23 Aralık 2018

Papağan 'Bahtiyar'ın hatırlattıkları

İnsan denen hayvanın doğaya yabancılaşmasının en budalaca türevlerinden biri olan “meşhurluk takıntısı”nın masum bir kurbanı o

Ekranda görünerek varlık bulma derdine düşmüş bir budalanın parmakları arasında can vermesine öfkelenip lânetler yağdırmak yetmez. O papağanın o evde, o kafeste ne işi var?

Bizim “Meşhuriyet Çağı”mızın şöhreti ölümle yakalayan ilk insan-dışı hayvanı Papağan “Bahtiyar” oldu.

Bu çağda ölümün adını bile “şöhret” olarak yazmak mümkün… Biliyorsunuz, geçen yıl eski manken Filiz Aker kariyerinin etkin yıllarında şöhretin kıyısından dönüp bu bakımdan bir anlamda “yaşarken ölmüş” noktaya geldikten sonra hem uzatmalı sevgilisi (oyuncu/sunucu) Vatan Şaşmaz’ı öldürüp hem de intihar edince yeniden herkes onu konuşur oldu. Böylece o, unutulmazlaştı.

Ve ölerek, şöhreti yakaladı!..

***

Papağan “Bahtiyar” da ölerek “şöhreti yakaladı”; ama tabii o, insan-denen-hayvanın doğaya yabancılaşmasının en budalaca türevlerinden biri olan “meşhurluk takıntısı”nın masum bir kurbanı aslında.

“Bahtiyar”ın (ki bu isimlendirme bile aşağıda üzerinde durulacak “insan-merkezci” ve “türcü” motivasyonumuzun sorgulanması gereken pratiklerinden biridir) başına gelen, bu güzel gezegeni insan-dışı varlıklar için bir “kafes”e çevirmiş insan-hayvanın kendi iç-çatışmasında kim vurduya gitmek olarak da değerlendirilebilir.

Eko-terörizmi "anlamak"!

Ben Papağan “Bahtiyar”ın başına gelenle titreşimsel ruh halim doğrultusunda ilkin “Eko-teröristler”in pîri olan doğa filozofu Edward Abbey’in muazzam sözünü hatırladım.

Eko-teröristler, doğayı kurtarmak için demokratik yollardan verilen mücadelelerin yetersizliği nedeniyle tek çarenin şiddete başvurmak olduğunu savunurlar. Bu doğrultuda mesela kereste şirketlerinin traktörlerini bombalamak, ağaçlara gizlice kama gömüp onları kesmede kullanılacak testerelerin dişlerini takır takır kırmak gibi eylemlere başvururlar (bu bilgilerin de yer aldığı çok değerli bir kaynak olarak bkz. Sargun A. Tont, “Sulak Bir Gezegenden Öyküler”, Tübitak, 2001).

İşte bu eko-teröristlerin baş tacı ettikleri Abbey diyor ki:

“Ben bir çıngıraklı yılan yerine insan öldürmeyi tercih ederim” (aynı kitap, s. 31).

Belki hak vermeseniz, onaylamasanız bile “Bahtiyar”ın başına gelenlerden sonra bu “keskin” cümlenin altyapısında neyin/nelerin, hangi acı deneyim ya da duyarlılıkların olabileceği hususunda bir parça zihin-açıklığına kavuşmuyor musunuz?!..

Komünizmin "Doğa"sı

Ben Papağan “Bahtiyar”ın başına gelenle titreşimsel ruh halim doğrultusunda Ovacık Belediye Başkanı ve önümüzdeki yerel seçimlerde de Dersim Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymuş “Komünist Başkan” Fatih Mehmet Maçoğlu’nu ve de onun dağdaki yaşlı-keçiye yaklaşımını hatırladım.

Fatih’le o henüz bu başkanlık işlerine bulaşmamışken Munzur Nehri’nin kıyısından Gözeler’e doğru muhteşem bir yolculuk yapmışlığım var. Memleketinin dağını-tepesini, ovasını-bayırını karış karış bilen sevgili dostum, bu yolculukta gözümüze çarpan dağ keçileriyle ilgili hiç unutmadığım bir anısını paylaşmıştı.

Şimdi sözü yıllar öncesinden alarak ona bırakıyorum:

“Gençler bu dağlarda keçi avlıyorlar ve tabii ben de onlara aman vermiyorum Hocam… Bunu bilirler ama yine de huylu huyundan vazgeçmiyor ve bir gün yine yakaladım ben bunları, keçiyi avlamış, kesmiş, yiyorlar. İçlerinden biri, ‘Abi, n’olur kızma, bak, vallahi de billahi de çok yaşlı bu; sürüden de atmışlar o yüzden; eti bile piştiği halde bak ne kadar sert’ diye savunmaya geçti. ‘Olsun’ diye çıkıştım, ‘Yaşlı da olsa dağdaki kurdun hakkıydı o! Eğer ölüp çürüyüp gitseydi de toprağın, börtü-böceğin, ağacın-otun hakkıydı. O hakkı yediniz siz’ dedim bunlara!..”

Fatih’in bu sözleri bir yandan onun “fıtraten”, yani doğası gereği komünist olduğunu düşünmeye el verir mahiyettedir (Marx’ın aynı minval üzere Kapital’deki komünizm nitelemesini de not edelim hemen: “Doğa ile uyum içindeki üreticilerin özgür birliği”).

