11 Şubat 2016

1964, 1974... Şimdiki kriz çok boyutlu

Amerika'nın gözünde Erdoğan'ın ne zaman, ne yapacağı belli olmuyor, her şey beklenir

“Türk-Amerikan ilişkileri çok iyi bir durumdan çok kötüye doğru yol alıyor.

(…) 2003 yılına kadar Türkiye ile müttefik olmak Amerika için gurur vericiydi ama, sonrasında Türkiye hukuk, eğitim, askeri alanlar ile basın özgürlüğünde Batı'nın değerlerini tanımaz oldu.

(…)Tayyip Erdoğan kendi iktidarını güçlendirmek hırsıyla Haziran seçimlerini akamete uğrattı.

(…)Türkiye 2016’da daha az güvenilir, daha az işbirliği yapılabilir bir ülke oldu.”

Bu satırlar bir makaleden alıntı. 6 Ocak’ta bir Amerikan dergisinde yayınlanıyor. Yazan Amerika’nın 2000-2003 arasında Ankara Büyükelçisi Robert Pearson.

Yazı 6 Ocak’ta yayınlandığına göre, büyükelçinin gözlemleri geçmişe dayanıyor.

Böyle bir yazıyı bir büyükelçi yazıyorsa, Amerikan geleneğinde bu Beyaz Saray’dan ya da Amerikan Dışişlerinden bağımsız olmaz. Hatta, doğrudan Amerikan yönetiminin görüşünü yansıtır.

Yazının tamamı baştan sona Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyor. Açıkça “Türkiye artık güvenilir ortak değil” diyor.
 

Üç büyük gerginlik
 

Suriye ve PYD nedeniyle şu sıralarda Türk-Amerikan ilişkileri en gergin dönemini yaşıyor. Bu tarihte üçüncü.

İlk gerginlik Johnson mektubu. 1964 yılında Amerikan Başkanı Lyndon Johnson Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmasını önlemek üzere dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye çok kaba, çok çirkin üslupla kaleme alınmış ağır bir mektup gönderiyor.

“Kıbrıs’a askeri müdahale ederseniz, Amerikan’ın size sağladığı malzemelerini kullanamazsınız, ayrıca NATO size hiçbir biçimde yardım etmez.”

Gerginlik Kıbrıs’ta savaşı önlemek üzere patlıyor. Türkiye müdahaleden vazgeçmek zorunda kalıyor.

İkinci gerginlik 1974’te yine Kıbrıs’a müdahale nedeniyle.

Amerika yine izin vermiyor, buna rağmen, Bülent Ecevit Kıbrıs’a çıkıyor, ardından Amerikan ambargosu geliyor. Ordu yıllarca belini doğrultamıyor. Ecevit 1977’de seçimi kazansa ve tek başına iktidar olsa bile, Türkiye ekonomik krize giriyor, Ecevit Hükümeti düşüyor. Altı yıl süren intikam süreci.

O gerginlikte Amerika Yunanlılardan yana çıkıyor.

Üçüncü kriz bugünlerde, yine bir savaş ihtimali dahil, ama çok daha derin ve çok boyutlu.

Savaş ihtimali, terör örgütleri üzerindeki görüş farkları ve asıl çeşitli nedenlere dayanan ağdalı birikim serisi.
 

O seriden örnekler
 

Amerika’nın her platformda dile getirdiği rahatsızlığın kaynağında Tayyip Erdoğan’ın kişisel tavırları ve politikası var.

  • Beş mi büyük, dünya mı büyük, sözü. Erdoğan sık sık BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesini kastederek söylüyor bunu. Beş daimi üyeden biri Amerika. Güvenlik Konseyini aşağılamasını Amerika içine sindiremiyor.
     
