28 Mayıs 2016

P24 ödülleri, Hasan Cemal'in yumuşak-sert salvoları

AB desteğiyle, P24 tarafından düzenlenen Araştırmacı Gazetecilik ödülü kamu yararını gözeten habercilik örneklerini ödüllendirmeyi amaçlıyordu

Osmanlı’ca fikr-i ta'kib denirdi ve Latin harfleriyle böyle yazılırdı…

Gazeteciliğin alfa’sı 5 N,1 K soru cevaplarının verilebildiği bir haber yazılması ise, beta’sı da bizce işte (haberin) peşini bırakmama-sona erdirme demek olan fikr-i ta'kib’tir.

Haber+yorum formatında yazmaya çalıştığımız, 2 Mayıs 2016 tarihli ve Kıraathane' doğdu, şamatasız ama gümbür-gümbür! başlıklı yazımızda P24 ve K24’ün birlikte oluşturdukları ve adı Kıraathane olan kültür-sanat etkinliklerinin ilki hakkında yazmıştık…

T24’te okumuşsunuzdur, 26 Mayıs 2016Çarşamba akşamı saat 17.00’de, yine Cezayir Restaurant’ın sivil etkinlikler salonlarında, yine P24’ün, yine manidar bir etkinliği vardı…

Hasan Cemal ağabeyimizin dediği gibi gazetecilik milletinin - siyasi-ekonomik baskılarının yoğun yaşandığı bu dönemde - basın-yayın bağımsızlıkların desteklemek ve geliştirmek amacıyla kurulmuş Punto 24 girişimi, seçtiği gazetecilere ödül veriyordu…

AB desteğiyle, P24 tarafından düzenlenen Araştırmacı Gazetecilik ödülü, Türkiye’de sosyal olguların derinlemesine anlaşılmasını sağlayan, toplumda etki yaratmada başarılı ve kamu yararını gözeten habercilik örneklerini ödüllendirmeyi amaçlıyordu, ikinci kez.

Geçen yıldan farkı, bu yıl bir de genç gazeteci diye özel bir kategoride de ödül veriliyordu.

Yerleşik basına olan güvenin kaybolduğu bir süreçte; özgür-bağımsız bir basının öz değer ve ölçülerini hatırlamasına hasret kaldık neredeyse… Bu misyonu hatırlamaya çalışan P24’ün kurucu üyeleri, başta Hasan Cemal ve T24’ün Yayın YönetmeniDoğan AkınYasemin ÇongarAndrew FinkelHazal ÖzvarışYavuz BaydarMurat Sabuncu’dan oluşuyor.

Alfa’dan bahsettik, beta’dan da, eh Frenklerin scoup, bizde ise atlatma haber dediğimiz gamma’ya geldi sıra herhalde gazeteciliğin…

Ala turca damağımız çoktandır kaçtığına göre biraz Frenkçe damak zevkini hatırlatalım…

Frenklerin pour la bone bouche dedikleri, sona bırakılan, lokmanın en doyurucu ve lezzetli olanınıdır… İşte biz de böyle yapmaya çalışıyoruz…

Prof. Arzu Kihtir'in başkanlığında Hasan CemalTuğrul EryılmazFikret İlkizCengiz Çandar'dan oluşan jüri, 1. ödülü,Cumhuriyet’te yayınlanan, hapisteki çocuk tutuklulara yapılan şiddeti anlatan Böyle Vahşet Görülmedi adlı haberinden dolayı Hilal Köse’ye verdi.

Ve gecenin kahramanları, soldan sağa, Burcu Karakaş, Arda Akın, Canan Coşkun ve Hilal Köse

2.ödülü ise, Hürriyet’te yayınlanan, Rıza Zarrab'ın ihraç edilen altınları sahte beyannameler ile 89 kez ithal edilmesini anlatan 89 Kere Maşallah adlı haberi için Arda Akın’a... 

Çiçeği burnunda, En İyi Araştırmacı Genç Gazetecilik Ödülü ise, jürinin anlattığına göre, zorlu bir çekişmeden sonra Burcu Karakaş ve Canan Coşkun’un olabildi…

Diplomasi muhabiri  Burcu Karakaş da En iyi Araştırmacı Gazetecilik Genç ödülü alan ikinci gazeteciydiBurcu Karakaş (Milliyet)’ın Şüpheli kadın ölümleri: Van'da neler oluyor? ve Canan Coşkun (Cumhuriyet)’un ise Skandal Kayıt haberiyle bu onura nail oldular…

İnsanları fizikken görmek yararlı oluyor; her iki hanım gazeteci de cengâverliği ve zarafeti birleştirebilmişender profiller olarak gördüm, kendilerinden çok konuşulacak, eminim.

Birinciye 4000, ikinciye 3000 ve Genç Gazetecilere ikiye paylaştırılan 3000 €, bin defa helâl hatta (mevcut şartları göz önünde bulundurursak) az daha yükseltilebilir diye düşündüm…

Ve işte geldik ‘pour la bone bouche’ yani ‘son yenen en lezzetli’ lokmaya

Eh söz P24’ten açılmışken, anladınız sanırım, Hasan Cemal’den söz etmemek olmaz…

 P24 yöneticisi, yorulmaz bir demokrasi gazeteciliği neferi, Andrew Finkel konuştu, Yavuz Baydar tercüme etti, az sonra Baydar konuştu, Finkel tercüme etti...Türkiye Basını’nın nesnellikte babası bile olsa, şaşmaz ombudsmanlarından sevgili Yavuz Baydar ve P24’ün vazgeçilmez emekçisi Andrew Finkel, kâh biri kâh diğeri İngilizce ve Türkçe nükteli konuşmalarıyla, açılışı yaptılar gazeteci milletine… Sonunda Baydar(yavaş konuşma ritmini imâ ederek) Şimdi beş dakikalık konuşmasını kırk beş dakikada yapacak olduğundan, size sabırlar dileyerek Hasan Cemal’i sahneye davet ediyorum diyordu…

