16 Nisan 2018

D Vitamini abartısında son perde

"D vitamininin yorgunluğu önlediği ya da dinçlik hissi verdiği konusundaki bilgilerin hiçbir şekilde bilimsel dayanağı yoktur"

Geçen cuma bir ilaç almak için Galata Kulesi civarında bir eczaneye uğradığımda tezgaha yakın yerleştirilmiş “D vitamini ürünü” tanıtımı ile karşı karşıya geldim. Uzun süredir bu konuda araştırmalar yapan, D vitamini kullanımında aşırı artışa dikkat çeken  ve toplumu bu konuda uyarmaya çalışan bir hekim olarak bu ürünün tanıtım materyallerini inceledim  ve resimlerini çektim.

Biraz yakından bakınca bu ürünün son aylarda  bazı radyo reklamlarında “ Yorgunluğunuz için bir fıs yeter” mesajı ile tanıtımı yapılan, “takviye edici gıda” olarak ruhsat alan, eczanelerde satılan ama ilaç olarak ruhsat almadığı için serbest bir şekilde reklamı yapılan, piyasada “ bir fısında” 400, 600 ve 1000 IU D vitamini içeren ürün olduğunu gördüm. Eczanelerin tezgahlarında da sergilenen tanıtım materyalinde  D vitamininin “Kemikleri ve dişleri koruduğu, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, daha dinç hissetmeyi sağladığı, kalp ve damar hastalıklarını önlemeye yardımcı olduğu” belirtilmektedir. Aynı ürünün tanıtımı için yazıldığı anlaşılan bir haberde ise  “D vitamininin göbek yağlarını erittiği” öne sürülüyor.

Bunların hemen hepsi D vitaminin iskelet dışı ya da klasik olmayan etkileri ile ilgilidir. Daha önce defalarda yazdığım üzere,  Amerika Birleşik Devletlerinde günlük besin, vitamin ve mineral alım miktarlarını belirleyen Institute of Medicine (IOM), kanser, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, otoimmün hastalıklar gibi iskelet dışı sorunlar ile D vitamini düzeyi arasında ilişki kuran araştırmaların sonuçlarının birbirleri ile tutarlı olmadığını ve bu hastalıklar için ayrı bir 25-OHD düzeyi belirlemeye veya daha fazla D vitamini almaya gerek olmadığını belirtmektedir. Bunların dışında, D vitamininin yorgunluğu önlediği ya da dinçlik hissi verdiği konusundaki bilgilerin hiçbir  şekilde bilimsel dayanağı yoktur.

Bütün bunlara rağmen,  son yıllarda D vitamini eksikliği ve etkileri konusundaki abartılı görüşler sistemli bir şekilde yayılarak, toplumumuz gereksiz ve abartılı D vitamini kullanmaya yönlendirmektedir. Tabi bunların gerisinde -örneğin adı geçen ürünlerin satış fiyatının 38 TL olduğu düşünüldüğünde -ticari bir amaç- olduğunu söyleyebiliriz.

D vitamini kullanımındaki aşırı artışın eczacıların da dikkati çektiğini görüyoruz. Bana yazan ve 35 yıllık eczacılık yaptığını söyleyen  duyarlı bir eczacı “33 yıllık eczacıyım son üç yılda 30 yılda almadığım kadar talep olduğunu görüyor ve çok üzülüyorum;  hastaları bu konuda ne kadar bilinçlendirmek için çaba sarfetsem de ne yazık ki komşu , basın , internet gibi faktörler öne geçiyor ve çok fazla tüketim var”  diyerek kendi üzüntüsünü dile getiriyor.

Benzer şekilde bir eczacı teknisyeni ise eskiden raflarda tek tük D vitamini ampül olduğunu, şimdi ise 2 ayda 500 ampül sattıklarını anlatıyor. Bazı bilinçli eczacılar ise D vitamini satışlarındaki artıştan esas olarak hekimlerin sorumlu olduğunu ama “besin takviyesi” adı altında satılan bu  D vitamini spreyinin ise 38 liraya ve bir tahlil gerektirmeden yaygın bir şekilde satılmaya başladığından yakınıyorlar.

