17 Aralık 2016

Çöpe giden ekonomik analizler ve iddialar

Sis halen o kadar yoğun ki yanıt bekleyen çok sayıda soru var

Hoca ve yorumcu olarak esas işi Türkiye ekonomisini izlemek olan iktisatçı sıfatım nedeniyle oldukça sıkıntılı bir hafta geçirdim. Yakın çevremden meslektaşlarımın da aynı durumda olduğuna bizzat şahidim. Memlekette yeterince sorun yokmuş gibi bir de Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) başımıza büyük çorap ördü. Ne olduğunu biliyorsunuz ama kısaca hatırlayalım ardından da son yıllarda Türkiye ekonomisinde gidişatı anlamak ve yönetmek için harcanan emeklerin nasıl çöpü boyladığını ve  3. çeyrek büyüme rakamın ortaya çıkardığı ekonomik durgunluk tehdini anlamaya çalışalım.

Geçen Pazartesi TÜİK GSYH rakamlarını çok sayıda değişiklik içeren (2002 yerine 2012 girdi-çıktı tablosu, kamu verlerinin geniş kulanımı, kayıt dışı ekonominin daha iyi tahmini, baz yılı sabit fiyatlı reel tahmin yerine zincirleme endeks gibi) yeni hesaplama yöntemine göre açıkladı. Amiyane tabirle şapkamız uçtu. Bildiğimiz, daha doğrusu TÜİK’in bize anlattığı büyüme öyküsü ve Türkiye ekonomisinin ezberlediğimiz yapısal durumu altüst oldu.

TÜİK’in uzun süredir yeni bir hesap yöntemi üzerinde çalıştığını biliyorduk ama eski rakamlarla yeni rakamlar arasında bu kadar büyük fark olmasını beklemiyorduk. Yeni rakamlarla eskileri karşılaştırarak öykünün nasıl değiştiğini özetlemeye çalışalım. Önce 1998-2011 döneminde büyüme rakamlarında farklılğın abartılı olmadığını belirteyim. Örneğin 2009’da yüzde 4,7 yerine 4,1 küçülmüşüz. Çok yüksek büyüme yılları olan 2010-2011’de ortalamada yüzde 9 yerine yüzde 9,8, 2003-2008 döneminde ise yüzde 5,9 yerine yüzde 6,2 büyümüşüz.

Bu tür revizyonlarda bu kadard fark makul sayılır. Büyüme analizleri de köklü biçimde değşimez. Ancak son dört yıla (2012-2105) geldiğimizde bambaşka bir öykü ile karşılaşıyoruz. Bu dönemde ortalama GSYH artışının yüzde 3,3 kaldığını biliyorduk. Bu nedenle bu yılları “düşük büyüme dönemi” şeklinde adlandırıyor ve neden böyle olduğunu açıklamak için türlü türlü analizler yapıyorduk. Meğer Türkeyi ekonomisi uçuyormuş ama haberimiz yokmuş; TÜİK ortalama yıllık büyümeyi yüzde 6,2 olarak revize etmiş bulunuyor.

Sizleri sıkmamak için ayrıntılara girmiyorum. Şu kadarını söyleyeyim, bu muazzam fark tüketimin özellikle de yatırımların bilinenden çok daha hızlı büyümesinden kaynaklanıyor. Dış açık toplamda seviye olarak aynı düzeyde kalmış. Büyüme şokunu hazmetme ve anlama çabasıyla ana harcama kalemlerinin GSYH içindeki paylarını hesapladığımızda bir de ne görelim: Meğer Türkiye aslında küçük çapta bir Doğu Asya ülkesi imiş ama biz farkında değilmişiz. Yüzde 70 civarındaki özel tüketimin payı aslında yüzde 60, toplam yatırımların (kamu dahil) payı da yüzde 20 değil yüzde 30 muş.

Bu köklü değişikliğin nedenleri tam anlaşılmış değil. TÜİK 54 sayfa açıklama yayınladı. Ancak bunca sayfada yeni hesaplama yönetmeleri uzun uzun anlatılmasına rağmen bu değişikliklerin her birinin büyüme oranlarında ve ekonominin  yapısında ortaya çıkan muazzam farklara ne ölçüde katkı yaptığı belli değil. Bu bağlamda aktarılan tek bilgi 2012 yılı itibariyle yeni GSYH’nın eskisinden yüzde 11 daha yüksek olduğu. Bu farkın yüzde 80’inı de “ölçüm sorunlarından” kaynaklanıyor deniliyor. Bir kere GSYH düzey farkı 2015 itibariyle yüzde 20. TÜİK 2012 yerine 2015’i dikkate almalıydı. İkincisi, eğer yüzde 20’lik farkın çok büyük bölümü yine ölçlümde yapılan değşikiliklerden kaynaklanıyorsa (ki öyle olmalı), neyin ne kadar farka neden olduğu, yatırımların payının nasıl yüzde 30’a, buna bağlı olarak da iç tasaruf oranının nasıl yüzde 25’e yükselidi ikna edici bir şekilde açıklanmalıydı.

