26 Ekim 2013

Sizin derdiniz barış mı gerçekten?

Gerçekten barış isteyen bir siyasi aktör ne yapar? Kürt tarafının temsilcileriyle görüşür, onlara ileride atılması düşünülen adımlar hakkında bilgi verir, bu arada kamuoyunu rahatlatacak açıklamalar yapar, özetle tansiyonu düşürmeye çalışır değil mi?

Barış sürecinin kesintiye uğramaması için aylardır hükümeti uyaran, olmazsa olmazlarını çeşitli şekillerde dile getiren Kürt tarafı, büyük bir pazarlama kampanyasıyla sunulan demokratikleşme paketinden “tavşan çıkınca” üslubunu sertleştirdi. Altını çizelim: Ateşkesi sona erdirmedi, siyasi mücadeleden vazgeçtiğini açıklamadı. Sadece AKP’nin oyalama taktikleri karşısında duyduğu haklı hayalkırıklığının etkisiyle ses tonunu yükseltti. Bunun böyle olacağı da belliydi. Ben dahil birçok yorumcu Kürt tarafının uyarılarına dikkat çekmiş, sürecin canlanması için iktidarın somut adımlar atması gerektiği yazmıştık.

Diyelim hükümetin basireti bağlandı ya da birtakım nedenlerle gerekli adımları atamadı. Gerçekten barış isteyen bir siyasi aktör bu durumda ne yapar? Kürt tarafının temsilcileriyle görüşür, onlara ileride atılması düşünülen adımlar hakkında bilgi verir, bu arada kamuoyunu rahatlatacak açıklamalar yapar, özetle tansiyonu düşürmeye çalışır değil mi? Peki iktidar kanadı ne yapıyor?

Yine İmralı’ya gidecek heyete müdahale ediyor ve BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Öcalan’la görüşmeye gitmesini engelliyor. Başbakan Erdoğan ise artık alıştığımız üstten bakan, buyurgan tavrıyla BDP’yi Adalet Bakanlığı’yla arayı açmaması konusunda uyarıyor, hatta böyle giderse ipler kopar diye açık açık tehdit ediyor.

Çok geçmeden Başbakanın Siyasi Başdanışmanı devreye giriyor. Önce Kürt tarafının bölündüğünü, Kandil’in başka İmralı’nın başka konuştuğunu, BDP’nin “siyasi türbülansa” girdiğini iddia ediyor. Bununla da yetinmiyor, BDP’nin “dağdaki silahlı adamın üslubuyla, taktikleriyle, kavramlarıyla” konuşmayı tercih ettiğini söylüyor. Başdanışmanı, farklı medya organlarına “iliştirilmiş” AK tetikçiler izliyor ve Kürt hareketi demokratikleşmeden barış olmayacağını öne sürerek siyasi dağarcığımıza “Kandil vesayeti” terimini ekliyor. Tüm bu tartışmalarda İmralı makul, olgun, vizyon sahibi tek aktör konumuna indirgeniyor.  

O halde AKP’nin gerçekten barış istediğine inanmaya devam eden dostlara soralım (başdanışmana ve iliştirilmiş kalemlere soralım diyemiyorum, çünkü ciddiye almayacaklarını biliyorum).

 

1. AKP barış istiyorsa neden demokratikleşme paketinde Kürt tarafının temel taleplerine yer vermedi? Tüm işaretler aksini gösterirken özel okullarda Kürtçe eğitime izin verilmesiyle sorunun çözülebileceğini mi düşündü?

 

2. KCK pakete yönelik olumsuz tepkisine rağmen ateşkesten vazgeçmedi ve sürecin canlanmasına yönelik temel koşulları açıkladı. Kısaltarak hatırlatalım: Kürtlerin kimliğinin anayasal ve yasal güvence altına alınması, demokratik özerkliğin kabulü ve her düzeyde anadilde eğitimin kabul edilmesi. İktidarı, bu taleplerin tümünü hemen yerine getirme imkanı olmasa bile, yapıcı bir diyalog kurmaktan, bu yönde adımlar atmaktan alıkoyan ne? Varsayalım anadilde eğitim anayasal değişiklik gerektirdiği için, muhalefetin taş koyması ve yaklaşan seçimler de göz önüne alındığında, şu an için gerçekleştirilmesi zor bir hedef. Peki neden örneğin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na yönelik çekinceler kaldırılmadı? Kürt tarafının anlaşmaya niyeti yok; bu adım atılsa başkasını talep ederlerdi demeyin. Kandil’in derdi silahlı mücadeleyi yeniden başlatmak olsa savaş şu ana kadar çoktan başlamış olurdu. Ayrıca demokratikleşme yönünde atılacak her adım iktidara yönelik kamuoyu desteğini arttırır, Kürt tarafının maksimalist taleplerde bulunma ihtimalini düşürürdü.

 

3. Üslup sorunu? Kandil’den gelen açıklamaların, bazı BDP yöneticilerinin açıklamaları çok mu sert? Neden bu kadar şaşırıyorsunuz? Standartları belirleyen Başbakan Erdoğan’ın üslubu değil mi? Hani şu çapulcular, alkolikler filan. Kaldı ki Başbakanın sert, tehditkar üslubu siyaset yapıyor, tabanının gazını alıyor diye açıklanmıyor mu? Daha önce de yazdım, tekrar edeyim. Bu ülkede siyaset yapma hakkına sahip tek aktör AKP mi? KCK, BDP de siyaset yapıyor, sürecin yavaş ilerlemesinden rahatsız olan tabanlarının gazını alıyor olamazlar mı?

 

4. “İmralı” iyi, çevresi kötü diyecek, Kürt hareketinin bölünmüşlüğüne vurgu yapacaksanız… Kürt hareketi gerçekten bölünmüş durumda mı, yoksa bu AKP’nin “böl ve yönet” taktiği mi? Yukarıda sorduğum soru burada da geçerli. Eğer KCK, BDP Öcalan’dan bağımsızsa neden hala onun sözünü dinliyor? Bu Başdanışmanlar PKK’nın kuruluşu, gelişimi üzerine tek kitap okumadılar mı? Sözü edilen insanların neredeyse 40 senedir birlikte hareket ettiklerini bilmiyorlar mı? Öcalan’la Bayık’ın ilişkisinin Erdoğan’la Gül’ün ilişkisinden farklı olduğunu nereden biliyoruz? Hayır, Başbakanla Cumhurbaşkanı arasında gerginlik olduğu iddia edilince iktidar çevreleri bozuluyor da. Hatta bunlar AKP’nin başarısını hazmedemeyenlerin oyunu filan deniyor. AKP de Kürt hareketinin başarısını hazmedemiyor olmasın?

 

5. Bir de şu neresinden tutsanız elinizde kalan “Kandil vesayeti”nden kurtulamayan, demokratikleşemeyen Kürt hareketi iddiası var. İtiraf etmeliyim, bazen – hayır, sık sık –bu iddiaları ortaya atanların bizi aptal yerine koyduğunu düşünüyorum. Bir yandan Kürt hareketi demokratik değil, vesayet altında diye söyleniyorsunuz, diğer yandan Kandil’i, BDP’yi İmralı’nın sözünden çıktığı için eleştiriyor, Kürt hareketi bölünmüş diyorsunuz. Tek adamlık mı demokratik olan? İmralı vesayeti, vesayet değil mi? Gerçi fazla da şaşırmamak lazım. Sonuçta siz demokrasi anlayışı “yedirmeyiz”den ibaret bir ırkın ahfadısınız!

 

Yazının başlığı soru ama bence cevabı belli olan “retorik” sorulardan. AKP’nin derdi barış filan değil. Öyle olsa en azından (birkaç gün önce Ezgi Başaran’ın da yazdığı gibi) Öcalan’ın koşulları iyileştirilir, Kandil’le doğrudan bağlantı kurmasına ve süreci yönetmesine izin verilirdi. Oysa şu anda tam tersinden, BDP-İmralı görüşmelerinin kesilmesinden bahsediliyor.

Defalarca uyardık. Bir kez daha uyaralım. Siz dinlemeseniz de tarihe not düşmüş olalım. Toplumu germeye, toplumun sinir uçlarıyla oynamaya devam ediyorsunuz. Önce Aleviler, şimdi Kürtler. Bunun altında kalırsınız. Türkiye bunun altında kalır. Bizden söylemesi. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Erdoğan nefreti ve Soma; Gülay Göktürk’e bir cevap

Tokatladığı vatandaşa/göstericiye “İsrail dölü neden kaçıyorsun” diye hitap eden, yani açıkça ırkçı bir terim kullanan bir Başbakanla karşılaştınız mı

Türkiye kendi kaderini tayin etti: Ayrışma!

Ünlü Fransız tarihçi Ernest Renan 1882 yılında yaptığı bir konuşmada milleti bir ruh olarak tanımlar. Bu ruhun varlığını sürdürebilmesi her gün tekrarlanan bir halkoylamasına (plebisit) bağlıdır. Yani millet inşa süreci, milletin kendi kaderini tayin etmesiyle bitmez

Gülen cemaati de yenilgiye uğruyor...

AKP Türkiye genelinde yüzde 40-45 bandında kalacak gibi. Bu sonuç, birçok yorumcunun söylediği gibi, seçmenin yolsuzlukları, vs. onayladığı anlamına gelmese de seçmenin AKP etrafında kenetlendiğini, seçim döneminde yaygınlaşan amiyane tabirle tabanın Erdoğan’ı “yedirmediğini” gösteriyor.