03 Temmuz 2015

Tıp Fakültelerinin kalbi öğrencilerdir

Tıpta Uzmanlık Sınavı, tıp eğitimini ve öğrencileri yıpratmaya devam ediyor

Hemen herkesin çocukluğunda hissetmiş olabileceği gibi çocuklar önce öğretmen, sonra da doktor olmak isterler. Bu iki meslek de çocukluğun hemen hiç çıkara yer olmayan dünyasına yakın olduğu için istenir belki de. Sonraki yaşlarda araya erişkin dünyasının beklentilere girer ve meslek tercihleri “aklın” o bildik egemenliğine girer. Benim gibi bir tıp fakültesinde öğretim üyesi olarak hem öğretmen hem de doktorluk yapma imkanına kavuşan ve  çocukluk düşlerinin ikisini birden gerçekleştirenler “talihli” kabul edilmelidir. 

Bugün (2 Temmuz 2015), fakültemizin 15. mezuniyet töreninde sahnede ayakta duran öğrencilerimin yüzüne tek tek bakarken bir kez daha Jonh Berger’in “Talihli bir adam: Bir köy doktorunun hikayesi” kitabında anlattığı kişiye yakın yerde olmanın kıvancını hissettim ve bu duygumu bugünlerde tıp fakültelerinden mezun olan binlerce tıp  öğrencisi ile paylaşmak istedim.

İlk bakışta edebi bir cümle olarak gelebilir ama “Tıp fakültelerinin kalbi öğrencilerdir”; onlar olduğu için tıp fakülteleri ve hastaneleri vardır demenin ötesinde bu cümle esas olarak tıp fakültelerindeki canlılığın  ve ruhun  öğrenciler tarafından sağlandığını da söyler. Yaşam yorgunluğu içindeki öğretim üyeleri, nöbetten yeni çıkmış asistanlar, ev işleri gibi tanımlanmamış ve bu nedenle değeri bilinmeyen onca işi yapmanın altında ezilen hemşireler ve asgari ücretle taşeron firmaların elinde güvencesizliğe mahkum edilmiş hastane emekçilerinin yüzleri her sabah onlara selam veren öğrencilerle aydınlanır.

Orta ölçekli bir  üniversite hastanesinde 1400 dolayında öğrenci ve 3000 dolayında çalışan birlikte yaşarlar ve hastalar da hesaba katıldığında her gün 5000 dolayında insan hastane koridorlarında karşılaşır. Bu o kadar  büyük bir insani temas imkanıdır ki tıp öğrencileri  derslerde/sınıflarda öğrendikleri kadar her gün kurdukları onlarca ilişkiden- bir öğretim üyesinin sabah vizitinde bir hasta çocuğun elini tutması, kardeş yüzleriyle her türlü iyiliğe cömertçe cevap veren hastalar ve hasta sahipleri, her daim olmasa da  öğrencilere en yakın yerde duran sevecen hemşireler- beslenerek hazırlanırlar hekimliğe.

Hepimizin yakından yaşadığı gibi son yıllarda öğrenci kontenjanlarının artırılması ve üniversite hastanelerinin mali nedenlerle daha fazla hizmet üretmeye yönlendirilmesi nedeniyle öğrencilere ayrılan zaman önemli ölçüde azaldı. Bu durumu öğrenciler bazı öğretim üyeleri ile ancak sabah dersleri olunca karşılaşabildiklerini, bazılarını ise hiç görmediklerini, öğrenci sayılarının artması nedeni ile eğitim programlarının yapısının aniden değiştirildiğini dile getirerek anlatıyorlar. Öte yandan, bugün bir öğrencimin “hocam mezuniyet töreninden hemen sonra TUS kampına gireceğim, o yüzden diyabet kampına  gelemeyeceğim”  sözlerinde dile geldiği üzere TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) tıp eğitimini  ve öğrencileri yıpratmaya devam ediyor.

Birçok soruna rağmen tıp mesleğinin özünü oluşturan ve mezuniyet törenlerinde hepimizin heyecanla okuduğu “Hipokrat Andı”nda ifadesini bulan ve çıkar gözetmemek, karşılık beklememek, meslek sevgisine sahip olmak, dayanışma içinde olmak, hırslarına gem vurabilmek şeklinde özetlenebilecek değerlere bağlı kalan binlerce hekim var. Bugün bir kez daha fakültemizden mezun olan 200 öğrencimiz, iyimser olmamıza  yetecek olumlu bir enerjinin olduğunu gösterdi. Bizler de her zamanki gibi bize bu duyguları yaşatan öğrencilerimize en içten teşekkürlerimizi sunarak insancıl bir hekimlik için mücadeleye etmeye devam edeceğiz. 

Yazarın Diğer Yazıları

Dr. Gönül Tanır’ı kaybettik

Gönül içimizdeki en naif, sözünü sakınmayan, belki de bu yüzden kendini koruyamayan kişiydi. Sonraki yıllarda ülkemiz çok değişti ve Günül, bu insafsızların dünyasında çok haksızlığa uğradı ve çocuk enfeksiyon servisine verdiği o büyük emeğin karşılığı, çok hakkı olan profesörlüğü ondan esirgendi

"İleri Diyabet Tedavileri ve Teknolojileri-ATTD 2024" kongresinden izlenimler: Teknolojiye adil erişim çağrısı

Öncelik dezavantajlı olanların yaşadığı engelleri ortadan kaldırılmaya verilmeli, yani önce diyabet teknolojilerine adil erişim sağlanmalıdır

SGK’nın sensörleri SUT kapsamına almasını talep ediyoruz!

Gelişmişlik düzeyi dikkate alındığında ülkemiz sensörler konusunda adım atmakta geç kalmıştır ve bunu hem tip 1 diyabetli çocuk yakınlarına hem de diyabet uzmanlarına izah etmek mümkün değildir