13 Ekim 2017

“Hedef sıfır kaza”

Zorunlu arabuluculuk, 'yargı yükünü hafifletmek' için mi? Yoksa, işçiler açtıkları davaların yüzde 98’ni kazandıkları için mi?

Mayıs başında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “iş kazalarıyla” ilgili bir kampanya başlatıyor. Kampanyanın sloganı, “hedef sıfır kaza”.

Çeşitli sektörlerde, özellikle inşaat sektöründe iş güvenliğinin sağlanmasına yönelik bu kampanya, her zaman olduğu gibi, büyük nutuklarla, nurlu ufuklarla başlıyor.

Tıpkı, “işkenceye sıfır tolerans” dedikleri gibi, ardından cezaevlerinde başlayıp, sivil hayata yansıyan yüzlerce işkence iddiaları, “işkenceye sıfır tolerans” hikâyesini çoktan geride bırakıyor.

Tıpkı, “komşularla sıfır sorun” dedikleri gibi, ardından kavga etmedikleri komşu kalmıyor.

“Hedef sıfır kaza” dediklerinde, kendi kendime “eyvah” diyorum, “ya iş kazaları şimdi artarsa” demeye kalmadan...

Mayıs’ta başlayan ve dört ay devam eden “kampanya sırasında, dört ayda 753 işçi hayatı kaybediyor”.

İş kazalarını önlemekte inşaat sektörüne öncelik tanıyor AKP Hükümeti, “kampanya boyunca inşaat sektöründe meydana gelen kazalarda 167 işçi hayatını kaybediyor”. (CHP milletvekili Ceyhun İrgil’in konuşması, TBMM Tutanak, 11 Ekim 2017, s.46).

İyi ki, “hedef sıfır kaza” kampanyası var ya bir de olmasa!

Bakan hâlâ orada

İş kazalarının önlenmesi için AKP Hükümeti kampanya yapıyor da, ne oluyor, örneğin iş yerlerini nasıl denetliyor, iş kazalarının meydana geldiği iş yerlerine hangi yaptırımları uyguluyor?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kampanya başlatıyor ve sadece kampanya sırasında 753 işçi hayata veda ediyorsa, “Sayın Bakan Jülide Sarıeroğlu o koltukta hala nasıl oturuyor?”

Her ne kadar, Bakanlık görevine tam kampanyanın ortasında, 19 Temmuz’da başlamış olsa bile.

Hollanda’da savaş uçağı düşüyor, iki pilot hayatını kaybediyor, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı istifa ediyor.

Burada ölümlerin sonu gelmiyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor, “ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır dilemek” ezberi dışında, hiçbir şey olmamış gibi, sürüp gidiyor.

Karne felaket

AKP iktidarının iş kazalarıyla ilgili karnesi felaket.

2014 yılında 1.806 işçi, 2016’da 1.970 işçi, 2017’de bugüne kadar, dokuz ayda 1.496 işçi iş kazalarında hayatını kaybediyor.

Bir felaketten diğerine.

“Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı...”

Peki, sonra?

Zorunlu arabuluculuk

Son olarak, TÜPRAŞ’taki patlamada dört işçi daha hayatını kaybederken, aynı gün Meclis’te İş Hukuku ile ilgili yeni bir yasa tasarısı görüşülüyor. İroniye bakın siz.

Tasarı iş verenleri korumaya dönük.

İşveren ile işçi arasında anlaşmazlık çıktığında, tasarıya göre, “zorunlu arabuluculuk” kurumu getiriliyor.

Halen anlaşmazlık halinde, işçi mahkemeye başvuruyor. Mahkemelerin davayı karara bağlaması ortalama 430 gün sürüyor. Bunun bir de, Yargıtay aşaması var, hak aramak iki, üç yıl sürüyor.

“Yargının yükünü azaltmak ve yargının uzun sürmesi” gerekçeleriyle, AKP bu tasarıyı getiriyor, zorunlu arabuluculuk sistemini.

Oysa:

Eskisi gibi, etkin sendikal düzen var olsa, sağlam bir toplu sözleşme düzeni var olsa, anlaşmazlıkların büyük çoğunluğu sendikal faaliyet çerçevesinde çözüm bulabilir.

Pek çok kurum gibi, AKP döneminde sendikal düzen de, sizlere ömür.

Patrondan yana

Pratikte “zorunlu arabuluculuk” nasıl işleyecek?

Çok basit, işverenlerin lehine işleyecek.

Gariban işçi nasıl ve hangi koşullarda işverenle masaya oturacak ve hakkına kavuşacak?

Meclis’teki tartışmalarda da, bu nokta çeşitli milletvekilleri tarafından dile getiriliyor. Şaşıracaksınız ama, hatta ve evet hatta bazı MHP milletvekilleri bile tasarıyı eleştiriyor. Sendikal düzeni savunuyor.

Tasarı patrondan yana, sürpriz değil.

Neden şimdi böyle bir yasa? Gerçekten “yargı yükünü hafifletmek” için mi? Gerçekten “davalar yargıda uzun sürdüğü” için mi?

Yoksa, işçiler açtıkları davaların yüzde 98’ni kazandıkları için mi?

Günümüzdeki gerçeğin en çarpıcı yönü bu. Yüzde 98’ini kazanıyorlar.

Şimdi “zorunlu arabuluculuk” demek, işçinin hakkını sulandırmakla eş anlamlı.

Silinen beş milyar

İki gün önce bu tasarı görüşülürken, yine “büyükleri” koruyan bir uygulamaya dönük, çarpıcı bir açıklama yapılıyor Meclis kürsüsünden.

CHP Manisa milletvekili Mazlum Nurlu:

“Torba yasayla cep telefonları operatörlerinin Hazine’ye yatırmaları gereken pay affediliyor. AKP Hükümeti operatörlerin beş milyar liralık borcunu siliyor.

Ayrıca, devlete ödenmeyen Hazine alacaklarına uygulanan cezayı üç katından bir kata indiriyor.

Ama, halka yüzde kırk taşıt vergisi getiriyor”. (TBMM Tutanak, 11 Ekim 2017, s.8).

“Taşeron” sözü

Nutuklara geldi mi, AKP “garibandan yana”. Yasalara geldi mi, patrondan yana. AKP işçiye verdiği sözü de tutmuyor.

Örneğin, “taşeron işçiye kadro vereceğiz”.

Yetkililer bu sözü onlarca kez tekrarlıyor. Başbakan Binali Yıldırım defalarca aynı sözü veriyor, referandum öncesinde, işçi konusu açıldığında, kim bilir kaç kez. Ama, hâlâ yok.

İş kazası nedeniyle ciddi yaptırıma uğrayan, ceza kesilen kaç iş yeri var, kaç işveren var, bir elin parmaklarını geçer mi, dersiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

"Three Who Made A Revolution": Devrim Yapan Üç Adam

İktidarla ve diğer partilerle günlük siyasi polemiklerin ötesinde, bu "üçlünün" devrim hedefi belli: Her alanda Cumhuriyet'in yüz yıllık fabrika ayarlarına dönüş!..

"Ekonomist" Erdoğan açıklasın: 818.182 .863.710 lira zarar

Bu zararı ve bütçe açığının nedenlerini halka açıklamak zorunda

Filmin sonu: Istakoz!..

Ortalama lokantalarda, yerine göre, bir porsiyon ıstakoz bin lira ile beş bin lira arasında değişiyor. On bin lira aylık alan bir emeklinin yarı maaşı!.. Ya da asgari ücretin üçte biri!..