20 Mayıs 2018

“Bizim Ev”den...

Gelen geçeni “Radikal Kadın” sergisine çağırıyor Brooklyn müzesi

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

Güneş senin avlunda yavaş yavaş gülümsemeye başladığından beri dünya yine eskisi gibi. Dört bir yanda “benimki seninkinden beter” zalimler, hırsla sürdürüyor katliam yarışını.

Brooklyn’de “Bizim Ev”e giderken, yol üzerinde, Botanik bahçesinin bitişiğinde dev bayrakları dalgalandıra dalgalandıra gelen geçeni “Radikal Kadın” sergisine çağırıyor Brooklyn müzesi.

Bu müze sergilemişti 1987’de ilk kez, Courbet’nin yüz elli yıl önce yaptığı  “Dünyanın Kökeni”ni.  O günden beri radikal feminist sanat bakımından tarih sahibi Brooklyn müzesi.

Şimdi New York’ta ilk kez tam yüz yirmi üç Latin Amerikalı kadın sanatçı toplu halde bu sergide. Sergi 1960-1985 arasında Latin kadın sanatçıların, yine ilk kez vücutlarını da eserlerinde kullanarak  dile getirdiği feminizmin doğuş anına dair. Oy kullanma hakkını yeni edinmiş on beş Latin Amerika ülkesinden derlenen kadın sanatçının eserleri özgür ifade hakkını o ortamda kullanma çabası. Karmaşık, birikmiş, derin ve yoğun bir insanlık halinin kadınca ifadesi.

Sergi broşürü eserleri “çoğu, Amerikan müdahalelerinin de sebep olduğu, ağır siyasi ve sosyal baskı koşullunun ürünü” ifadesiyle tanımlıyor.

Serginin bir odasında, kuzey ve güney Amerika kıtası ülkelerinde kadınların oy hakkı tarihçesi var. Latin dünyasında kadınlar oy hakkına ülke ülke, 1930’lardan başlayarak 1950’lere dek tek tek kavuşmuş.  Amerika Birleşik Devletleri’nde kadınların ilk oy kullandığı tarih 1920. Ama siyahların –kadın erkek- oy hakkının ancak 1960’larda garantilenmesi, Amerikan demokrasisini bütün Latin Amerikan ülkelerin gerisine düşürüyor birdenbire tarihin gözünde. Serginin ilk girişinde ziyaretçileri karşılayan Perulu zenci sanatçı Victoria Santa Cruz “Bana sen zencisin diye bağırdılar” adlı şiir-dans gösterisinin siyah beyaz filmi, bugünün Amerikası’nda hâlâ “radikal” bir eser.

“Bizim Ev”in civarında siyah nüfusun çoğunlukta olduğu aynı “radikal” ortamı buluyorum.  Eskisi gibi bizim Ocean caddesi. Halbuki beyazlar oraya da el attı, ucuza alıp değiştiriyorlar diye anlatıyordu dostlar. 125 Ocean caddesi belki civardaki bütün apartmanlar arasında kıyafet değiştirmiş tek abide. Mahallenin geri kalan kısmı ise, aynı eskisi gibi. Civarda duyulan dil, Latin Amerikan İngilizcesi. Yani İspanyolca ile iyice karışmış, hatta ağırlıkla İspanyolca olan bu semtin dili.   Evin önünde, Prospect parkında senin tavsiyene uyup bir yürüyüş yapıyorum yine. Lincoln Heykeline, nilüferli göle doğru. Biz buraya ilk taşındığımızda 1980’lerde bu parka adım atamazdı rengi açık görünen her kimse. Şimdi her renk, her cins insan siyah Latin nüfus arasına karışmış, gayet güvende sıkıntısız. 1980’lerin kendi kaderine terkedilmiş anarşisi yerinde daha kendine güvenle seyrediyor fakirlik. Yine de Lincoln caddesindeki “süpermarket”te kasa, eskisi gibi kurşun geçirmez kafes arkasında.


www.sebnemsenyener.com                    

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.