13 Ocak 2019

Duvar II

Birinci Dünya Savaşı’ndan başlayarak, Pink Floyd’un “Duvar”ındaki gibi durmadan başa dönen ve yıkılıp yıkılıp yeniden kurulan duvarlar dünyası bu

İngiliz rock grubu Pink Floyd’un 11. albümüydü. İlk kez 1977’de, çıktıkları tur sırasında hayranların stadyumları müzik için değil, bağırıp, çağırıp, çıldırmak için doldurduğunu anlayınca içine düştükleri popülizm ve para hırsından tiksinen grubun solisti, gitarist ve şarkı yazarı Roger Waters’ın bir öz eleştiri olarak düşündüğü rock operası.

Waters’ın grubun hayranlarıyla ilişkisini ve turun popüleritesinin yaptıkları müzikle hiç bir ilgisi olmadığını anladığında bu durumun kendi şahsiyeti üzerindeki etkisini Pink üzerinden dramatize ederek irdelediği hikâyenin müziği “Duvar.”

Hikâyesi grubun iki kurucusunun, Syd Barrett ve Roger Waters’ın hayatlarından ögelerle örülü. Savaşta kaybedilen bir baba; “Oğullarımızı Geri Getirin” koruma bahanesiyle oğlunu fazla kontrol altına alan bir anne; “Anne” despot ve saldırgan öğretmenler arasında; “Hayatımızın En Mutlu Günleri, “Pink’in içine kapanışıyla; “Duvarda Bir Tuğla Daha,” etrafına yalnızlık duvarı örüşü üzerine. Sonunda bir rock yıldızı olur; “İnce Buz,” şöhretin zirvesine oturur; “Boş Alanlar”, şiddet ve uyuşturucu ile duyguları körlenir; “Hallerimden Biri” ve sadakatsizlik “Genç Arzu,” evliliğini çökertir; “Beni Terk Etme Şimdi.” Etrafında kim varsa hepsini duvarının bir tuğlası olarak görür; “Duvarda Bir Tuğla Daha II, III” ve sonunda insanla her türlü teması koparıp kendini tümüyle yalnızlığa, daha çok da insanlığından yalnızlığa mahkum eder; “Elveda Mavi Gökyüzü” ve “Elveda Kahpe Dünya.” Albümün ikinci yüzünde, duvarın içinde depresyona gömülür; “Hey You” ve “Kimse Var mı Orada?” şarkısının sözlerinde dile getirdiği karanlık odur. Sahnede şarkı söyleyebilmesi için bu sefer doktorlar onun hislerini körleştiren ilaçlar vermeye başlarlar: “Hissiz Rahat!” şarkısında onu anlatır. Fakat ilacın etkisiyle sahnede hayal görmeye başlar ve kendisini faşist bir diktatör zanneder; “Şov Devam Etmeli.” Yeni-faşist hareketçi, kahverengi gömlek giyen hayranları arasında ; “Ette mi yoksa?” ile gösterisini sürdürür. Sonunda yaptığının ne kadar korkunç olduğunu anlar; “Kurtları Beklerken,” çevresine doladığı bu felaketi durdurmaya çalışır; “Dur!” Suçluluk duygusu onu kemirip bitirmek üzereyken kendini yargılar; “Mahkeme” ve içindeki yargıç ona “bu duvarı yıkmasını” emreder. Bu şekilde duvarının dışına çıkmak üzere bir yol bulur; “Duvarın Dışı.” Ve tekrar başa döner albüm, ilk şarkının ilk sözüne: “Girdik içeri”ye. Belki böyle acımasız bir özeleştiri olduğu için 1979’da piyasaya çıktığında 15 hafta boyunca en çok satanlar listesinde başı çekmişti Duvar.

Şu sıra Amerika’daki “Duvar” krizinden olmalı ara sıra çıkarıp dinliyorum o CD’yi.

