27 Temmuz 2016

Bir tipik örnek: Dışişleri Teşkilat Yasası

Bu işin “siyasi sorumluları” ne yapıyor? “Onlara” bol bol lanet yağdırmakla meşgul

Önceki gün, akşam saatleri, Dışişleri Bakanlığı.

Bakanlıkta aniden bir talimat:

“Herkes odasına, masasının başına...”

Bakanlıkta bütün çalışanlar odalarına gidiyor ve bekliyor, biraz sonra “bazılarına tebligatta” bulunuluyor:

“Bakanlıktaki görevinizden el çektirildiniz, göreviniz son bulmuştur.”

Daha sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu TV’lerden sesleniyor:

“Bu hainler benim Bakanlığıma bile sızmışlar.”

“Benim Bakanlığım” dediği, Dışişleri Bakanlığı, neyse, onu geçelim ve asıl soruya gelelim:

“Bu hainler” Dışişleri Bakanlığı'na nasıl sızmış? Ne zaman “sızmış”? Bakanlığa girerken, el bebek, gül bebek vaziyeti mi, ne zaman “hain” olmuşlar?

Altı yıl geriye gitmek gerek.

 

2010'da yasal değişiklik

 

Kabul tarihi 7 Temmuz 2010, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği tarih 13 Temmuz 2010, “Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası.” Bakanlık personel yasası bu tarihte değişiyor ve Dışişleri yeni bir teşkilat yasası ile yönetilmeye başlanıyor.

O sırada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı, seçim döneminde bir ara “dışarıdan” Bakanlık da yapan, şimdi Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği'ne atanan Feridun Sinirlioğlu.

15 Temmuz darbe girişiminden bu yana, devlette müthiş bir “temizlik” yaşanıyor. “FETÖ temizliği.” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan Kültür Bakanlığı'na, İçişleri'nden Milli Eğitim'e, bütün bakanlıklar, üniversiteler, yüksek yargı dahil, yargı kurumları, hemen bütün kamu kuruluşları, ordu, emniyet, her yerde aynı temizlik. Binlerce kişi.

Özel kalem müdürleri, yaverler, yani en yakındaki kişiler dahil. Müdürlük ve yaverlik yaptıkları makam sahiplerinin “özel yaşamlarını bile bilen” insanlar.

Ordu içinde en kritik komutanlıklar, en kritik yaverlikler, hepsinden önemlisi bazı kamu kurumlarında “personel daire başkanlıkları” yine “onların” emrinde, “onlara” bağlı.

“Personel”, kimin ne yaptığını, kimin kim olduğunu bilen ve ona göre belli görevlere getirilen ya da getirilmesine ön ayak olan daireler.

Örgütlenme için ideal konumlar.

 

Hep aynı soru

 

Ve her gözaltı ve tutuklama, görevden uzaklaştırma sonrasında aynı soru:

“Peki, bunları buralara kim yerleştirdi? Bu kurumlarda, bu kadar özel ve önemli görevlere bunlar nasıl geldi?”

Bugünkü iktidar sahiplerinin geçmişte Fethullah Gülen ile ilişkileri malum. Ziyaretler, davetler, görüşmeler, yardımlar, vs. Hiç biri bilinmeyen değil.

15 Temmuz sonrasında binlerce kamu görevlisi aynı nedenle, “FETÖ üyeliği” gerekçesiyle ya görevden alınıyor ya gözaltı ya da gözaltı sonrasında önemli bölümü tutuklanıyor.

Binlerce atama ne zaman ve kimler tarafından yapılıyor? İşte, bunun tipik örneklerinden biri Dışişleri Bakanlığı.

Dün Davutoğlu’nun ve Gül’ün danışmanlarından, bir zamanların “gözde ismi” Gürcan Balık ile eski Kanada Büyükelçisi Tuncay Babalı ve başkalarının da görevlerine son veriliyor. Babalı bir ara Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Müdürlüğü yapıyor.

Büyükelçiler hariç, görevlerine son verilen Dışişleri mensupları bakanlığa genellikle ne zaman giriyor? 2010’da kabul edilen yeni Dışişleri Teşkilat Yasası ile birlikte.

 

Yasanın özellikleri ve uygulama

 

2010’da kabul edilen yasa ile birlikte:

  • Eskiden Dışişleri memuru olabilmek için, yabancı dil o da Fransızca veya İngilizce, şart iken, o şart kalkıyor.

