20 Ekim 2018

Doların yaşam hakkıyla düellosu

Bu iddia doğru ise, yolun sonu Veliaht Prens Bin Selman’a çıkıyor

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman bir proje hazırlıyor, “2030 Vizyonu” başlığı ile.

Bu proje, Suudi Arabistan’ın farklı sanayi alanlarına yatırım yapmasına, ülkenin petrol gelirine bağlı olmasından kurtulmasına, çok yönlü yatırım politikası ile dünyanın pek çok ülkesinden sermaye çekmesine dayalı bir “vizyonu” içeriyor. Prens Bin Selman bu girişime “hayatımın en iddialı projesi” diyor. Suudi bürokrasisini, medyasını, elinde hangi araç varsa, hepsini bu hedefe yönlendiriyor.

Bütün dünyaya, ülkeler ve uluslararası şirketler anlamında, bütün dünyaya duyuruda bulunuyor, davet ediyor. Aynı zamanda uluslararası alanda etkin medya kuruluşlarına da davetiye gönderiyor. 23 - 25 Ekim arasında Arabistan’ın başkenti Riyad’da.

Davete Amerika başta, Avrupa’nın hemen her ülkesi, IMF, uluslararası finans kuruluşları, CNN International, BBC ve diğer ünlü kanallar “katılacaklarını” bildiriyor.

İfade özgürlüğü

Söz konusu plan yolunda gider gibi görünürken, Suudi kökenli, Amerika’da yaşayan Washington Post’ta yazan bir gazeteci ortaya çıkıyor:

Cemal Kaşıkçı.

Kaşıkçı “2030 Vizyonu” konusundan elbette haberdar. Bir yazı kaleme alıyor ki, bu onun son yazısı oluyor. Yazının başlığı şöyle:

“Arap Dünyasının En Büyük İhtiyacı: İfade Özgürlüğü”.

Kaşıkçı bu yazısında “Arap Dünyasında halkın ve medyanın büyük baskı altında bulunduğunu, tek özgür ülkenin Tunus olduğunu” belirterek, sözü Suudi Arabistan’a getiriyor ve orada “bir gazetecinin hiç bir yasal dayanağı olmadan beş yıl hapis cezasına çarptırıldığını” vurguluyor.

Veliaht Prens’i kızdırdı

Bu yazı iki etki yaratıyor:

1-Bazı sivil toplum örgütleri üzerinde. O örgütler ayağa kalkarak, “halkın büyük baskı altında yaşadığı Suudi Arabistan’da düzenlenecek uluslararası yatırım toplantısına katılmayı protesto ederek, ülkelere boykot” çağrısında bulunuyor.

Bu çağrı giderek ilgi topluyor, yoğunlaşıyor, bu yönde yavaş yavaş bir kamu oyu oluşuyor.

2-İkinci etki toplantıyı düzenleyen Veliaht Prens Muhammed Bin Selman üzerinde. Prens yazıya çok kızıyor, tam böyle bir toplantı öncesinde bu tür bir yazının yazılmasına çok öfkeleniyor.

Kaşıkçı’nın ortadan kaybolması, çok büyük olasılıkla öldürülmesinden hemen önce yaşanan bu gelişmeler hayli dikkat çekici.

Herkes çekiliyor

Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’nın İstanbul Konsolosluğu’na girmesinden sonra bir daha çıkmaması ve ardından gelişen olaylar dünyada büyük yankı yaratıyor.

Her ülkede, en üst düzeyde yapılan açıklamaların hedefi Suudi Arabistan yönetimi. Oklar yavaş yavaş Veliaht Prensi Bin Selman’a yöneliyor.

Ve arka arkaya 23 Ekim’deki toplantıya katılmama kararları gelmeye başlıyor.

Amerika, Fransa, İngiltere Ticaret Bakanları başta, IMF Başkanı, NBC ve CNN International TV’leri, pek çok uluslararası şirketin CEO’ları toplantıya katılmayacaklarını açıklıyor.

“2030 Vizyonu” çöküyor.

İstihbarat yetkilisi

Dün gelen haberler arasında bir iddia öne çıkıyor.

Cinayetten sorumlu tutulan biri var. General Ahmet El Assiri.

Bu kişi İstanbul’a gelen, Kaşıkçı ile aynı zamanda Konsoloslukta bir kaç saat kaldıktan sonra, aynı gün geldiği özel uçakla Arabistan’a dönen, videolarda görülen kişi.

