16 Mayıs 2016

Aile istatistiklerinde çarpıcı rakamlar

İnsan kim bu tek başına yaşayan 3 milyon 311 bin kişi diye merak ediyor

“Bu konu da nereden çıktı” dediğinizi duyar gibiyim. Şuradan çıktı: Bu hafta ne yazayım diye kara kara düşünüyordum. Siyasette bana göre en dikkat çekici gelişme AKP’nin yeni anayasa tezgâhını askıya alıp “partili cumhurbaşkanı” değişikliğine odaklanmasıydı. Yeni hamle iki hafta önceki “AKP’nin anayasa açmazları” yazımın öngörüleri ile örtüşüyordu. Söyleyecek yeni bir şey göremedim.

Ekonomi ile siyasetin kesiştiği alanda ise ilginç gelişme Panama Belgeleri’nin Türkiye dökümüydü. Yüz küsur şirketimiz ile 600 küsur iş adamımızın vergi cenneti Panama’da şirket sahibi olduğunu öğrendik. Ne isimlerin ne de miktarın şaşırtıcı bir yanı yoktu. Şaşırtıcı olmamakla birlikte kabul edilemez olan ise ana akım medya ile yandaş medyanın haberi görmezlikten gelmeleriydi. Oysa özgür ve bağımsız basına sahip demokratik ülkelerde Panama haberleri anında manşetlere taşınıyor. Bu topa girmek aklımdan geçmedi değil. Ama biraz düşününce bildiklerinizin ötesinde bir bilgiye ya da özgün bir yoruma sahip olmadığımı fark ettim. Yavuz Baydar’ın “Yolsuzluk medyadan kokar” yazısını okumanızı tavsiye ediyorum.

Derken TÜİK’e bir göz atayım dedim. En son hafta başında Mart ayı sanayi istatistiklerine bakmıştım. “İstatistiklerde aile, 2015” başlıklı haber bülteni dikkatimi çekti. 11 Mayıs’ta yayınlanmış. Böyle bir istatistik hatırlamıyordum. Meğer TÜİK ilk kez yayınlıyormuş.  Nedenini de şöyle açıklıyor: Birleşmiş Milletler 1993 yılında 15 Mayısı “Uluslararası Aile Günü” ilan etmiş. Ogün bugündür kutlanıyormuş. Şahsen farkında değildim. TÜİK 2012’den bu yana özel günlerde konuya ilişkin istatistikler yayınlıyor. Bu kez de “ailenin güçlendirilmesi ve korunması amacıyla” özel istatistik yayınlamaya karar vermiş.

Hanelerin bileşimine dair verilerin ailenin güçlendirilmesine ve korunmasına nasıl bir katkı yapacağını kestiremedim ama tahmin etmediğim ölçüde çarpıcı rakamlar olduğunu görünce sizlerle paylaşmaya karar verdim. “Aile” ile “hane” kavramları tam olarak örtüşmez. TÜİK de baştan bu konuda uyarıyor. Söz konusu istatistikler “Hane” bileşimine dair rakamları içeriyor. Önemli özellikleri hane anketlerinden değil Merkezi Nüfus İdaresi ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemlerinden üretilmiş olmaları. Türkiye sınırları içinde ikamet eden yabancı uyruklular dâhil herkesi tam olarak kapsıyor. Bu sayede il düzeyinde de bilgi içeriyorlar. Ancak Kışla, cezaevi, huzurevi, öğrenci yurtları gibi kurumsal yerlerde yaşayan nüfusun kapsanmadığını özellikle belirtelim.

İsterseniz önce çarpıcı olamayan, kolaylıkla tahmin edilebilir verilerden başlayalım. Kurumsal olmayan nüfusun (77 milyon 837 bin) yarısı eş ve çocuklardan (yaş önemli değil) oluşan çekirdek hanelerde yaşıyor. Nüfusun yaklaşık dörtte biri ise geniş aileden oluşan hanelerde (dedeleri, büyük anneleri ya da birden fazla çekirdek aileyi kapsayan) yaşıyorlar. Toplam 21 milyon 662 bin hanenin içinde gelenekler kadar yoksulluktan da kaynaklanan bu yüksek nüfuslu hanelerin oranı yüzde 16,5. İller itibariyle bu oran büyük farklılık sergiliyor. Yüzde 32,5 ile yüzde 26,6 arasında gezinen en yüksek 5 oran sırasıyla Şırnak, Hakkâri, Ağrı, Muş ve Mardin’de. Hepsi gelenekselliğin ve yoksulluğun zirve yaptığı Doğu ve Güneydoğu’da. Yüzde 10,2 ile 12,1 arasında değişen en düşük orana sahip 5 il ise sırasıyla Çanakkale, Balıkesir, Eskişehir, Ankara ve Burdur.