Dil bilmeyen, en az yüz kişi alınıyor, sonra dil kurslarına gönderiliyor.

  • Bakanlıkta yükselebilmek, örneğin Büyükelçi olabilmek için tek tek çıkılması gereken basamaklar var. Aday meslek memurluğu, üçüncü ve ikinci katiplik, başkatiplik. Büyükelçi olabilmek için en az genel müdür yardımcılığından geçmek gerek. Bunun için yirmi, yirmi beş yıl dirsek çürütmek gerek.

Yasa ile birlikte, başkatiplikten doğrudan büyükelçiliğe atlayanlar oluyor.

Ya da meslekten gelmeyenler, dışarıdan Büyükelçi atanıyor. Varşova, Mali, Vatikan Büyükelçileri bunun örnekleri.

Görevleri sona erince, Ankara’ya döndüklerinde, onlara Bakanlıkta görev imkanı tanınıyor.

  • Bakanlığa girerken, yazılı sınav sonrasında, asıl önemli olan “mülakat.” Eskiden o mülakatta, yani sözlü sınavda beş, altı kişi kabul edilirken, yeni uygulamayla birlikte, bunlar kitle halinde Bakanlık memuru yapılıyor. Saçma sapan bir sözlü sınav. Adı sınav.
     
  • Bakanlıkta hal ve tutum ile bağlantılı, herkes için geçerli “sicil koridoru” vardır ki, kimdir, nedir, ne yer, ne içer, o özellikleri belirliyor. “Sicil koridoruna” göre, görevler veriliyor.

2010’dan sonra, bu gelenek de, hasır altı ediliyor.

  • Bakanlığa giriş sınav sistemi değiştiriliyor.
     
  • Bakanlığın etik ve yazılı yapısı değişiyor, yürütülen görev gereği, özel bir kurum olan Dışişlerinin gelenekleri yok ediliyor.
     
  • Büyükelçi emeklilik yaşı 61’e çekiliyor. Büyük tepkiler üzerine, yeniden 65 yaşa dönülüyor.

Kısaca, bakanlık "Bakanlık" olmaktan çıkıyor.

 

Yandaş basında alkışlar

 

Liyakat, işin ehli olma geride kalırken, yandaş basında alkışlar yükseliyor. “Daha Dinci Dışişleri” başlıklarla yazılan yazılarda AKP iktidarı göklere çıkartılıyor.

O sırada Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül.

Yasa “Başbakanlık'ta” hazırlanıyor, Dışişleri'nde gözden geçiriliyor.

Sınavda memurluğu hak eden gençlere kapı gösterilirken, bunlar baş tacı ediliyor.

Arada başka şeyler oluyor.

Bir süre sonra bakılıyor ki, “bunlardan” ne köy olur, ne kasaba, devlet memuru oldukları için atsan atılamıyor, satsan satılamıyor, çoğu Başbakanlığa gönderiliyor.

Büyük fiyasko.

Böyle böyle, adım adım, her kurumda örgütlenme ve başta ordu, 15 Temmuz darbe yolu açılıyor.
 Şimdi...

Ayıkla pirincin taşını.

Hepimiz son anda direkten dönüyoruz, darbeclerin göz kırpmadan halka ateş açmalarından, insanları öldürmelerinden, Meclis'i bombalarından belli, korkunç bir felaketten son anda kurtuluyoruz.

Onlar şimdi yargı önünde hesap veriyor, devlet onlardan temizleniyor.

Peki, bu işin “siyasi sorumluları” ne yapıyor? “Onlara” bol bol lanet yağdırmakla meşgul.

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyetçisi olmayan Cumhuriyet

AKP'nin imam hatiplerle, vakıf ve derneklerle, kendine bağlı sermaye ile oluşturduğu taban karşısında duranların ortak söylemi var. Hangi siyasi kanatta olurlarsa olsunlar... Ortak söylem Cumhuriyet!..

Piyasa Erdoğan'a, Erdoğan Murat Kurum'a güvenmiyor

Erdoğan ve bakanların İstanbul'da her oy avcılığı Kurum'u biraz daha değersiz kılıyor

Promosyon aldatmacası, İstanbul kâbusu

Başta Erdoğan, hükümetin tekmil bakanları İstanbul’da, hepsi birden Ekrem İmamoğlu’na karşı oy devşirme yarışında. 1946’dan bu yana hiçbir genel ve belediye seçiminde görülmeyen manzaralar!..