29 Temmuz 2015

Finansal futbol gücünü nereden alıyor?

Merkez ligler lehine haksız rekabete neden olan tüm yapılanmalar ve örgütlenmeler, dengeli rekabeti sağlayacak şekilde yeniden organize edilmeli

Endüstriyel futbolun en ileri aşamasını ifade eden finansal futbol döneminde Avrupa futbolunda rekabet yeniden kurgulandı. Avrupa futbolunda Merkez Ligler olarak nitelendirdiğimiz Beş Büyük Lig yani, İngiliz Premier Lig, Alman Bundesliga, İtalyan Serie-A, İspanyol La Liga ve Fransız Lig1  bir tarafta, Çevre Ligler olarak nitelendirdiğimiz kalan 49 Lig bir başka tarafta konumlandırıldı. Bu yeni oluşum ile Ligler arasında sportif, iktisadi ve mali olarak rekabetin yapısı da yeniden belirlendi…Bu yeni örgütlenmeyle rekabet üstünlüklerini daha da artıran Merkez Ligler, Çevre Ligler’e karşı haksız rekabet üstünlüğüne ulaştılar. Ortaya, Merkez Ligler ve büyük takımları koruyan ve kollayan, Çevre Ligler aleyhine bir yapı çıktı. İşte bu yapılanma şimdi Avrupa ve Dünya futbolunu sportif ve finansal olarak domine etmeye başladı.

Bu yazımızda biz Avrupa futbolunun reorganizasyonuyla, rekabeti yücelten finansal futbolun kaynaklarını nereden ve nasıl sağlamaya çalıştığı üzerinde duracağız. 

 

Rekabetin finansmanı nasıl sağlanıyor?

 

Peki, kendilerine haksız rekabet üstünlüğü sağlayan bu kulüplere para nereden geliyor? Bu soruya verilecek ilk yanıtlardan birisi: Merkez lig takımlarının sportif performanslarını parasal üstünlüğe dönüştürürken, rakipleri aleyhine gelişen haksız rekabet, bir süre sonra, futbol dışı fonların bu takımlara daha fazla yönelmesine neden oldu. (Belki, Alman Bayern Münih bu genellemenin dışında tutulabilir) Son yıllarda en fazla yabancı fon çeken kulüplerin başında Manchester City ve Paris Saint Germain (PSG) geliyor. Bu iki kulüpten Manchester City'e giren yabancı kaynak tutarı son iki yılda 440 milyon sterline ulaşırken, PSG'e giren yabancı sermaye tutarı ise (şimdilerde ülkemizde Digitürk’ü satın alan) Bein Sports Group aracılığıyla 250 milyon euro oldu. Yine, bu kapsamda Abramovich aracılığıyla Chelsea'ye aktarılan yabancı kaynak tutarı da 840 milyon sterline ulaşmış durumda. Bu kulüplerde yaşanılan bu sıra dışı gelir ve servet artışı, bu kulüplerin kendi liglerinde ve Avrupa futbol piyasasında kendi hegemonyalarını kurmalarını da beraberinde getirdi.

İkinci önemli finansman kaynağını ticari gelirler oluşturuyor. Ticari gelirler içinde başta sponsorluk gelirleri olmak üzere, kulüplerin yayın geliri hariç her türlü ticari kontratlarından oluşan gelirler oluşturuyor. 2004-14 arası ticari gelirlerin gelişimine bakıldığında, toplam gelirler içinde tek payını artıran gelir kalemi olarak karşımıza çıkıyor. Şüphesiz ki, bunda en büyük payı sponsorluk gelirlerinde yaşanılan olağanüstü artışlar oluşturuyor.

Üçüncü önemli kaynak ise, yıllık milyar eurolara ulaşan naklen yayın haklarının satışından elde olunan paralar oldu. Parasal gelir yaratmada birinci sırada yer alan Avrupa’nın beş büyük ligi, aynı zamanda borçlulukta da ilk sırada yer alıyor. Nitekim, 2016-19 arası naklen yayın haklarını 5.1 milyar sterlinee satan Premier Lig’in 2014 sonu itibariyle toplam borcu 2.4 milyar sterline ulaşmış durumda. Borçlanmanın temel nedenini de, bir önceki yıla göre %34 artarak, 964 milyon sterline ulaşan transfer harcamaları oluşturuyor. 

 

Premier Lig’de değirmenin suyu nereden geliyor?

 

Peki, Premier Lig’de değirmenin suyu nereden geliyor? Premier Lig’in temel yakıtını İngiltere dışından, bu lige akan para oluşturuyor. Son sekiz yılda Premier Lig’e gelen yabancı kaynak 9 milyar sterline ulaşmış vaziyette. Deloitte’un son raporuna göre 2013-14 sezonunda Premier Lig’e gelen yabancı sermaye bir önceki sezona göre %56 artarak, 212 milyon sterline ulaştı. Bu para akışından en büyük payı 94 milyon sterlin ile Manchester City alırken, onun Tottenham ve diğer kulüpler izledi. Bu bağlamda bakıldığında, aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere Premier Lig’de 11 kulübün mülkiyeti yabancıların elinde bulunuyor.

