25 Eylül 2016

Güneşsiz yıl

İki yüzyıl önce 1815 yılının nisan ayında insanlık tarihinde bilinen en büyük yanardağ patlamasını yaşadı dünya

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

Denizlerin ortasında sakin huzurlu iki yüzyıldır o bulutlu zirve Tambora. Sumbawa adasının üzerinde. Etrafında dört dönüyor  Savu, Flores, Bali, Java, Timor, Banda ve Hint Okyanusu, tam 17bin adasıyla. Mavi göktaşı billur sularıyla sayısız deniz. Dört bir yana uzanan azur dizisi adalar, Endonezya, Jakarta, Singapore, Filipinler ve koskoca Avusturalya. Oralara hiç gitmedim. Gidenler gelenler bilir. Orası cennet doğasıyla dillere destan.

İki yüzyıl önce 1815 yılının nisan ayında insanlık tarihinde bilinen en büyük yanardağ patlamasını yaşadı dünya. Tambora, önce 5 nisan günü bir gümbürdedi, sarstı yeri göğü. Beş gün sonra, 10 Nisan'da görülmemiş bir cehennem kustu yeryüzüne. Gürültüsü 2000 km uzaktan duyuldu. Dev bacasından fışkıran lavlar etrafında 70kmlik alanda ne varsa yedi yuttu. Tepesinde 6 kilometre çapında 1250 metre derinliğinde bir krater oluştu. Lav adaları bütün o denizleri kapladı. Yüzer dev kor dağları adalarının kıyılarına bindirdi doğa gücüyle. Koca kayaları yumuşatıp eritti. Alevleriyle dağladı örttü yeryüzünü ve gökyüzünü. Volkan, İzlanda’daki 2011’de Katla yanardağının püskürttüğü külün 1000 katı kül püskürttü çevreye. 1000 km’lik alana aylarca kül yağdı. Yüzlerce milyon tonluk kül atmosfere kalın bir karanlıkla yayıldı. Bölge aylarca zifiri karanlık altında kaldı.

Bilimadamları tarihe “güneşsiz yıl” olarak geçen, patlamanın akabindeki yıl içinde yaşanan ve o dönemde sebebi anlaşılamayan pek çok felaketin sebebinin patlama olduğunu yeni yeni tespit ettiler.  Patlama anında dağ eteklerinde, çevre adalarda yaşayan binlerce insan, her türlü canlı lavların ve kayaların altında kaldı. Patlamayla oluşan dev kül bulutları dünyaya öyle yayıldı ki güneş ışığını kapattı. Dünya üzerinde soğuma üç yıl sürdü. Patlamadan bir yıl sonra 1816 Haziran ayında New York büyük bir kar fırtınası altında kaldı. Amerika’nın New England olarak bilinen kuzey doğu kıyısı o yıl temmuz ve ağustos aylarında don felaketi yaşadı. 1816  o nedenle New England diline “Binsekizyüzöldürücüdon” yılı olarak yerleşti. Bütün çiftliklerde hasat dondu. Yaz boyunca Londraya dolu yağdı.  Güneşsiz yaz dünya çapında tarımı çökertti, büyük bir kıtlık yarattı. Hastalık, açlık, sivil direniş, ekonomik çöküşle devam eden 1817 yılına Almanlar “dilenci yıl” adını verdi. 

Patlamadan iki ay sonra, 18 Haziran 1815 de Korsika doğumlu Fransız imparatoru Napolyon’un sonu da Belçika’da, Waterloo’da o karanlık güneşsiz yazla birlikte geldi.  Napolyon’un yenilgisinin akabinde Koalisyon orduları 7 temmuz da Paris’e girdi.

Bütün bunlar sanatta kimi kara kimi ak şahaserler getirdi. Ludwig van Beethoven cennet topraklarda “uzaktaki sevgiliye” şarkılar bestelerken, Franz Schubert muhteşem bir romantisizm ile 1816’da Prometheus’u üretti.

“Karanlık” şiirinde “Bir rüya gördüm, rüya değildi/parlak güneş sönmüştü, yıldızlar karanlıkta seyrediyordu koskoca evrende” diye anlattı o dönemi İngiliz şairi Lord Byron. Epik şiiri Prometheus’u yazdı ardından “Kaya, Akbaba ve Zincir...” diye giden. Yakın arkadaşı Percy Shelly ondan esinlenerek “Bağlarından Kurtulmuş Prometheus”u hazırladı: “Düşman! Hodri meydan! Sakin ve kararlıyım/Yap yapabildiğin baskıyı/Tanrı ya da insan farketmez berbattır diktatör…”

O karanlık yaz İsviçre’de geçirdikleri tatil sırasında kaldıkları gotik villada yağmur çamur yıldırım fırtına dolu gecelerden birinde mum ışığında Mary Shelly edebiyatın en korkunç yaratığı Frankstein’ı yazdı. “Bilesin! Korkum yok o nedenle güçlüyüm!” diye gürledi canavarı. Aynı gece birlikte vakit geçirmek için hazırladıkları öykü yarışmasında arkadaşları William Polidori üç yıl sonra yayınlanacak olan “Vampir” hikayesine başladı.

İngiltere’nin 19. yüzyıldaki en büyük ressamı olarak bilinen J.M. Turner’ın eserlerindeki tuhaf güneş ışığının da sebebini Tambora’daki patlama olarak nitelendiriyor bugün sanat dünyası. 

Ve yine Tambora patlamasından tam bir yıl sonra, 10 Nisan 1816’da İngiliz şairi Samuel Taylor Colleridge, Londra’da Piccadilly meydanındaki evinde yakın dostu Lord Byron’ı ziyaret etti. 1798’de bitirdiği ve o günden sonra kimseye göstermediği şiiri “Kubla Han”ı, Byron’a okudu:

“Zanadu’da Kubla Han /buyurdu, devletlü bir kubbe yapıla/ orada akar Alf, kutsal nehir/insana uçsuz bucaksızdır mağralar…” diye başlayan o şiirden Byron o kadar etkilendi ki, evine birkaç yüz metre uzakta Albemarle sokağı üzerinde bulunan John Murray yayıneviyle hemen temasa geçti. Colleridge iki gün sonra, 12 Nisan'da üç şiirinden oluşacak kitap için yayıneviyle bir anlaşma imzaladı. Kubla Han’la birlikte kitap 25 Mayıs'ta yayınlandı.

www.sebnemsenyener.com

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.