Bugünkü habere göre, Beyaz Ev su faturasını ödeyememiş! Artık eskiden beri Osmanlı kafasıyla “Saray” diye söylenip duran, şu Amerikan Cumhurbaşkanı’nın ikametine bundan böyle hakkıyla “Beyaz Ev” diyebiliriz. Su faturasını ödeyemeyen Beyaz Ev!!! Su faturasını ödeyemediği gibi, yılbaşından beri 359 çalışanından sadece 156’sı işe gelmeye devam ediyor. Geri kalanlar maaşlarını alamadıkları için yol paralarını ödeyemiyor herhalde.

Sebep: Trump’ın Meksika sınırına inşa etmekte ısrar ettiği, 5.7 milyar tutarındaki duvar yıllık bütçeye dahil edilmediğinden. Bundan dolayı Trump bütçeyi imzalamadığı için Amerika da hükümet “kapalı!” Yılın bu zamanında Demokratlarla, Cumhuriyetçiler arasında hep çatışma sebebi olan bütçe krizi, bu yıl ilk kez 22 günle rekor kırdı. 800 bin memurun maaşı bu hafta da ödenmedi. NASA’nın Hubble Teleskopu görevli memur bulunamadığı için tamir edilemedi. Sadece sınır güvenliği değil Cumhurbaşkanını da korumakla görevli 6000 memur cuma günü işe yine maaşlarını alamamış olarak devam ettiler. Önümüzdeki hafta onlar da Beyaz Ev görevlileri gibi yarı yolda kaldıklarından işe gelemeyebilirler.

Osmanlı İmparatorluğu da son asrının son yarısını memurlarının maaşlarını ödeyemeden kapatmamış mıydı? Bir bakarsınız, Türkiye’deki boyutlarda bir beyin ve sermaye göçü için Amerikalılar on yedi yıl sabretmeyebilir.

Tesadüf değil. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasını savunan ve bunun için muhafazakarlara milyonlarca sterlin bağışlayan Brexitçilerin önemli bir kısmı da, “hedge” yani “çit” ya da bu mektup konusu içinde “duvar” olarak Türkçeleştirebileceğimiz fonların yöneticisi. “Çit Fon”lar gelecekteki döviz kuru riskine vadeli piyasalarla bir nevi koruma “duvarı” ören para şirketleri çünkü. Onlarda doğalarındaki bu duvarcılık nedeniyle Brexit’le Avrupa’ya duvar çekme peşinde.

Ve yine bugünkü gazetede, Hitler’in doğum yeri Avusturya-Macaristan’dan bir haber, dünyanın bu duvarlı manzarasını tamamlıyor: Habsburg Avusturyası’nı inceleyen tarihçilerin kısa bir süre önce ortaya çıkardığı, Birinci Dünya Savaşı’nda nüfusu kontrol altında tutabilmek için Viyana’da hükümetin kendi milletini aç bırakma politikası izlediğini belgeleyen dökümanlar hakkında. İnsan hayatına değer vermeyen politikacıların kendi etraflarına ördükleri duvarların tarihi üzerine. Savaşın ilk aylarında buğday arzındaki düşme nedeniyle ekmek kıtlığı yaşanan ülkede, buğday ve patates üretimi yarıya indiğinde Viyana hükümeti faturanın tümünü “açlık savaşı” izleyen düşmanlara çıkartmış. Ama bu politikanın esas olarak, hükümetin bilinçli uygulaması olduğunu vatandaşlarından saklamış. Viyana Adalet Sarayı’ndaki yangından kurtarılan 90 kutunun içinde yeni bulunan, o tarihe ait meclis tutanaklarına göre, savaştan etkilenen insanların çektiği açlığa çözüm bulma girişimlerini, dönemin Ticaret Bakanı Rudolf Schuster von Bonnott’un, açlığın insanları az yemeye alıştırması sebebiyle “faydalı” olduğu görüşüyle engellediğini kanıtlıyor bugün, o, ülkeyi yerle bir eden savaştan yarım asır sonra.  

Belli ki, en azından Birinci Dünya Savaşı’ndan başlayarak, Pink Floyd’un “Duvar”ındaki gibi durmadan başa dönen ve yıkılıp yıkılıp yeniden kurulan duvarlar dünyası bu. “Ette mi?” diye başlıyor şarkı tam burada yeniden başa döndüğü yerden.  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.