22 Ocak 2017

Derdin İncinmesin’in kendi ve öteki diyalektiği

Öyküler hem çok canlı, bugüne ait ve naif hem de çok kırılgan, nihilist ancak kendi nihilizmine de katlanamadığından arafta dünyayı seyreden karakterlerle ilerliyor

Mustafa Orman’ın tarifi incelikli ve derinlikli bir analizi şart koşan öykü kitabı ‘Derdin İncinmesin’ tüm öyküleri okumadan sadece ithaf sayfası için üzerinde uzun uzun konuşulmayı ve düşünmeyi hak ediyor. Yazar ‘Kitabı eline alıp hiçbir zaman okuyamayacak olan anneme’ ithafıyla ana dilinden uzaklaştırılan insanların aslında analarından da uzaklaştırıldığının ispatı olarak okunabilir. Mustafa Orman’ın bu giriş sayfası sistemin toplumu ayrıştırmasının çok daha ötesinde bireyi yalnızlaştırmasının ve yabancılaştırmasının en naif örneğidir belki de. Ve bu izolasyon öznenin ürettiği eserle kendisi arasına bile girmesine neden oluyorsa yabancılaşmanın katmanlarını irdelemenin zorluğu ve zorundalığı ortadır. Artık anayla oğul arasında birbirlerinin dilinden olmayan bir eser sadece bir öykü kitabı olarak değerlendirilebilir mi, yoksa sistemin dayattığı ve sonunda en istemeyenin bile elinde patladığı mesafelerin ispatı mıdır? “Kendi” ve “Öteki” diyalektiğinin en yakın, en ayrılmaz ve dokunulmaz ana-oğul ilişkisi içinde olağanlıkla gelişmesi ve bunun bilinen ancak susulan bir gerçek olması durumun ne kadar çarpıcı olmasına karşın artık şaşırtmadığını hatırlatarak acıtır.

Elbette en güzel cevabı veren yine annenin kendisi olmuştur; ‘Bunu hapse atmasınlar!’ Dil meselesinin acı dolu sonuçlarında ana ve oğul arasında açılan mesafe bir yana ‘kitap’ anne için bir tehdittir. Kitap yazanı hapse atarlar elbette ama nasıl ve nerede evladını savunacağını bilmeyen ‘dilsiz’ bir anne için içindekilerden çok cismi bile en baştan sorun olmuştur. Kaldı ki öykülere üzerinden yazarın en atomize kurum olan aile temsiline de inanmadığı özellikle ‘baba’ figürüne karşı sadece öfke, korku ve hatta nefret duyduğu söylenebilir. Öykülerdeki kadın ve özellikle annelerin koşulsuz sevgiyi, güvenli bölgeyi ve işlevsel yardım elini temsil ettiği sözden çok aksiyonları aracılığıyla anlatılıyor. ‘Baba’ akşamı, karanlığı, yasağı ve tehlikeyi çağrıştırırken anne aydınlığı, sıcağı, kahvaltıyı yani hep yeni, iyi ve temiz bir başlangıcı işaret ediyor. Dolayısıyla girişteki ithaf cümlesi tüm öykülerin önünde, sonunda ve içinde farklı tonlarda tekrar akla düşüyor. 

Bütün yapıyı oluşturan ithaf cümlesi ile örtüşen içerik, bireyselliğini kazanma iddiasındaki öykü kahramanlarının her birinde belki de bu yüzden suçluluk gibi hissediliyor. Emerson’un Nietzche’nin Denemeler’i için söylediği ‘Bu kelimeleri keserseniz kan akar; bu kelimeler damarlıdır ve canlıdır.’ saptaması Orman’ın öyküleri için de pek çok açıdan geçerlidir. Öyküler hem çok canlı, bugüne ait ve naif hem de çok kırılgan, nihilist ancak kendi nihilizmine de katlanamadığından arafta dünyayı seyreden karakterlerle ilerliyor. Okuyucuyu inandığı yüceliğe ikna etmeye çalışan, herhangi bir mücadeleye davet eden ya da suçlayan bir ton yerine bir başına dünyayla barışmak için bekleyen araf insanlarının ahlaki ve estetik feragatiyle büyülemeyi tercih ediyorlar. Üstelik acıyla mizahı harmanlayıp gönülsüz de olsa mutsuzlukta sabitleniyor derken son öyküsünde olduğu gibi tatlı sürprizleriyle gülümsetiyorlar. Kitabı ‘Satıyorum ‘Ana’sını’ adlı öyküyle bitirmesi ise tüm kendi söylediklerine, mevcudun yansıması olan öykülerine ve karakterlerine herkesten önce ve herkesten sert verilebilecek en estetik cevap gibi okunuyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

Galataperform, 20. yılında kayıp sahnelere saygı duruşunda bulundu

Naum Tiyatrosu olmadan kudurur musunuz? E kudurmuşlar bunlar yahu! Buraya çiçek gibi bir ‘Çiçek AVM’ ne güzel olur mesela! Olmaz mı? Olur olur! Çıtınız çıkmaz!