24 Nisan 2016

Almancadaki "Gott"

Evrensel dilin sansürü yenen zaferini kutlayan kahkahalara katılıyorum...

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

 

Akşam yemeği aile sofrasındayız. En küçüğümüz yeni öğrendiği, onu keyifle güldüren kelimelerin bazılarının ayıp damgasıyla, özellikle de aile yemeğinde sansür lugatına yerleştirilmesinden şikayetçi.  Sansürlü kelimelerden aldığı hazla habire onları söylemek için fırsat kollamakla meşgul. Küfür, ne de olsa, küçük ya da büyük lisanslı insanın hakkı. Sanat otoritenin bağladığı dil. Hem çorbasını bitirmek derdinden sıyrılacak hem de bir yolunu bulup ona yasağı koyan büyükleri mahçup edecek. Ortalığı karıştırmak için yarattığı mükemmel formülü uygulamaya koyuyor. Yüzüne pek masum bir ifade yakıştırıp, yan gözüyle babasını markaja aldıktan sonra usul usul “o”yu “ö” gibi duyulacak kadar uzatarak soruyor: “Halacım,  Almanca’daki gott kelimesi ne demektir biliyor musun?” Ondan sonra cevabı beklemeden makaraları koyup bir süre pek keyifli kahkahalar atıyor.  Masadaki büyükler arasında önce derin bir şaşkınlık yaratmayı başarıyor. Kaşlar hafif kalkmaya başlarken neyse ki büyükanneler dayanamayıp kahkahayı koyuveriyorlar. Yumuşuyoruz. Genç taraf bayrakları indirip teslim olurken bir tek ben üzerime aniden düşen bu vazifeyi ciddiyetle cevaplıyorum: “ Allah demek!” Bir puan kazandım küçüğün gözünde. O zaman ben de diğerleriyle birlikte evrensel dilin sansürü yenen zaferini kutlayan kahkahalara katılıyorum.    

Madem konu ayıp, cinsellik, Allah ve muzurdan açıldı, ortaya gelen Amasya elmalarından yapılmış turtadan istifade. İyi ve kötü bilginin ağacı, New York’un sembolü “Büyük Elma”da sıra.

Adem’e olan aşkını, muhtemelen Amasya’nın kırmızı elmalarını görünce dayanamayıp ikram ederek ifade eden Havva yüzünden insanı cennetten kovduran o kütür kütür meyve. Kökü orta Asya’da. Gül ağacı ailesinde. Kırmızı cinsleri ise Anadolu’nun doğusundaki cennet topraklarda. 1453’de Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde, Aya Sofya’nın önünde dikili olduğu sanılan Roma İmparatoru Justinien’in dev heykelinin sağ eli üzerindeki büyük kırmızı küre, elma, o vakitte Türkler için dünya egemenliğinin sembolü olmuş.   

New York’un sembolü haline gelmesi ise 20. Yy başında caz yıllarına ait bir hikaye. New York’un Muhteşem Gatsby partileriyle çalkalandığı yıllarda büyük müzik kulüplerinde çalmayı mesleğin zirvesi olarak nitelendiren New Orleans’lı caz müzisyenleri şehre “büyük elma” lakabını o yıllarda yakıştırmışlar. New Yorklu, kulağı delik spor yazarı John Fitz Gerald, bu lakabı onlardan duyup, at yarışlarını izlerken haberlerinde kullanınca o gün bugündür New York, bütün dünyanın arzuladığı koskoca kıpkırmızı bir elma haline gelmiş. 70’li ekonomik bunalım yıllarında çökmüş şehri turizmle canlandıran reklam endüstrisi için caz dolu bir anahtar sözcük o. New York’lu herkese bir ısırık vaadiyle New York elmasını tişörtlere, araba plakalarına, cadde işaretlerine yerleştirmişler.

Türkçeye muhtemelen Oğuzca’daki “alımla” kelimesinden gelen elmayı Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasındaki meyve yapan hikaye ise bir kaç dil arasındaki dil sürçmesiyle oluşan bir yanlış anlaşmalar dizisi. 

Yunan mitolojisine Truva savaşlarına dolandırıyor bu hikayeyi. İlyada destanına Homer’e. Thetis ve Peleus’un düğününe davet edilmediği için bozulan, somurtanlar tanrıçası Eris’in işleri karıştıran komplosu altın elmaya. Eris, partiye “en güzele verilsin” diye tepeden altın bir elma atıp, davetliler arasındaki tanrıçalar, Juno, Venüs ve Minerva’yı birbirine düşürüp ortalığı karıştırır.  Elmanın kime verileceğini seçmek Truva’lı Paris’in üzerine kalır. Tanrıçalar Paris’i rüşvetle baştan çıkarırlar. Rüşvet yarışını Paris’e dünyanın en güzel kadını Helen’i vadeden Afrodit kazanır. Afrodit altın elmayı alır. Paris’i Yunanistan’a Helen’e götürür. Paris de Helen’i Truva’ya kaçırır. Bu yüzden çıkan savaş on yıl sürer. Elmanın adını hıyanete karıştırır.  

Yunanca elma ve bütün diğer meyveler için “melon” kelimesini kullandığında, Latince onu muhtemelen “malum” olarak duyar. Ama “malum” Latince’de bir de “kötü” anlamına gelmektedir. Latince iyi ile kötüyü “bonum e malum” diye bilir. Böylece elma, muhtemelen o ses benzerliği sebebiyle kötünün yanına düşer. Tek tanrılı dinler mitolojik hikayeleri yeniden anlattıklarında elma ile şeytanı birbirine karıştırır kulak.  Havva Adem’e aşkını elma ile ilan eder, ama o “malum” girer işin içine. Elmayı kötüye çıkarır Latince. Cennetten olur insan, sebebe yazılır günah bir elma tadına borçlanarak.

www.sebnemsenyener.com  

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.