Assiri’nin Bin Selman’a bağlı istihbarat yetkilisi olduğu bildiriliyor.

Yabancı medya dün cinayetin sorumlusu olarak bu kişi üzerinde duruyor.

Eğer bu iddia doğru ise, yolun sonu Veliaht Prens Bin Selman’a çıkıyor.

Prensi ve Suudi Arabistan’ı her alanda ve her anlamda çok güç durumda bırakacak bir iddia.

Devletin cinayet işlediği iddiası.

On sekiz gün

2 Ekim Kaşıkçı’nın kaybolduğu gün. Bugün 20 Ekim. Aradan on sekiz gün geçiyor.

Belli ki, olayın üzerine MİT, CİA ve kim bilir başka hangi kurumlar gidiyor, olay on sekiz gündür araştırılıyor ve hala ortaya çıkan somut sonuç yok. Sadece iddialar var.

Nasıl oluyor da, olay on sekiz gündür esrarını koruyor?..

Nasıl oluyor da, on sekiz gündür Kaşıkçı’nın ölü mü, diri mi olduğu bile hala belli olmuyor?..

Çok büyük olasılıkla öldürülüyor ama, neden hala ortada varsayımlar uçuşuyor?..

Petrol ve silah

Bu arada farklı yansımalar ortaya çıkıyor.

Amerika bir yandan o toplantıyı boykot ediyor, Ticaret Bakanı katılmıyor, Trump Suudi Yönetimini suçluyor, ama öte yandan “Arabistan ile yüz milyar dolarlık silah anlaşmasının yürürlükte olduğunu” söylüyor.

Arabistan diğer ülkelerden de silah alıyor, onlardan da henüz aksi bir açıklama yok.

Arabistan ise, Batı’yı “daha az petrol satmakla” tehdit ediyor.

Ayrıca, Arabistan’ın elinde Amerika’ya ait 170 milyar dolarlık Hazine hisseleri olduğu belirtiliyor.

Batı medyası “petrol ambargosu bizi etkilemez” yayını yaparken, Suudi medyası “1973 yılında petrol fiyatlarının arttırılmasını” hatırlatarak, o tarihte fiyat artışının Batı’yı nasıl “perişan ettiğini” yazarak, kendi yönetimini savunuyor.

Elbette, “yukarıdan gelen emirle”. Sır değil, Suudi Arabistan’da özgürlük yok, medya özgür değil.

İfade özgürlüğü

Yeniden başa dönersek...

Kaşıkçı Suudi Arabistan için kritik bir dönemde “Arap Dünyasında ifade özgürlüğü yok” diye yazı yazıyor, o yazı sosyal ve siyasal sonuçlar doğuruyor.

Kaşıkçı’nın o yazısı üzerine Batılı sivil toplum kuruluşları ayaklanıyor. Kuruluşları ülkeler izliyor. Kaybolma ve muhtemelen cinayet bu olaylar sonrasına rastlıyor.

Batı ayağa kalkıyor, demek ki, “ifade özgülüğü” Batı için o kadar önemli.

Buna rağmen, şu on sekiz gün içinde tartışmaların “petrol ve silah anlaşmasına” kayması ibretlik.

Bir yandan insan hakları, yaşam hakkı, öte yandan dolarlar ve perde arkası pazarlıklar...

Batı herhangi bir ülkede ifade özgürlüğünü vurguluyor ama, aynı zamanda o ülke ile “pazarlık yapmaktan” da geri durmuyor.

Cinayet, dolayısıyla “yaşam hakkı” dünyaya bu ölçüde mal olduktan sonra, dolar yaşam hakkı ile tutuştuğu düelloyu ilk turda kaybedecek gibi.

Kaybetse bile, bir biçimde acısını çıkartacağına hiç kuşku yok.

Yazarın Diğer Yazıları

Üst kattaki odalardan birinde Ali oturuyordu

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor: Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm. Ali Sirmen adı geçtiğinde de... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümü

Yarın 3 Mart 2024... Cumhuriyet'in temellerini oluşturan üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümünde bu yasaları saptırmaya uğraşanlar var. Boşuna!.. Ne hilafet, ne medrese, ne şeriat!.. Laik Cumhuriyet!..

Bir Türkiye klasiği: Ankara Mimarlar Odası seçimi

Geçen pazar günü Ankara Mimarlar Odası seçimleri bir yandan benzer baskılara tanıklık ederken...