Diğer yandan bu, belki de duymuş olabileceğiniz, “homosantrizm” yani “insan-merkezcilik”ten en uzak; “ekosantrizm” yani “çevre-merkezci” insanlık haline de en yakın ifadedir.

Böyle “ekosantrik” bir duyarlılık insanlığımızın geneline hâkim olmadan Papağan “Bahtiyar”ın başına gelene tepki, bu memlekette ve bu gezegende benzeri sayısız olayın her gün misliyle yaşanması karşısında “cim karnında bir nokta” olmaktan öteye gitmez.

Türcülük sorunu

Ve ben Papağan “Bahtiyar”ın başına gelenle titreşimsel ruh halim doğrultusunda hayvan hakları aktivisti Tom Regan’ın “Kafesler Boşalsın” başlıklı çarpıcı ve sarsıcı kitabını (İletişim Yayınları, 2007) hatırladım.

İnsan-hayvanın “Türcülük” ideolojisi doğrultusunda insan-dışı hayvanlar üzerinde “kültürel” olarak doğallaştırdığı, olağanlaştırdığı, sıradanlaştırdığı zulüm, gaddarlık ve hoyratlıkları bir utanç nişanesi olarak yüzümüze çarpan bir eser bu…

“Türcülük”, öteki hayvanları başka bir türe mensup oldukları için insan-denen-hayvandan aşağı ve her şeye müstahak görerek onlara zarar vermek olarak tanımlanabilir (Richard Ryder, “Türcülük”, Birikim, Sayı: 195, 2005).

“Hobi” olarak avcılık, at yarışları, horoz dövüşleri, boğa güreşleri, kürk mantolar, timsah ya da yılan derisi çantalar, çizmeler, akvaryumlar, kuş kafesleri, hayvanat bahçeleri, sirkler, pet-shoplar…

İşte size bir çırpıda sayılabilecek şekilde, “Türcü” ideoloji eşliğinde kendisini yere göğe sığdıramayan “Eşref-i Mahlûkat”ın diğer hayvanlara “reva gördükleri”!..

O papağanın orada ne işi var?

Dolayısıyla Papağan “Bahtiyar”ın, ekranda görünerek varlık bulma derdine düşmüş bir budalanın parmakları arasında can vermesine öfkelenip lânetler yağdırmakla işin içinden sıyrılamazsınız!..

O papağanın o evde, o kafeste ne işi var?..

Kendi doğal yaşam alanından koparılıp “türcü” ve insan-merkezci itkilerle oturma odalarınızın “süsü” haline getirilmiş daha nice hayvan için de düşünün bunu!..

Aslanların, kaplanların, boğa yılanlarının ve insandan sadece yüzde 1-2’lik genetik farklılıkla ayrılan şempanzelerin ne işi var hayvanat bahçelerindeki kafeslerin ardında?..

“Pet-shop”lar neden var? Oralardan “oyuncak” gibi alınıp sonra büyüyüp de bakımı zorlaşınca sokak ortasında kaderine veya ücra köşelerde telef olmaya terk edilen köpeklerin hali ne kadar dert size?!..

Sirklerde eğlence niyetine izlediğiniz hayvanların ne eziyet ve acılardan sonra o atraksiyonlarla karşınızda olduğunu hiç düşünüyor musunuz?..

Kırın kafesleri!

Eko-teröristlerin pîri Edward Abbey’in sözü, “insan-merkezcilik” hususunda kulağınıza küpe olsun!..

Komünist Başkan Fatih’in dağdaki yaşlı keçinin avlanmasına hiddeti, “çevre-merkezcilik” adına kıssadan hisseniz olsun!..

Ve Tom Regan’ın “Kafesler Boşalsın”ı da “türcülük” karşısında başucu kitabınız olsun!..

Kafesleri kırmadıkça…

Akvaryumları denize dökmedikçe…

Hayvanat bahçelerini dağıtmadıkça…

Pet-shop’ları yıkmadıkça…

Bir “spor” olarak avcılık “Kahrolsun” demedikçe…

Papağan “Bahtiyar” rahat uyumaz!..

Yazarın Diğer Yazıları

Kitabın ölümü

Artık 'bestseller' değil, 'fastseller' kitaplardan bahsedilebilir; tıpkı fastfood gibi. Ama bizde 'fastseller' kitap olgusuna başka boyutlar eklemek mümkün: Kitabın 'tılsım' ya da 'oyuncak' olarak da ayırt edilir hale gelmesi…

'O Ses Türkiye'de Kürt realitesi ve halklara selâm!

O Ses Türkiye yarı finalinde Kürtçe ninni okuyup "Türkiye halklarına selâm olsun" diyen genç müzisyene yönelik alkışlar, aynı evrende 20 yıl önce benzeri eylem ve söylemi hayatı pahasına sergilemiş Ahmet Kaya’nın ruhuna bir ferahlık olmuştur!..

Diziler ve reytingler

Yıllanmış dizi 'Reis'te irtifa kaybı ortada olunca yeni bir ruh, coşku ve umutla sahneye konan bir başka 'dizi'ye seyirci ilgisinin önüne geçilemedi. 2009 Davos'unda reyting doruğuna çıkmış 'Reis', 2019 İstanbul'unda bir Haziran gecesi zirvedeki yerini 'İmam'ın Oğlu'na kaptırdı!