16 Kasım 2017

Doğan Satmış'ları, Yassıada faillerini, linçcilerle poz veren bakanları dışlayacak bir toplum hayal ediyorum

Memlekette sadece yakın geçmişte bile tonla, toplumun ortaya koyacağı tepkiyle akış değiştirteceği olay yaşandı...

Son dönemlerde bir toplum hayal ediyorum;

Adalet sisteminin, hukukun, insan haklarının çöktüğü böyle dönemlerde öz iradesiyle devreye girebilen.

Devreye girip yanlışların karşısında topluca ve güçlü bir şekilde durabilen, çürümeyi yaratanların ve ona hizmet edenlerin cüretini kendi elleriyle kesen, kesebilen.

"Cüretini kesmek" filan deyince aman yanlış anlaşılmasın lütfen; silahlanılsın, öz savunmalar sağlansın ve hak aransın demiyorum.

Aksine şiddetin yakından geçmeyen bir hayalden söz ediyorum.

En iyisi düşümü biraz daha açayım..

Ve bunu yapmak için de gündemde olan konulardan ilk aklıma gelenleri kullanayım.

Mesela memlekette yaygın bir hak ihlali alışkanlığı; kurmaca olduğu her hâlinden belli olan dava dosyaları! Ülkenin dört bir yanında siyasetçiler, gazeteciler, avukatlar, aktivistler tutuklu ve alay edercesine komik suçlamalarla yargılanıyor. 
Ben o yargılamaları yapanlara her şeyden önce evlerinde tepki olsa diyorum. Eşleri, anneleri, çocukları tepki verse. Hem zaten kendi kurduğum hayali de mantıklı bulmaya başlıyorum bir yerden sonra. Yahu doğrusu da bu değil mi; kimse kabul etmemeli bir aile ferdinin bile bile haksızlığa hizmet etmesini, güce boyun eğip talimatla hareket etmesini... Bu uğurda reddetmeli anasını, babasını, kardeşini; hayat boyu görüşmemeli gerekirse. Yok abartmıyorum, aksine yaşananlar ve yaşatılanlar karşısında hafif bile söylediklerim.

Bir aileyi daha fazla rahatsız edebilecek başka benzer örnek bulmakta da zorlanıyorum... Mesela ben hiç çekinmeden söyleyebilirim; babam bu tarz bir dosyanın tarafı olsa tanımam!

Mesela geçen gün yine bir meslektaş, maalesef tanıdığım biri. Ahbabım değil ama tanışım, selamlaşmışlığım, hâl hatır sormuşluğum var. Doğan Satmış'tan söz ediyorum.

Utançtan kahrolması gereken bir ayıba imza attı kendisi.

Tamamen hukuksuz yargılanan, haklarında delil bulunmayan gazeteciler hakkında delil üretmeye kalktı, bunu da sanki başka bir konuda öylesine söyleşi veriyormuş süsüyle, herkesi aptal yerine koyarak yaptı.

Mesela ben Doğan Satmış'ın, toplumun kendi içinde yokluk hissine mahkûm edilmesi gereken insanlardan biri olduğunu düşünüyorum.

Çünkü böylesi bir ahlaksızlığa meyledenin bir gün mutlaka içinde yaşadığı topluluğa da zararı dokunur.

Hâlâ sürdürebildiği Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyeliğinde tek gün bile kalamamalı.

Gazetecilik yapamamalı.

Toplum buna izin vermemeli.

Bunu yapabilenin halkla yazdıkları yoluyla ilişki kurabilmesi de yine halkın iradesiyle, yani kayıtsızlığıyla, değer vermemesiyle engellenmeli bana göre.

Daha da ileriye gideyim;

Ailesi tarafından tepki görmeli. Varsa çocuklarının yüzüne bakamamalı. 'Baba sen masum insanları, sadece durdukları yer ve yaptıkları haber nedeniyle yargılandıklarını bile bile belki sana yeni bir kapı açılır umuduyla yakmaya kalktın' demeli, 'Sen nasıl birisin' diye hesap sormalı!

Devam edeyim;

Gazeteleri her açtığımda karşıma yeni bir ormanlık alan katliamı çıkıyor. Doğanının anasını iyice ağlattılar. Son günlerde Yassıada'nın yeni hâlinin görselleri düşüyor mesela. Yassıada yeşilliği bol, betonu az bir ada olmanın dışında siyasi tarihimizin de utanç abidelerinden biridir.  Şimdi o adanın yeni hâlini görünce benim aklıma ilk gelen bu doğa katliamını, bu mimari cinayeti işleyenin önce rakip şirketler tarafından küçümsenmesi, ardından günlerce gazetelere bu yeteneksizlik, beceriksizlik, vizyonsuzluk ve iş bilmezlikleriyle manşet olup böyle bir projeye imza attığına utanacak hâle gelmesi gerektiği oluyor. 

