27 Nisan 2017

56 basamak, 47 kırmızı kart

Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, basın özgürlüğü son on iki yılda sürekli geriliyor

Şu ülkelerin haritada yerini bulabilir misiniz?

Benin, Belize, Tonga, Butan, Malawi, Yeşil Burun Adaları...

Ya şu kişi başına düşen gelirleri bin doların bile altında olan, belki bazıları bir kaç bin dolar civarında dolaşan, halkının yüzde sekseni yoksulluk sınırı altında yaşayan ülkeler?..

Uganda, Tanzanya, Senegal, Etiyopya, Nijerya, Gambia...

Bazılarının haritada yerini bulamasanız da, bazıları yoksullukla becelleşse de, asgari koşullarda eğitim ve sağlığa uzaktan el sallasa da, bu ülkelerin ortak bir yönü var:

Basın özgürlüğü sıralamasında hepsi bizden daha iyi durumda.

Hepsinde basın özgürlüğü bizden çok daha fazla.

Hepsinde hemen hemen tek bir gazeteci bile tutuklu değil.

Hani bazen çok aykırı bir durum söz konusu olduğunda, “yok artık, burası Uganda mı” diye, ironi yapmaya kalktığımız Uganda dahil.

Bizden daha demokratik ülkeler.

Akıl alır gibi değil, onlar bizden daha demokratik biçimde yönetiliyor. İnsana ızdırap veren bir tablo.

2016 karnesi

 

Dünya çapında örgütlü ve saygın bir uluslararası kurum, “Sınır Tanımayan Gazeteciler” her yıl “Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi” yayınlıyor.

180 ülkede basın özgürlüğünün bulunduğu yeri gösteren, karşılaştırmalı bir tablo. Dün 2016 yılının endeksini yayınlıyor.

Türkiye 155. sırada, 2016 yılında dört basamak daha geriliyor ve 180 ülke içinde 155. sıraya düşüyor.

Ama, doksan yıla yakın demokrasi deneyi var, ama dünyanın on yedinci büyük ekonomisi, ama G-20 gibi dünya devlerinin bulunduğu ligde kendini gösterme fırsatı buluyor, ama ihracatı şu kadar, ama kişi başına düşen geliri bu kadar, ama pek çok ülkede yatırım ve müteahhitlik işleri var, ama halkının yüzde doksanından fazlası okuma yazma biliyor ama...

Artık demokrasiye el sallıyor.

Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, basın özgürlüğünde son on iki yılda sürekli geriliyor. On iki yılda, yani AKP döneminde tam ELLİ ALTI BASAMAK geriliyor.

Başka demokratik ölçüler de var, ancak demokraside nerede olduğumuzu en iyi gösteren ölçülerden biri de, basın özgürlüğü.

Bizden daha kötü durumda olanlar arasında Çin, Irak, Suriye, Mısır, Eritre, Kuzey Kore gibi ülkeler var.

 

Macaristan ve Polonya

 

Basın özgürlüğünün gerilediği iki ülke dikkat çekiyor. Biri Macaristan, diğeri Polonya.

Macaristan’da ihlaller ile birlikte basın özgürlüğü tehdit altında ve Macaristan dört basamak geriliyor ama, yine de 41. sırada.

En büyük gerilemenin yaşandığı ülke Polonya. Bir yılda yedi basamak birden geriliyor ama, hala 54. sırada.

Polonya’da iktidardaki partinin adı ne?

Hayır “Adalet ve Kalkınma Partisi” değil, “Hukuk ve Adalet Partisi!..”

Neyse.

 

İşte bu nedenle Avrupa Konseyi

 

Dönelim bizim ülkemize.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarihsel bir kararla Türkiye’yi denetime alıyor. AKP’ye şunu söylüyor:

“Senin uygulamaların evrensel demokratik ölçüleri artık çoktan geride bıraktı, biz seni bir yıl boyunca gözetim altında tutacağız”.

Geride kalan demokratik ölçüler arasında “basın özgürlüğü kısıtlamaları” ayrı bir yer tutuyor. OHAL uygulamaları, yargı bağımsızlığının askıya alınmış olması, insan hakları ihlalleri, kamuda işlerine son verilen akademisyenler, öğretmenler, yargıçlar ve diğer kamu personelinin durumlarını da vurgulayarak.

Bu elbette siyasal bir karar. Jeolojik, biyolojik karar olacak hali yok. “Hukuki” yönü çok ağır basan siyasal bir karar.

Ama...

 

324’ün arkası

 

Ama...

1- Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 324 milletvekilinden oluşuyor. Avrupa Konseyinde 47 ülke var.

O Mecliste alınan kararın arkasında 47 ülke var.

Orada milletvekilleri oy kullanıyor ancak, kullandıkları oy kendi ülkelerinde bağlı bulundukları partilerin iradesini, nihai olarak o ülkelerin görüşünü yansıtıyor.

Yani, sadece “şu kadar milletvekili el kaldırdı, bu kadarı evet ya da hayır, dedi” mantığı tutarsız.

Oylamadan çıkan sonuç 47 ülkenin Türkiye hakkındaki düşüncesini gösteriyor.

47 ülke “kırmızı kart” gösteriyor.

Türkiye için ağır bir durum.

 

Ekonomik yaptırım

 

Ama...

2- AKP Hükümeti karara ateş püskürse de, “tanımıyoruz bu kararı” dese de, Türkiye’yi bekleyen bir başka tatsız ve gerçekten vahim bir konu var.

Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn o vahim, o tehlikeli konuya işaret ediyor:

“Ekonomik ilişkiler dahil, Türkiye ile olan tüm ilişkilerde hukukun üstünlüğü ölçü olmaya devam edecektir”.

Bu cümlenin Türkçesi şu:

“Bu uyarıya rağmen, sen hala demokratik ölçüleri görmezden gelir ve demokrasiye dönmez isen, bundan sonraki adım ekonomik nitelikte olacaktır”.

Karar “siyasal” olsa bile, bunu “ekonomik yaptırımların” izleyeceği gün gibi ortada, adamlar bunu söylüyor.

Bu tehlikeli durumun aşılması, “kararı tanımıyoruz” tavrı ile mümkün değil.

Aşmak, ancak yeniden evrensel demokratik ölçülere dönmekle mümkün.

Adamlar zaten bu yolu gösteriyor.

Kaldı ki, göstermelerine gerek yok, o ölçülerin ne olduğunu Ankara’da bilmeyen yok. 

Yazarın Diğer Yazıları

Üst kattaki odalardan birinde Ali oturuyordu

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor: Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm. Ali Sirmen adı geçtiğinde de... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümü

Yarın 3 Mart 2024... Cumhuriyet'in temellerini oluşturan üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümünde bu yasaları saptırmaya uğraşanlar var. Boşuna!.. Ne hilafet, ne medrese, ne şeriat!.. Laik Cumhuriyet!..

Bir Türkiye klasiği: Ankara Mimarlar Odası seçimi

Geçen pazar günü Ankara Mimarlar Odası seçimleri bir yandan benzer baskılara tanıklık ederken...