Mevcut açıklamaların izin verdiği ölçüde iktisatçı camiası fikir ljimnastiğine başladı. Ama sis halen o kadar yoğun ki yanıt bekleyen çok sayıda soru var. Ancak şu kadarını kendi hesabıma söyleyebilirim: TÜİK’in GSYH ölçümünde çağdaş standartları yakalamak için büyük çaba harcamış olduğu görülüyor. TÜİK’in istatistikleri manipüle ettiği iddialarına hiç bir zaman itibar etmedim. Bu zaten olanaksız. Ama TÜİK hesap hatası yapabilir. Nitekim eski GSYH ölçümünde fahiş hata yaptığı ortada. Yenisi ne kadar daha az hatasız henüz bilmiyoruz.

Ama sonuç olarak olan büyüme analizlerine ve bu analizlere dayanarak ortaya atılan yorumlara oldu. Hepsi çöpü boyladı: Başlıklar halinde özetlemeye çalışayım:  Merkez Bankası yüzde 5’lik potansiyel büyüme oranına kıyasla düşük büyüme rakamlarını dikkate alarak bize çıktı açığı grafikleri sunuyor ve buna dayalı enflasyonla mücadele stratejisi anlatıyordu. Aslında çıktı açığı değil fazlası (yani talep fazlası) varmış. Geçen gün bir meslektaşım “TCMB saçını başını yoluyor olmalı” dedi. Haklı. Orta Vadeli programlar da çöpü boyladı. Bakalım ne zaman ve nasıl revize edilecekler. Tabi Cumhurbaşkanı’nın düşük büyümeyi veri kabul edip izah etmek için öne sürdüğü “üst aklın komplosu” iddiası da çöpü boyladı. Meğer “üst akıl” bayağı destek çıkmış! Çöp listesi uzatılabilir. Son bir örnekle noklayayım. Türkiye ekonomisi dersi öğrencilerime 2012-2015 dönemiyle ilgili anlatıklarımı çöpe atmalarını, sınavada da bu bölümden soru sormayacağımı söylek zorunda kaldım.

Ekonominin halihazırdaki durumuna gelince. Maalesef yerim kalmadı ama şu kadarını söyleyeyim. Yeni ölçümlere göre TÜİK 3. Çeyrekte Türkiye ekonomisin sert bir fren yaptığını söylüyor. 2015 3. Çeyreğe göre ekonomi yüzde 1,8 küçülmüş. Çalışmalar yetişmediği için çeyrekten çeyreğe revize edilmiş büyüme rakamları henüz yayınlanamadı. Ama yıllık değşimden öyle anlaşılıyor ki vahim boyutta bir daralmayla karşı karşıyayız. Eğer bu daralma 4. Çeyrekte de devam ederse, ki öyle görünüyor, Türkiye ekonomisi bodozlama durgunluğa girmiş demektir. 

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa’da bireylerin yaşamdan en az memnun olduğu ülke Türkiye

TÜİK, “Ülkenin en önemli sorun sizce nedir?” diye sormak yerine, “Sizce ülkenin en önemli üç sorunu hangileridir?” diye sorsaydı acaba dış göç kaçıncı sırada yer alırdı?

İşsizlikte düşüşün endişe verici arka planı

İşsizlik oranının üç ay gibi nispeten kısa bir sürede 0,7 yüzde puan azalmasına sevinmek için istihdamda esaslı bir artıştan kaynaklanıyor olması gerekir. Oysa istihdamda üç aylık artış 123 binden, artış oranı da yüzde 0,4'ten ibaret. Bu yılın ilk üç ayından ikinci üç ayına istihdam artış oranı yüzde 2,3'tü. İstihdamın hız keserek duraklama eğilimine girdiği açıkça görülüyor

İkinci çeyrekte istihdam artışında tuhaflıklar

Kısacası, nereden bakarsanız bakın 2. Çeyrekte istihdam artışında özellikle de sanayi istihdam artışında bir tuhaflık olduğu aşikâr. İstihdam artışında bir tuhaflık varsa işsizlikteki azalmayı yorumlamaya değer mi? Ben değmeyeceğini düşünüyorum