19 Kasım 2013

Öcalan'ın avukatı olmak

Başbakan Diyarbakır’da tarihi sözler söyledi biliyorsunuz. Bu sözlerden biri de Kürt siyasi hareketine bir şekilde ‘bulaşmış’ ve bu sebeple hapis yatanların özgürlüklerine kavuşması sinyalini veren ‘Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak’ sözüydü.

Her şeyden önce şunu  bir hatırlayalım; kişi her kim olursa olsun savunma hakkı, tutukluluğu ve hükümlülüğü müddetince de avukatları ile görüşme hakkı vardır.

Siyasetin hukuka tamamen hakim olduğu ülkelerde bu gerçekler çoğu zaman unutulur.

O sebeple yazıya bu hatırlatma ile başlamak istedim.

Şunu da hatırlayalım; Siyasi davalarda çoğu zaman sanıkların hakları gözardı edilir.

Bazen bu tip ihlaller sadece sanık ve hükümlünün haklarının elinden alınması ile de sınırlı kalmaz, yakınların ve avukatların da hakları ellerinden alınır.

Bu duruma verilebilecek en iyi örneklerden biri şüphesiz PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı olmanın suç kabul edilmesidir.

 

                                                          ***

 

Başbakan Diyarbakır’da tarihi sözler söyledi biliyorsunuz. Bu sözlerden biri de Kürt siyasi hareketine bir şekilde ‘bulaşmış’ ve bu sebeple hapis yatanların özgürlüklerine kavuşması sinyalini veren ‘Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak’ sözüydü.

Siyasi nedenlerden cezaevinde yatan sayısız insan var şüphesiz. Gazeteciler sık sık gündemimizde, ama nedense tutuklu avukatlar meselesi özellikle ana akım medyada pek yer almıyor.

Hazır Başbakan bir af umudunun ışığını yakmışken tutuklu avukatların savunmalarından yola çıkıp büyük resme bakalım isterim.

                                                          ***

 

22 Kasım 2011’de yapılan bir operasyonla 35 avukat tutuklandı. Bunlardan 15’i  hâlâ tutuklu yargılanmakta.

Bu avukatların ortak noktası Abdullah Öcalan’ın avukatı olmaktı.

Öcalan yaklaşık 15 yıldır İmralı Cezaevi'nde, bu avukatlar tutuklandığı günden beri kendisini ziyaret etmekte ve avukatlık görevlerini yerine getirmekteler.

Ancak 2010-2011 yılları arasında yaptıkları görüşmeler aniden  ‘örgüt faliyeti’ olarak kabul ediliyor ve tutuklanıyorlar.

Şöyle: 2009’da  yine bir barış süreci yaşanmakta, görüşmeler yapılmakta.

Ateşkes ilan edilmiş.

Bu arada referendum ve bir seçim dönemi de ‘kazasız belasız’ tamamlanmış.

Ve akabinde diyalog zemini bozuluyor ve çok sayıda gözaltı yapılıyor. Öcalan’ın avukatları da alınıyor.

Avukatların savunmaları okunmaya değer.

Birçok açıdan hukuk ve demokrasi ihlalleri, insan haklarına aykırı davranmak için neler yapmak gerekir sorusunun yanıtı gibi.

                                                         ***

 

Avukatların itirazları sadece cezaevine atılmış olmakla, mesleklerinin gerekliliklerini yerine getirirken bunun ‘örgüt faliyeti’ olarak kabul edilmesiyle sınırlı  değil. Tutuklanmalarının öncesinde de görevlerini yapamamak, müvekkil-avukat ilişkilerini tamamen devletin keyfine göre yürütmek zorunda bırakılmış olmaya da itirazları var.

Cezaevi sürecinden önce de müvekkilleri sırf Abdullah Öcalan olduğu için mesleklerini icra edemiyor olmalarına ve haklarının ihlal edilmesine de itirazları var.

Mesela tutuklu avukatlardan Özgür Erol, bir savunmasında "Ülkedeki siyasal atmosfer her dönem bizim imralı görüşmelerimize yansımıştır. Kürt meselesi ile ilgili gerilimli bir mesele olduğunda hemen gemi bozulur ve biz müvekkilimizi göremezdik" diye anlatıyor durumu.

                                                        ***

 

Sözün özü şu; siyasi suçlardan tutuklanan birçok insan gibi Öcalan’ın avukatlarına da keyfi uygulamalar yapıldı.

Öcalan’ın avukatı olmak yaklaşık 13 yıl suç kabul edilmedi, ama siyasi atmosferin değişmesi ile  belki gözdağı vesilesine, belki de pazarlık konusuna dönüştürülebileceklerine inanıldı ve hepsi birden tutuklandı.

Dediğim gibi; birçok siyasi davada iş zaten böyle yürüyor.

Süreçler çoğu zaman siyasi otoritenin işine yarayacak dönemlere denk geliyor, iş bitip arzulanan sonuç elde edildiğinde yeni bir ‘çember daraltma’ süreci başlıyor.

Başbakan şimdi af sinyali verdi evet ama aslında bu tip davalarda affedilmek değil beraat etmektir hak olan. Ama beraat edene de az rastlanır. Devlet siyasi davaları hükümsüz bırakmaz çoğu zaman.

Siyasi sebeplerle cezaevlerine konan insanlar için affı bir lütuf yaparcasına sunmak yakışık almaz. Çünkü bilinir ki;

Kaybolan, çalınan yıllar bir kenara, affetmek için suç gerekir ve bir hükümlünün -ki her kim olursa olsun, bu bir örgüt lideri de olsa- avukatlığını yapmak bir suç değildir!

 

Not: KCK avukatlar duruşması 19 Aralık tarihinde Silivri Cezaevi yerleşkesinin içindeki salonda  görülecek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!