D vitamini eksikliği sıklığı  % 75 mi?

Yazının başındaki öyküyle devam edersek,  eve gelince tanıtım metninde ileri sürülen “ Türkiye’de D vitamini eksikliği sıklığı % 75” bilgisinin doğruluğunu bakmak istedim. Tanıtım metnindeki referans verilen makaleye ulaşmak kolay ve daha özet kısmında Elma Öğüş ve arkadaşlarınca yayınlanan bu araştırmada D vitamini eksikliği sıklığının % 47 (erkeklerde % 38, kadınlarda % 50) olarak bildirildiğini gördüm.)

Eczane raflarındaki bilgilendirmelerin doğru olması gerektiği göz önüne alınırsa bu ürününün  tanıtımında  referans gösterilen araştırmanın belirgin bir şekilde çarpıtıldığı görülmektedir. Oysa Avrupa ve Amerika Çocuk Endokrinoloji Birliği, Amerikan Hastalıkları Kontrol Merkezi (CDC) gibi kuruluşlar D vitamini eksikliği için eşik değerin 12 ng/ml altının alınması gerektiğini, D vitamini düzeyinin 20 ng/ml civarında tutmanın yeterli olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca ülkemizin 2005 yılından beri yeni doğan bebeklere ücretsiz günde 400 IU D vitamini damlası sağlayan bir programı var ve bizim yakın zamanda incelediğimiz veriler, 1 yaş altı ve 1-3 yaş arasındaki çocuklarda D vitamini eksikliği sıklığının % 7 civarında olduğunu, bu rakamın ileri yaşlarda % 36 civarına yükseldiğini gösteriyor. Yani aslında ülkemizde D vitamini eksikliği pandemisi yok ama bu konuda herkesin çok konuşmasından kaynaklanan bir abartı ve giderek çarpıtmalar söz konusu.

Genel olarak söyleyecek olursak, sağlıklı bebek ve çocuk izleminde rutin olarak serum 25-Hidroksi Vitamin D ( 25-OHD) düzeyine bakmaya gerek yoktur. Yalnızca eksiklik riski taşıyanlarda serum 25-OHD düzeyi bakılabilir.

D vitamini düzeyi 20 ng/ml altında olanlarda günde 400-600 IU D vitamini  verilebilir ama daha yüksek dozlarda D vitamini kullanılmasına gerek olmadığı gibi, bunun için mutlaka serum parathormon ve/veya alkalen fosfataz gibi ek  tetkikler yapılmalıdır.

Bir çağrı

Sonuç olarak adı geçen ürününün tanıtımında bilimsel verilerin çarpıtılarak ya da abartılarak kullanıldığı görülmektedir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı, Türk Eczacılar Birliği ve Tarım Bakanlığı’nın bilgilendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınmasına ihtiyaç vardır.

Yazarın Diğer Yazıları

"İleri Diyabet Tedavileri ve Teknolojileri-ATTD 2024" kongresinden izlenimler: Teknolojiye adil erişim çağrısı

Öncelik dezavantajlı olanların yaşadığı engelleri ortadan kaldırılmaya verilmeli, yani önce diyabet teknolojilerine adil erişim sağlanmalıdır

SGK’nın sensörleri SUT kapsamına almasını talep ediyoruz!

Gelişmişlik düzeyi dikkate alındığında ülkemiz sensörler konusunda adım atmakta geç kalmıştır ve bunu hem tip 1 diyabetli çocuk yakınlarına hem de diyabet uzmanlarına izah etmek mümkün değildir

Dr. Hasan Çeliksöz’ün ardından...

Bugünlerde, içimde bir yerlerde Ahmet Kaya şarkısı gibi çalıp duran ve giderek kelimelere dönüşen, geçen haftalarda yitirdiğimiz Antepli Dr. Hasan Çeliksöz var