Beklemediğim, çarpıcı bulguların başında ise tek kişilik hanelerin sayısı geliyor. Tam 3 milyon 311 bin kişi tek başına yaşıyor. Kurumlarda yaşayanların bu nüfusun dışında olduğunu hatırlatmak isterim. Bu hanelerin oranı ülke genelinde yüzde 14,4. Tek kişilik olduklarından nüfus içindeki oranı çok daha düşük: Yüzde 4. İnsan kim bu tek başına yaşayanlar diye merak ediyor. Akla ilk olarak eşini kaybetmiş, çocukları evden çoktan ayrılmış emekliler geliyor.

Bu tek kişilik hanelerin geniş ailelerin yaygın olmadığı ve emeklilik oranının ülke ortalamasının bir hayli üzerinde olduğu Batı illerinde yoğunlaşması beklenir. Tam böyle değil. Birinci sırada Tunceli var. Bu ilde tek kişilik hane oranı yüzde 23,5. Neredeyse her dört haneden biri. Ardından Eskişehir, Gümüşhane, Giresun ve Çanakkale geliyor. Bu illerde yoğunlaşma bir ölçüde anlaşılabilir ama Tunceli’ anlamakta güçlük çekiyorum. Üstelik tek kişilik hane oranın en düşük olduğu iller (Diyarbakır, Batman, Van, Hakkâri, Şanlıurfa) beklendiği gibi Doğu ve Güneydoğu’dalar.

Erkek-Kadın eşitsizliği bağlamında şaşırtıcı olamayan ama dramatik bir olguyla noktalamak istiyorum. Tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan hanelerde çarpıcı bir asimetri söz konusu. Sadece baba ve çocuklardan oluşan hane sayısı 337 binden (yüzde 1,6) ibaret. Buna karşılık sadece anne ve çocuklardan oluşan 1 milyon 353 bin (yüzde 6,2) hane mevcut. Belli ki babalar eşsiz kaldıklarında hemen yenisinin peşine düşüyorlar. Ne de olsa ev hizmetleriyle ilgilenecek çocuklara bakacak biri gerekiyor. Eşsiz kalan anneler ise bir yandan böyle bir ihtiyaç içinde değiller diğer yandan da aynı şansa sahip değiller. Çocuklu bir kadını kim alır ki!    

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa’da bireylerin yaşamdan en az memnun olduğu ülke Türkiye

TÜİK, “Ülkenin en önemli sorun sizce nedir?” diye sormak yerine, “Sizce ülkenin en önemli üç sorunu hangileridir?” diye sorsaydı acaba dış göç kaçıncı sırada yer alırdı?

İşsizlikte düşüşün endişe verici arka planı

İşsizlik oranının üç ay gibi nispeten kısa bir sürede 0,7 yüzde puan azalmasına sevinmek için istihdamda esaslı bir artıştan kaynaklanıyor olması gerekir. Oysa istihdamda üç aylık artış 123 binden, artış oranı da yüzde 0,4'ten ibaret. Bu yılın ilk üç ayından ikinci üç ayına istihdam artış oranı yüzde 2,3'tü. İstihdamın hız keserek duraklama eğilimine girdiği açıkça görülüyor

İkinci çeyrekte istihdam artışında tuhaflıklar

Kısacası, nereden bakarsanız bakın 2. Çeyrekte istihdam artışında özellikle de sanayi istihdam artışında bir tuhaflık olduğu aşikâr. İstihdam artışında bir tuhaflık varsa işsizlikteki azalmayı yorumlamaya değer mi? Ben değmeyeceğini düşünüyorum