  • Orta Doğu liderliğine soyunmak. Orta Doğu petrol yatağı. Amerika buradaki egemenliğini kimseye kaptırmak niyetinde değil. Geçmişte bunu Mısır lideri Nasırdeniyor. Bir ara İran, bir ara Irak’ta Saddam. Hiç biri başarılı olamıyor.
     
  • Zaman zaman NATO’yu hizaya getirmek çabası. Örneğin, bir ara NATO Kaddafi’yi düşürmek üzere Libya’ya uçak ve asker gönderdiğinde, “Eyy NATO, senin orada ne işin var” diyor, sonra kendisi askeri uçaklar göndererek, NATO’nun yanında yer alıyor.
     
  • Suriye’de Esad’a karşı yürüttüğü düşmanlık. Suriye politikasında başından beri Erdoğan ve Amerika ayrı telden çalıyor.
     
  • İsrail ile anlaşmazlık. Gerçi şimdi İsrail ile masaya oturmak zorunda kalıyor ama, o müthiş tırmanmanın izleri silinmiş değil.
     
  • Türkiye içinde otoriter tutum, buna paralel Batı’nın demokratik değerlerinden kopma. Basın ve ifade özgürlüğü başta, temel hak ve özgürlüklerde, yargı bağımsızlığında bir demokratik ülkede görülmemiş ihlaller.
     
  • Türkiye’nin IŞİD’e karşı tutumunda Amerikan güvensizliği. Washington Ankara’nın IŞİD’e bir zamanlar yardım ettiğine inanıyor.
     
  • Ve son olarak PYD tartışması. Erdoğan sert sözlerle Amerika’yı eleştiriyor, “PYD terör örgütüdür” diyor, Amerika “PYD bizim müttefikimizdir, terör örgütü değildir, IŞİD’e karşı savaşıyor” diyor.

Ve ipler kopuyor. 1964, 1974 ve bugün. Eski Büyükelçi Pearson’nın yazısındaki gibi, “Türkiye artık güvenilmez.”
 

Bundan sonrası
 

Yıllar içinde irili, ufaklı çeşitli anlaşmazlıklara rağmen, Amerika nezdinde Türkiye hiç bir zaman bu duruma düşmüyor.

İlginç olan Erdoğan-Amerika hattındaki seyir.

AKP ilk kurulduğunda, iktidarı için Amerika’dan vize arayan ve yanındaki danışmanları, örneğin Cüneyt Zapsu gibi, üzerinden o vizeyi koparan Erdoğan bugün Amerika ile karşı karşıya geliyor.

Amerikan’ın Erdoğan’a desteğine ve katkısına başka çok önemli örnek Türkiye-AB ilişkileri.

Türkiye’nin AB ile tam üyelik görüşmelerine başlaması için Erdoğan 2002’de yine Amerika’ya başvuruyor. O sırada Başkan Bush Alman, İngiliz ve Fransız liderlerini arayarak, AB’ye Türkiye için baskı yapıyor ve sonuç alıyor. AB ile tam üyelik görüşmeleri başlıyor.

Bugün geldiğimiz nokta, bu ilişkilerin tam iflasını ilan ediyor. Bu iflasın faturası olur.

Çünkü, Amerika’nın gözünde “Erdoğan unpredictable”, yani ne zaman, ne yapacağı belli olmuyor, her şey beklenir.

Belirsizlik ise, Amerika için en kötü senaryo.

Yazarın Diğer Yazıları

Üst kattaki odalardan birinde Ali oturuyordu

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor: Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm. Ali Sirmen adı geçtiğinde de... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümü

Yarın 3 Mart 2024... Cumhuriyet'in temellerini oluşturan üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümünde bu yasaları saptırmaya uğraşanlar var. Boşuna!.. Ne hilafet, ne medrese, ne şeriat!.. Laik Cumhuriyet!..

Bir Türkiye klasiği: Ankara Mimarlar Odası seçimi

Geçen pazar günü Ankara Mimarlar Odası seçimleri bir yandan benzer baskılara tanıklık ederken...