Yabancı sermaye akımının dışında diğer önemli bir kaynak da, naklen yayın haklarının satımından elde olunan para. Nitekim, 2016-19 arası Premier Lig’in naklen yayın hakları 5.1 milyar sterline BskyB’ne satıldı. Uluslararası yayın hakları da bu tutara eklendiğinde, Premier Lig naklen yayın hakları tutarı 5.5 milyar sterline ulaşıyor. 

Aşırı gelir birikimi ve servet yoğunlaşmasının yaşandığı bu liglerde bazı kulüpler, sahip oldukları rekabet üstünlüklerini de kullanarak, Avrupa futbol pastasından daha fazla pay almaya başladılar. Küçük kulüp ve liglerin futbol pastasından aldıkları payların giderek incelmesi, büyük kulüplerle küçük kulüpler arasındaki rekabeti neredeyse olanaksız hale getirdi. Buna bağlı olarak, kulüpler ve ligler arasında sportif ve mali performansta derin uçurumlar oluştu. 

 

Büyükler para yaparken, küçükler kriz sarmalından kurtulamadı

 

Futbol ekonomisinin yarattığı gelirlerden çevre liglerin paylarına düşen gelirin giderek azalması, sportif rekabetin yanı sıra iktisadi ve mali olarak ta bu ligleri performans olarak olumsuz etkilemeye başladı. Bu olumsuzluk zaman içinde o ülke liglerinde sosyal ve sportif huzurluksuzlukları de beraberinde getirdi. Aslında, bu liglerin temel sorunu, finansallaşan futboldan yeterli pay alamamaları nedeniyle, rekabet için gerekli sermaye birikimine yeterli düzeyde ulaşamamalarıydı. Finansal futbolun sermaye birikiminde, merkez liglerin gerisinde kalan bu ligler, geçen süre içinde giderlerini karşılayabilecek yeterli gelire ulaşamadıkları için finansal krizlere girmeye başladılar. Finansal kriz ise, bu ligleri merkez ligler karşısında daha da yoksullaştırdı ve sportif performansta geride kalmalarına neden oldu. İstikrarlı bir büyümeyi yakalayamayan periferi ligler, doğal olarak gerekli servet birikimine de ulaşamadılar.

 

Bozulan rekabet, servet birikimini hızlandırdı

 

Kulüpler arasındaki rekabetin dengesiz ve haksız bir rekabete dönüşmesi, kulüplerin bileşkesinden oluşan lig yapılanmaları arasında da rekabetin bozulmasına yol açtı. Bunun doğal sonucu merkezde kümelenmiş ve futbolu domine eden merkez ligler (İngiliz Premier Lig, Alman Bundesliga, İspanyol La Liga, İtalyan Serie-A ve Fransız Lig1) oluştu. Bu ligler sahip oldukları haksız rekabet olanaklarını lehlerine kullanarak, zaman içinde Avrupa ve Dünya futbolunu yönlendiren ligler konumuna geldiler. Süreç içinde bu liglerin çevresinde de Periferi ve semi-periferi olarak nitelendirebileceğimiz lig yapılanması meydana geldi. Beş büyük ligin dışında, ancak sportif performans olarak onları zorlayabilecek ligler olarak değerlendirebileceğimiz (Hollanda Ligi, Portekiz Ligi, Belçika Ligi, Rusya Ligi, Türkiye Süper Ligi gibi) semi-periferi liglerin oluşumuna UEFA olanak tanıdı. Bu ligler, rekabetin tamamlanması için zorunlu liglerdi. 

Bu süreç aynı zamanda Merkez Ligler için bir servet birikim süreciydi de…Bu dönem teşvik, şike, rüşvet, şiddet, bahis gibi anti futbol unsurların da yavaş yavaş futbolun bağışıklık sistemini çökertmeden, palazlanmaya başladıkları dönemdir. “Kazanmak için her şeyin mübah olduğu” bir ortamda, haksız rekabetlerini daha da maksimize etmeye çalışan takımlar, sportif performansın önündeki engelleri kaldırabilmek için yeri geldiğinde teşvik, şike, rüşvet, şiddet ve bahis gibi anti futbol unsurlarını da kullanmaktan çekinmediler. Ancak, bu olumsuzlukların bir süre sonra kendisine zarar verdiğini gören Finansal Futbol, bu kez başta Finansal Fair Play kuralları olmak üzere, bir dizi uygulamalarla futbolu, anti futbol unsurlarına karşı koruma altına almaya çalıştı. Ama bunu yaparken de, yine Merkez Liglerin ve bu liglerin takımlarının çıkarlarını koruyarak bu düzenlemeleri getirdiler.

