ortak söylemi var. Hangi siyasi kanatta olurlarsa olsunlar... Ortak söylem Cumhuriyet!..

Piyasa Erdoğan'a, Erdoğan Murat Kurum'a güvenmiyor

Erdoğan ve bakanların İstanbul'da her oy avcılığı Kurum'u biraz daha değersiz kılıyor

Promosyon aldatmacası, İstanbul kâbusu

Başta Erdoğan, hükümetin tekmil bakanları İstanbul’da, hepsi birden Ekrem İmamoğlu’na karşı oy devşirme yarışında. 1946’dan bu yana hiçbir genel ve belediye seçiminde görülmeyen manzaralar!..