Gazeteciliğin gamma’sı yani scoup / atlatma haberi ya da etkinliğin altın çivisi olabilecek, o yumuşak ses tonu ama kayadan betersert etkilisalvolarını bir müzik parçası gibi aşağıdan yukarıya, bir kreşendo çizerek patlatıyordu…

(…) 1945’te, Avrupa’dan dönen, Missouri askeri gemisinin New York'a dönüşüyle ilgili ilk atlatma haberini yapan Abe Rosenthal; bunun için üç gün limana gidip yatmıştı. Atlatma haber heyecanı böyle işte… Bunu duymayan gazeteci olamaz zaten. Rosenthal de sonraları New York Times’ın Genel Yayın Yönetmeni oldu. Bu millet, maceralarını anlatmayı sever, mesleğin tuzu biberidir. Abartmamak şartıyla anlatması da, dinlemesi de keyiflidir. 1969’da mesleğe başladım1974'te ilk atlatma haberimi yaptım; ‘demek ki beş yıl beklemiş atlatma haberini yapmak için’ diyor, Can Dündar kulağıma. Kıbrıs harekâtı ile ilgili İngiltere’ye Başbakan EcevitTürkiye’nin meramını anlatmaya gidecekti; bir tek kişi de Cumhuriyet’ten. Üç arkadaşın pasaport süreleri bitmişti; Yayın Yönetmenimiz Daltaban (böyleydi lakabım) sen gideceksin dedi, kalktık gittik. Toplantılar yapılıyor, hararetli konuşmalar, ser verilip sır verilmeyen bir ortam. Tek şansım, dışişleri bakanı Hasan Esat Işık’ın ailemden dolayı beni tanıması… Konuşmalardan yorgun-argındılar, bir ara yanına sokuldum ve Ne olacak bu işin sonu? diye nahifçe sordum; o da bezmiş miydi nedir, birden 24 saat mühlet verdik, giriyoruz dedi. İnanılmaz bir şeydi, Türkiye dâhi dünyada herkes son anda vazgeçileceğini sanıyordu. Uzatmadan Türkiye-dünyada sadece Cumhuriyet’te Türkiye 24 saat mühlet verdi, Kıbrıs’a giriyoruz (mealinde) manşetten verdi. Türkiye’ye döndüm, diğer ve bizim gazeteden herkes nereden çıkardın bu haberi havasında, yüzüme bakmıyorlar; başım eğik eve gittim, ağzımı bıçak açmıyor. Bir iki tek attıktan sonra sabahın beşinde telefon çaldı Daltaban, dediğin çıktı, Kıbrıs’a girdi asker, derhal gazeteye geldiyordu, bizim yayın yönetmeni…

Ve işte böylece benim ilk atlatma haberimi yapmıştım…

Bir genç gazeteci olarak ilk atlatma haber maceramı anlatırken, söylemek istediğim şu… Tasavvur edin, çok ama çok az kimsenin bildiği ve üstelik savaş gibi kritik bir konuda (yani neredeyse ‘devlet sırrı’) bir haberi ifşa ediyorum ama devlet sırrını yazmak /casusluktan dolayı dava filan açılmıyor. Bugün ise Can Dündar, teamüllere uymayan, başka gazetede de çıkmış bir haberi yayınladığından dolayı casusluktan yargılanıyor. Mesele bu diyordu…

Canan Coşkun, İsveç Konsolosu'nun elinden ödülü alırken...

Ödül alan Canan Coşkun ise hâkimlere çok uygun fiyata ev satıldığı haberini Hâkimlere ev kıyağı başlığıyla verdiği için, 23 yıl hapis istemiyle yargılandığını öğreniyorduk. Ucuz fiyattan ev satışı çıkar çatışması hatta çıkar çatışmasının Allahıdır diyordu Cemal... 

Cemal devam ediyordu yine…

Reza Zarrab davası New York’ta başladı. Birkaç gazete hâriç kimse yazmıyor. Türkiye’de basın, DiyarbakırSuruçSur ve Nusaybinbombalamaları sadece devlet bakışıyla veriliyor.

Yılların (gazeteci milletinin) milletbaşı’larından Hasan Cemal, sayısız konferans, programa katılmış ama heyecanlıydı; mesleğine olan bağlılığı, vicdanına sadakati böyle kılıyordu…

Böyle olunca da hâl, hani mum dibini aydınlatmaz misali, yazarı olduğu T24’ün adını bile unutuyor ama adalet terazisinin baş meleği Yavuz Baydar imdada yetişiyor (…) Tabii ki Cumhuriyet’in fedakârlıkları ve mücadelesi var, ancak Özgür Gündem, T24 ve daha nice az ama ne iyi ki var olan hakiki gazetecilik yapanlar var diyordu…

Yavuz Baydar'ın ''yavaş konuştuğu için izleyicilere 'size sabırlar dilerim' dediği'' Hasan Cemal, hakiki gazeteciliğin İNSAN olmaktan geçtiğine dair, sanki öz hayatı şahit. Anlattı, güldürdü ve düşündürdü.

Cemal konuşmasını "Şanslıyız, zira araştırmacılık ödülü verecek gazeteciler var. Bu akşam ödüllere hak kazanan genç meslektaşlarımız onur kaynağımızdır. Yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir ülkede düşünce özgürlüğü ve bağımsız bir medyadan bahsedilemez. Demokrasi mücadelesi devam edecek, zira Türkiye Basını sınıfta kaldı" diye bitiriyordu.

Not: Fotoğraflar Raffi A. Hermon tarafından çekilmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!