03 Haziran 2018

Kızıl gün batımında yeşil huzme

Aşık değilsen bile, aşka düşmek ya da aşk peşine düşmek için kamerayı eline alıp, sahilde yürüyen, koşan, birbiriyle sohbet eden insanları filme çekmek yeter aslında

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

Birlikte uçtuğumuz olmadı pek –bir Diyarbakır dönüşü kalmış aklımda şimdi, o kadar. Bir de uçarken birbirimize yazdığımız zamanlar.

Gün batımı ya da gün doğumunda, özellikle de istikamet batı yönünde ise, ufukta denizin kıyısında, bazen de bulutların altında,  güneşin bittiği ya da başladığı yerde çeperin hemen üzerinde beliriveren, şimdiye dek sadece efsanesini bildiğim, kendini hiç görmediğim, yeşil parlama, ışın huzmesini arar gözlerim geniş kızıllığın içinde. Jules Verne’in 1882’de yazdığı “Yeşil Huzme” (Le Rayon vert) romanını okuduğum günden beri. Verne’in o hınzır, okurunu tamamen teslim alan “...onu bir kere görenin kalbi artık hiç yanılmaz ve onu bir kere görme şansını yakalayan kendi kalbini bildiği gibi başkalarınınkini de bilir...” cümlesi sayesinde.

Verne’e sadakat sorunu olmayan için belki biraz duygusallık ticareti olarak duyabilecek o cümlenin tek kurbanı ben değilim. Yönetmen Eric Rohmer’in 1985’te aynı isimle filmleştirdiği “Yeşil Huzme”  mesela.  Altı bölümlük “Komediler ve Özdeyişler” serisinin beşincisi. Aşk kuşu Rohmer’in, Fransa’da Bask kıyısında Biarritz kumsallarında tek başına dolaştığı bir dönemde, kumlarda oynayıp, güneşlenen, denize giren, dalgalara atlayan genç kızları gördükçe heveslenip durduğu bir sırada aklında oluşturduğu bir film besbelli. Yeşil Huzme’nin açılış cümlesinde “Ahh! Şu vakit artık gelse de / Şu kalp aşka bir düşse!” diye iç geçirişiyle kanıtladığı gibi.

Yüksek tepelerin denize kavuştuğu, geniş kumsalların alıp başını uzandığı Bask kıyısı, kayalarına çarpan dalgalar, ara sıra hırçın, çoğunlukla sakin mavi sular, çoğu kez bulutların arkasına saklanan güneş ve sık sık yağarak mızıldayan gri gökyüzü Rohmer’in orada bir kere de olsa kamerada “yeşil huzme”yi yakalama hevesini kıramamış  o tarihte. O kumsallar, yalnız kalplerin bir yabancıya kapılıp gidivereceği mükemmel aşk sahneleri vaadettikçe. Aşık değilsen bile, aşka düşmek ya da aşk peşine düşmek için kamerayı eline alıp, sahilde, ayaklarına mavi denizin beyaz köpükleri dolanırken, yürüyen, koşan, birbiriyle sohbet eden, oynayan, şakalaşan, kendini kumlara, denize atan insanları filme çekmek yeter aslında. 

Ama Verne’in her sadık okuru, o, herkesin kalbini kendine ve başkalarına açan mucize “yeşil huzme”yi bizzat görmenin peşindedir hayat boyu. Rohmer’de Bask kumsallarında kamerasıyla yeşil huzmeyi beklemiş ve beklemiştir. Yeşil huzme görünmez tabii. Onun üzerine Kanarya adalarında bir kamera ekibine başvurur yönetmen. Onlar da mucizeyi yakalayamayınca mecburen filmi bir balıkçı köyü Saint-Jean-de-Luz ‘da Le Rayon vert ‘yeşil huzme’ isimli bir sahil dükkanında bitirir. Aşıklar sahilde gün batımını seyrederken laboratuvarda üretilmiş bir yeşil huzme belirir filmin son karesinde.


www.sebnemsenyener.com                    

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.