 

Büyükler para yaparken, küçükler kriz sarmalından kurtulamadı

 

Futbol ekonomisinin yarattığı gelirlerden çevre liglerin paylarına düşen gelirin giderek azalması, sportif rekabetin yanı sıra iktisadi ve mali olarak ta bu ligleri performans olarak olumsuz etkilemeye başladı. Bu olumsuzluk zaman içinde, o ülke liglerinde sosyal ve sportif huzursuzlukları da beraberinde getirdi. Aslında, bu liglerin temel sorunu, finansallaşan futboldan yeterli pay alamamaları nedeniyle, rekabet için gerekli sermaye birikimine yeterli düzeyde ulaşamamalarıydı. Finansal futbolun sermaye birikimin sürecinde, merkez liglerin gerisinde kalan bu çevre ligler, geçen süre içinde giderlerini karşılayabilecek yeterli geliri yaratamadıkları için finansal krizlere girmeye başladılar. Finansal kriz ise, Çevre Ligleri Merkez Ligler karşısında daha da yoksullaştırdı ve sportif performansta geride bıraktı. İstikrarlı bir büyümeyi yakalayamayan periferi ligler, doğal olarak gerekli sermaye birikimine ulaşamadıkları için varlıklarını da artıramadılar. Merkez liglerle rekabette yeterli varlığa sahip olamayan Çevre Ligler ve bu liglerin kulüpleri sportif performansta yetersiz kaldılar. Sportif performans yetersizliğinin bu ligler için anlamıysa: Yaratılan futbol pastasından daha az pay almak anlamına geliyor. 

 

Son söz

 

Bugün Avrupa futbolu finansal bir niteliğe bürünmüştür. Endüstriyel futbolun en üst aşaması olan finansal futbol süreç içinde Merkez Lig yapılanmasını yüceltirken, çevre liglerin giderek rekabetten uzaklaşmalarını da beraberinde getirmiştir. Bu süreçte Merkez Ligler sermaye birikimlerini yoğunlaştırıp servetlerini artırırken, Çevre Ligler ve bu liglerin takımları ise mali anlamda net borçlu kulüpler haline gelmişlerdir. Rekabet giderek aleyhlerine bozulmuş, sportif olarak yetersizleştirilmişler ve kriz sarmalına sürüklenmişlerdir. Aslında, uzun vadede futbolun ölümü anlamına gelen bu sportif, iktisadi ve mali durum sürdürülebilir değildir ve Avrupa futbolunun geleceğini tehdit etmektedir.

İşte Avrupa futbolunun temel sorunu budur. UEFA bu soruna acilen çözüm bulmalı ve rekabeti deha dengede bir rekabete dönüştürecek yeni yapılanmalara yönelmelidir.

Avrupa futbolunda var olan rekabet koşulları, Çevre Ligleri de gözeterek yeniden kurgulanmalı ve dengede rekabet sağlanmalıdır. Salt reyting ve daha fazla gelir yaratabilmek uğruna Merkez Ligleri koruyan ve kollayan bir futbol yapılanması yerine, daha demokratik, daha katılımcı ve daha adil bir rekabet yapısı oluşturulmalıdır. Bu süreçte başta Şampiyonlar Ligi olmak üzere UEFA'nın tüm organizasyonları bu bağlamda yeniden yapılandırılmalı ve Çevre Liglerin temsil yetenekleri artırılmalıdır. Merkez Ligler lehine haksız rekabete neden olan tüm yapılanmalar ve örgütlenmeler, dengeli rekabeti sağlayacak şekilde yeniden organize edilmeliler. Bu dönüşüm ve yeniden yapılanma oluşturulamadığı sürece, Çevre Ligler Merkez Liglerin fidanlığı ve payandası olmaya devam edeceklerdir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Futbol nereye gidiyor?

Küreselleşen dünyada futbol kulüpleri ekonomik-finansal örgütlere dönüştü. Bu değişim kulüpleri küresel olmaya zorladı. Finansal futbol, küreselleşen kulüplere her alanda fazladan rekabet üstünlüğü sağladı

Renkler farklı, dertler ortak: Kulüpler faiz - döviz - enflasyon kıskacında kıvranıyor

Kulüplerimiz net borçlu; yükümlülükleri gelirlerinin üzerine çıkmış, zarar eden ve döviz pozisyon açığı taşıyan bir mali yapıya sahip. Borç baskısı altındaki futbol mali yapısı dengesini tamamen kaybetmiş ve sürdürülebilir olmayan bir yapıya evrilmiş durumda

Vergi oranını düşürmek, yasa dışı bahsi azaltır mı? Bahis ekonomisine genel bir bakış

Yasa dışı bahse karşı mücadele yapısal bir nitelik kazanmadan, vergi oranlarının düşürülmesi, yasal bahis gelirlerini artırmayacağı gibi vergi gelirlerinin düşmesine neden olur. Bu alanda bahis oynayanlarının gelirini maksimize artırır