29 Kasım 2014

Urfalıyam Ezelden’in Selvası ve Selva’nın fıtratı!

Dolunay Soysert’in mükemmel canlandırdığı Selva, milyonlarca ölü gibi yaşayan kadını temsil ettiği için çok değerlidir

Kadınların cinsel obje olarak kullanıldığı, para avcısı, hırs küpü, doyumsuz, moda ve tüketimden başka bir şey düşünmediği metinlerden biri değil Urfalıyam Ezelden. Selva erkeğin mülklerinden birine dönüşmüş olmasını bile şans sayan ve cinsel obje olarak dahi görülmeyen ve ütopyasız bir karakterdir.  Urfalıyam Ezelden dizisinin Selva’sının fıtratında sevilmemek, sayılmamak, evden dışarı izinsiz çıkmamak, hatta izinli de olsa yalnız dolaşmamak, isyan etmemek, istememek ve istenmemek var. Kendisini sevmeyen kocasına sonsuz bağlılık, tüm aileye kusursuz hizmet, itaat etmek, itilmek, kakılmak ve yok sayılmak var. Babasının evinden aşka düşüp çıktığı için ölü sayılan Selva, koca evinde de yaşama belirtisi olarak iş, güç, yemek, temizlik ve servis yapar.

Ne de olsa babasının vermediği gençle evden kaçıp evlenmiştir ve babası Selva’nın kocasını ‘mecburen’ kendi oğlunun eliyle öldürtmüştür ama kini, nefreti ve düşmanlığı tazedir. Kızı kocasız, torunu babasız kalır ve ailenin en büyük oğlu Cemal Selva’yı karısı, yeğenini de oğlu olarak nüfusuna alır. Yani iyilik yapar, aslında kendini feda etmiştir ve tek suçlu şüphesiz Selva’dır. Bu kadının yüzünden kendi erkek kardeşi katil olmuştur, kocası ölmüştür ve her iki aileyi de çıkmaza sokan kanlı bir düşmanlık başlamıştır.  Dolayısıyla kocasının evinde kendi kardeşi için üzülmek, anasını babasını anmak kabul edilemez. Babasının evinde de kardeşinin elini kana bulamak zorunda bırakmış ve aile namusunu yerle bir etmiş bir utançtır. Gidecek yeri, edecek sözü, bir şey isteyecek yüzü yoktur. Bu dünyaya fazladır aslında Selva! Dolayısıyla Cemal’in kendisini formalite olarak bile karısı kabul etmesi büyük iyiliktir, hakkı ödenmez!

Selva’nın tek çaresi olan Cemal artık kadının yeni kocası, aşkı ve umudu olur. ‘Yahu ne manyak kadın, nasıl hemen kocasının kardeşine aşık oluyor’ gibi sorular Selva’ya dayatılan bol yasaklı, çok töreli ve fazla günahlı kader için geçerli değildir. Başka çaresi olmayınca kendisine çizilen kaderi sever, sevmek zorundadır ve başka türlüsünü zaten bilmez. Gidecek baba evi çok daha büyük ve harlı bir cehennemdir ve kendi ayakları üzerinde durmak gibi fantezilerin namussuzluk olacağını elbette bilir. Kaldı ki annesini ziyarete gitmek için kocasının ve kocasının tüm ailesinin rızasını dilenen bir kadın nasıl, nereye ve hangi güçle gidebilir ki? En kalın duvarlı hapishane kuralları zaten Selva’nın kafasındadır ve kendisini bir çıkmaza sımsıkı kilitlemiştir.

Tek çaresi olan Cemal’i kazanmak için türlü dişilikler yapıp erkeğinin dikkatini çekmek ister ama olmaz. Cemal her defasında arkasını döner, sevgi ve ilgi dilenen sözde karısına sırt çevirir. Dahası başka bir kadına aşık olur ve işte o zaman kıyamet kopar. Selva’nın çıkmayan sesi yükselir, kendisine hiç gösterilmeyen aşkın alacaklısı kesilir, öteki kadını tehdit eder, ağlar sızlar. Resmen ve zorla güzellik olsun ister. Çünkü fıtratında kadın erkek eşit değildir ve Selva zaten eşitlik değil azıcık sevgi, birazcık ilgi gösterilmesini bekler. Cemal’i kaptırırsa varlığının anlamı ve değeri kalmayacağı için yüzsüz, ısrarcı ve bazen itici bir yapışkanlık gösterir. Selva’nın kendisi olmadığı için gururu da yoktur. Gidecek yeri, sığınacak bir kucağı ve yaslanacağı bir omzu hayal etmesi için Cemal’den gayrı ihtimal imkansızdır. Selva fıtratına yani yaradılış maksadına uygun olarak annelik yapmalı, hizmet etmeli ve sessizce kendisine öngörülen kaderi ya kocasının ya babasının gölgesinde şükrederek yaşamalıdır. Ne de olsa Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ndan “kadın” kelimesini çıkarıp, kadını ailenin dışında görmek, duymak istemeyen bir sistemde Selva’nın yaşaması bile kendisine gösterilmiş bir tolerans, iltimas ya da lükstür.

Dolunay Soysert’in mükemmel canlandırdığı Selva, milyonlarca ölü gibi yaşayan kadını temsil ettiği için çok değerlidir. Ayrıca dizinin tüm oyuncuları birbirinden güçlü performanslarla mest etmekte ve müthiş bir seyir zevki sunmaktadır. Örneğin çok az görünmesine karşın sadece acılı, yaralı ve kanlı bir kardeşliğin özetini sadece suçlu bakışlarla veren Cansu Fırıncı küçücük rolüne imzasını atar, kalıcı bir etki yaratır. Bülent İnal’ı komedi de izlemenin doyulmaz hazzına Settar Tanrıöğen’in eşsiz oyunculuğu eklenince, Menderes Samancılar, Zuhal Olcay, Meral Çetinkaya ve birbirinden değerli genç oyuncu kadrosuyla dizi tam bir şölendir. 

Yazarın Diğer Yazıları

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

Galataperform, 20. yılında kayıp sahnelere saygı duruşunda bulundu

Naum Tiyatrosu olmadan kudurur musunuz? E kudurmuşlar bunlar yahu! Buraya çiçek gibi bir ‘Çiçek AVM’ ne güzel olur mesela! Olmaz mı? Olur olur! Çıtınız çıkmaz!