Aslında vatandaşın bir mimari beklentisi olmalı ve rezilliğe ortaya koyduğu baskıyla izin vermemeli diye düşünüyorum.

Sonuçta her şey para için yapılıyor. Parayı cebinde tutunlar bu Yassıada projesini öyle bir küçümsemeli ki daha ayak basmadan eskimeye, çürümeye mahkûm edilmeli. Ve 'nerede adalet' diye bağırarak değil, sırt dönerek, ayıplayarak, küçümseyerek yapmalı halkın her kesimi.

Sonra mesela Tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk'un annesi Hatun Tuğluk'un cenaze linçcisiyle İçişleri Bakanı'nın bir fotoğrafı çıkmıştı hatırlarsınız. Karakolda çekilmiş bir fotoğraf. Ben yine o olaya halk öyle bir tepki göstermeli, öyle bir duruş sergilemeli ki bakan istifa etmek zorunda kaldığı gibi ömrü boyunca siyasetten uzak kalmak durumunda bırakılmalıydı diye düşünüyorum.

Değil mi ama? Daha korkunç bir hata olabilir mi?

Böylesi bir hatayı ne siyaset kaldırabilir, ne insanlık.

Faşist zihniyetini geçtim, bir ölü bedene düşmanlık duyabildiği deşifre olmuş biriyle üstelik olaydan hemen sonra kol kola fotoğrafı çıkan bakanı ancak halk kendi adalet duygusuyla cezalandırabilir.

Dün Ayşe Arman'da okumuşsunuzdur Bozburun'da yaşayan Tanem Sivar ve Edhem Dirvana'nın köpeklerini öldürmüş yan komşuları. Ağza alınmayacak küfürler ve tehditler savuruyormuş, silah çekip ateşliyormuş.  Ve bu adam serbestçe dolaşmaya devam ediyormuş. Bakıyorum herkes çok kızgın. Adalet sistemi çökmüş bu ülkenin, deyip duruyorlar. Orası tartışmasız bir gerçek. Ve biz bu gerçekle çok ama çok uzun yıllardır burun buruna yaşıyoruz. Ama ben mesela şöyle bir durumun yaşanmasını hayal ediyorum; o adamın Bozburun halkı tarafından sarsılmaz bir kararlılıkla istenmemesi  ve o adamı oradan gitmeye, kabul edilmeyen, güvenilmeyen bir muamele görmeye mahkûm etmesi gerekir. Ve bu aslında olabilir!

O sapkın davranışı gösteren adam esas cezayı evine su getirmeyi kabul etmeyen sucular, postalarını bırakmayan postacılar, kendisini lanetleyen ve bunu inatla, ısrarla, vazgeçmeden yapan komşularından almalı.

Bakkala başını yerden kaldırarak gidememeli.

Evin penceresinden bakmaya dahi utanır hâle getirilmeli!

Mesela sıklıkla karşılaştığımız bir diğer konu; okullarda, kimsesizler yurtlarında, derneklerin sağladığı yatılı konutlarda yaşanan taciz vakaları... Bir okulda, kurumda çocuklara yönelik dayak veya taciz ihtimalinin bile toplumun tepkisinin; o müesseseyi kapatmaya ve muhataplarını eğitim hayatından silinmek durumunda bırakması gerektiğine inanıyorum.

O okulun müdürü yaşamı boyunca bir daha idareci olamamalı mesela. Toplum hep peşinde olmalı. Her döndüğü köşede ayıbı veya göz yumduğu utançları hatırlatılmalı..

Binblerce haksızlık yaşıyoruz işte malumunuz memleketin durumu.

O yüzden  örnekler sayfalarca uzar gider.

Memlekette sadece yakın geçmişte bile tonla, toplumun ortaya koyacağı tepkiyle akış değiştirteceği olay yaşandı.

Ve tabii toplum da üzerine düşeni neredeyse hiç yapmadı.

Ölenler öldü, dövülenler dövüldü, yıkılanlar yıkıldı, hak hiç yerini bulamadı, adalet terazisi defalarca kırıldı. Ve hepsi unutuldu gitti.

Yok meraklanmayın uzatacak değilim sözü.

Zaten niyetim bir hayali paylaşmaktı sadece.

Ama ben ve benim gibiler hep hayallerimize âşık, hep hayallerimize özlemle yaşarız.

Bir gün hayallerimizin tüm dünyayı ele geçireceğine inanırız.

Zaten buna inanamasak bu dünyada bir gün daha yaşayamayız!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!