14 Şubat 2016

Abarttığımı sanmayın, ciddiyim, korkuyorum...

Her şeyin gösterişi olur da intiharın olmaz mı?

Hiç aklıma gelmemişti. Öyle ya, her şeyin gösterişi olur da intiharın olmaz mı? 

Demek ki gösterişli araba, gösterişli cep telefonu, gösterişli ev gibi bir de 'gösterişli intihar' varmış. Eğitimden sorumlu, üstelik profesör olan bakanımız söylediğine göre vardır bir bildiği…

Duymayan kalmamıştır. Milli Eğitim Bakanımız Nabi Avcı, atanamayan öğretmenler ile TEOG’dan düşük puan aldığı için bazı kişilerin intihar ettiği yönündeki eleştirileri değerlendirirken şöyle buyuruyor:

“…Söylemekte tereddüt ediyorum, ‘gösterişçi intihar eylemi’ diye bir sendromdan bahsediliyor. Aslında niyeti olmadığı halde etrafında ilgi uyandırmak veya ilgi çekmek veya isteklerinin yerine gelmesini sağlamak amaçlı. Tıpçıların söylediğini söylüyorum…"

Demek tıpçılarımızın aklına ilk gelen bu olmuş. Bravo…

Sayın Bakan keşke 'tıpçıların ilk aklına geleni' dillendirmeseymiş. Epey tereddüt etmiş ama söyleyivermiş…

Oysa intihar olaylarında benim ilk aklıma gelen hep 'ümitsizlik' olur. Ben sıradan bir insanım, 'tıpçı' değilim ki. Psikiyatr dostlarıma danıştım, internette onlarca sayfa gezdim. Gördüm ki, öngörüm hiç de öyle yabana atılacak bir şey değilmiş…

Umutsuzluk içinde olurlarmış, çaresizlik içinde olurlarmış. Başka hiçbir alternatifi fark edemeyecek kadar dar bir tünel algısı içinde olurlarmış. 

Yaşam güçlükleri karşısında hissettikleri güvensizliği tek başlarına aşamama kaygısına düşerlermiş.Toplumlarda 'sosyal çöküntü' zamanlarında intihar olayları artarmış.

Tabii 'liste' uzayıp gidiyor. Sanki içinde bunaldığımız hayatların, çocuklarımızı da bunalttığımız, hüzünlere boğulduğumuz olayların ipuçlarını veriyor gibi...

Sayfalar dolusu neden var. Aradım taradım, 'o tıpçıların' hemencecik akıllarına gelen nedene bir türlü ulaşamadım. Demek bula bula, 'gösterişçi intihar eylemi'ni bulmuşlar, sayın Bakanın önüne koymuşlar. Sayın Bakanı da tereddüt etmek zorunda bırakmışlar…

Sınavlardan sınavlara sürüklenen çocuklarımızın önüne bir küçük mum ışığı yakıyoruz. O 'kör', 'cılız' ışık tek hedefleri oluyor. Tüm hayatları oluyor. 

Gerçekleşmezse kendilerini başarısız sanıyorlar. Başka yol yok sanıyorlar.

Çocuklarımıza yalnızca 'başarılı' olmayı öğreten dünyalar yarattık. Mutlu olabilecekleri ne kadar çok şey olduğunu göstermeye ihtiyaç duymadık. 

Mutsuz, umutsuz, çaresiz 'gençler ordusu' şimdi bizlere acılı günler yaşatıyor.

Ortalık ayağa kalkıp, sosyal medyada 'patlama' yaşanınca, Bakan Avcı, "Kimse laflarımızı çarpıtmaya kalkmasın" demiş.

Doğrusu Bakan "neden söylemiş", "nasıl söylemiş"e hiç takılmadım. Yalnızca dillendirdiği "sendrom"u ilk kez duyduğumdan "neyin nesiymiş" diye merak edip araştırdım. Benim gibi ilk kez duyan eminim çok kişi vardır…

Meselem, hatta korkum başka…

Yaşanmış ve bundan sonra yaşanacak tüm acılara, ağıtlara bu "sendrom" "tebelleş" olmasın…

Bir gün bir yetkili, bodrum katlarından çıkarılan "kavrulmuş" bedenlerle ilgili, "kendilerini gösteriş için yakmışlar" der mi?

Cizre'de çekildiği söylenen çırılçıplak yol ortasına atılmış kadın fotoğrafını siz de görmüşsünüzdür. Şırnak Valiliği fotoğrafın Cizre'yle ilgisi olmadığını açıklamış, yöreden hiç ayrılmayan HDP Milletvekili Faysal Sarıyıldız da olayın Cizre'de geçtiğini başka fotoğraflarla kanıtlamıştı.

Hani, "Denize düşen yılana sarılır" diye bir söz var ya, şimdi de yetkililer yeni keşfettikleri "sendrom"a sarılıp, "yapılanların tümü gösteriş, ilgi uyandırmak için kendileri yapmışlar"  derler mi?

Kızının cansız bedenini bozulmasın diye koyduğu derin dondurucunun başında dehşete kapılmış yüzüyle bekleyen ana için, "Onlar hep gösteriş içindi, ilgi uyandırmaya çalışıyorlardı" der mi bir yetkili?

Yerle bir olmuş evlerin, harabeye dönmüş mahallelerin, insanların sanki 'buharlaştığı' boş sokakların fotoğraflarını gösterdiğinizde, yetkililerimiz "Dünyanın ilgisini üzerimize çekmek için yapmışlar. İlgi uyandırmak, ilgi çekmek istiyorlar" derler mi?

Abarttığımı sanmayın….

Ciddiyim…

Korkuyorum...

Yazarın Diğer Yazıları

"Sözlerim varsa, var demeksin"

Eğer dokunamıyorsak, içine akamıyorsak, anlaşılmadığımızı sanıyorsak, anlayamıyorsak, iletişim kurmayı başaramıyorsak sözcüklerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha derinlere inmeye ihtiyacımız var demektir

Şifreli aşklar...

Kafelerde iki sevgili oturuyor. Siz öyle görüyorsunuz. Aslında onlar çok kalabalık. İki sevgili de ellerindeki "sevgiliye" gömülmüş. Yani masada gezinen yığınla insan, yığınla söz var. İki sevgilinin sözleri arada kim vurduya gidiyor. Gözler zaten birbirini görmüyor

Yarım kaldık, sakat kaldık...

Hayallerimin orasını burasını didikleyip öykülere çeviriyordum. Güzel bir film izlemeye hazırlanıyordum. Ta ki, Birhan Keskin'le burun buruna gelinceye kadar