04 Ocak 2016

Bir özerklik hikâyesi: Ayvalık

Ayvalık, 1773'ten 1821'e kadar özerk yapısıyla altın çağını yaşadı

Aylardır bir tek kelime üzerinden ortalık  "alev topu" gibi. Bağırtılar birbirine karışıyor, herkes bir yana çekiyor, kimse kimseyi dinlemiyor, "vatan hainleri" ilan ediliyor, korkular salınıyor. Gündem özerklik.

Eğer, TBMM Genel Kurulu’ndaki 'özerklik' tartışmaları sırasında o ironik olay yaşanmasaydı belki böyle bir yazıya hiç sıvanmayacaktım.

Çoğunuz biliyorsunuz, ama kısaca özetleyeyim yine de.

HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, mecliste isim vermeden şu alıntıyı okuyor:

"Dünyada gelişmiş ülkelere bakarsanız bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye bir şey yok. Tam aksine, eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getiriyor. Bu güçlenme alametidir. Gelin bizim tarihimize, Osmanlı’ya baktığımız zaman Lazistan eyaleti, Kürdistan eyaleti var. Güçlü Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır. Siz eyalet sisteminde de üniter yapıyı muhafaza edebilirsiniz. Belediye başkanlarını seçiyoruz da valileri niye halk seçmesin?"

AKP sıralarından tepki yağıyor. İçlerinden biri, "Kâğıdı eline Kandil mi verdi?" diye bağırıyor. Paylan, gayet sakin, sözlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 30 Mart 2013 tarihindeki  konuşmasına ait olduğunu söylüyor.

AKP sıralarında derin bir sessizlik. Nasıl ironi ama...

Cumhurbaşkanının sözleri gayet normal sözler. Aynı sözleri bir başkası söylediğinde felaket başlıyor.

Keşke dedim, Garo Paylan, bu topraklarda yaşanan bir özerklik hikayesini de anlatsaydı. Ayvalık'ın özerklik yıllarından örnekler verseydi. Bunun Cumhurbaşkanının da dillendirdiği gibi öyle korkulacak bir şey olmadığına inandırabilseydi o koltuklarda oturan milletimizin vekillerini…

Ben anlatayım dedim.

Sakın ola, bu hikayeyi eline kim tutuşturdu diye ayağa fırlamaya kalkmayın. Araştırın, okuyun, öğrenin…

Cezayirli Hasan Paşa, 5 Temmuz 1770'te Çeşme açıklarında Rus donanmasıyla gerçekleşen çarpışmada yaralanıyor. Yanında adamlarıyla İstanbul'a dönerken Ayvalık'ta Papaz İkonomos'un çiftliğinde konuk oluyor. Papaz, yaralarının iyileşmesinde ve Çanakkale yoluyla İstanbul'a varmasında yardımcı oluyor.

Papaz İkonomos, 1773 yılında Hasan Paşa'nın da katkılarıyla Osmanlılardan bir "özerklik belgesi" alıyor. Bu belgeyle, Ayvalık, İstanbul hükümetinin koruması altında, bağımsız bir bölge kimliği kazanıyor. Artık ne Altınova Voyvodası Ömer Ağa'nın ne de Bergama'daki Karaosmanoğlu'nun emirleri geçerlidir.

Özerklik belgesine göre, Ayvalık bağımsız olarak yönetilecek, gümrük işleri kent yönetiminde olacak, valiyi seçmek ve görevden almak kent halkının isteğiyle olacak, buna karşılık devlete zeytin ağacı başına iki akçe vergi verecek.

Ayvalık, 1821 yılına kadar özerk yapısıyla altın çağını yaşıyor. Dışardan büyük göç alıyor. Bölgeye yerleşen sanatkarlar, tüccarlar kentin gelişmesine büyük katkı sağlıyor ve yöre giderek ünleniyor. Nüfus 25 bine ulaşıyor. Bir milyon okkayı aşan zeytinyağı üretimi, kırk sabunhanede üretilen sabunlar Rusya ve balkan ülkelerine ihraç ediliyor. Makedonya'dan getirilen buğdayları öğütmek için yel değirmenleri ve daha sonra çağa uygun nitelikte un fabrikaları kuruluyor. Şarapçılık ve dericilik de gelişiyor. Hindistan'dan getirilen deriler Ayvalık'ta işlenip dünyanın çeşitli ülkelerine satılıyor. Yöre giderek zenginleşiyor.*

Bunlar olurken kimse ayağa kalkmamış, kimse kimseyi vatan hainliği ile suçlamamış. Aradan üç yüz yıla yakın zaman geçmiş ve biz aynı kelime üzerinden büyük bir kavganın içindeyiz.

Aynı doğrunun sevdiğimiz söylediğinde güzele, sevmediğimiz söylediğinde "hain"e dönüştüğü, nefretin egemen olduğu bir hayatı yaşıyoruz.

Ayvalık'ta yıllar önce yaşananlarla bugün HDP'nin gündeme getirdiği istemler arasında ne fark var diye baktım. İnanın hiç fark göremedim.

Geriye kalıyor bölünme korkusu…

Korkularla bir yere varılamıyor. Korkularla düşünemeyiz, korkularla üretemeyiz, korkularla gerçekleri görmekte kör oluruz, korkularla yalana sığınırız, korkularla nefrete boğuluruz, korkularla yaşayamayız…

Korkunun sisli perdesini yırtıp atmaktan, birbirimizi dinlemekten, anlamaya çalışmaktan, güzele doğru birlikte yürümekten başka yol yok.

Herkese çok uzaklardaymış gibi gelen silah sesleri, genç ölümleri, ağıtlar, gözyaşları daha nereye kadar…

---------------------

* Ayvalık'ın özerklik yıllarıyla ilgili daha geniş ayrıntı, Tarihçi Arnold J. Toynbee'nin hatıralarından ve Ayvalıklı Yazar Ahmet Yorulmaz'ın yapıtlarından edinilebilir.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar