24 Nisan 2016

Nazlıaka'yı ihraç eden CHP, Avrupa Konseyi'nde bir sandalye kaybetmiş!

Anadolu’da El deliye hasret biz akıllıya deriz ya, CHP’nin durumu da öyle…

Fransa ve Almanya sınırını paylaşan Strasbourg şehrinin Fransa topraklarında bulunan Avrupa Konseyi’nin, 18-22 Nisan 2016 tarihleri arasında, Parlamenterler Asamblesi’nin bahar oturumu böylece bitti.

Strasbourg’un, yine Avrupa kurumları dışı, sivil hayat, sokak, halkın öz be öz bağrında, nabız tutup, az da olsa solumak amacıyla ayak sürtüyoruz biraz daha buralarda…

Zira size anlatacaklarım var; size aktarmasam, sizinle paylaşmasam hem çatlar hem de seve seve yaptığım görevde ihmâlim olmuş olur…

Bu arada, konsey binasından daha çıkmadan olanları önce anlatalım…

Avrupa Konseyi (AK), Parlamenterler Asamblesi Başkanı, Sayın Pedro Agramunt, bu göreve geldikten beri, her dönem oturumunun son günü, kendi kabinesinde, davet etmiş oldukları uzman-gazetecileri sade ama zevkli bir kokteyl eşliğinde bir görüşmeye çağırıyor... Bir haftalık özeti yaptıktan sonra, bizlerin kendisiyle şahsen görüşmemize, özel röportaj kadar olmasa da, ufak sorulara cevap vermeyi kabul ediyor…

Çevresindeki, gayrı resmi ama emin kaynaklardan öğrendiğime göre Davutoğlu ve kendisine eşlik edenlerin bıraktıkları izlenim hakkında soru sormamak gerek; zira haddinden fazla haber taştı dışarıya, kaldı ki konunun kendisi taşmayacak gibi değildi; zaten söylenilenler söylenilmiş, uyarılar yapılmış, daha çok ateşin üzerine benzin dökmek istemiyor denildi…

Konuyu bilmeyenler için söyleyelim…

Sadece buraya değil, her yurt dışına yapılan resmi ziyarette, Türkiye polisi, gidilmiş olan ülkenin polisi, bir de önce şaka zannettim ama baktım, ciddi-ciddi söylüyorlar Fransızların deyimiyle AKP milisleri eşlik ediyor Cumhurbaşkanı, Başbakan veya herhangi bir bakana…

 

Burası Strasbourg ve Konsey,
Ankara ve TBMM değil!

 

Buraya kadar, tamam…

Zira uluslararası teamüllere göre yabancı bir resmi konuk – tabii yazılmamış kurallar ama teamüllere göre – sınırlı sayıda, kendi özel koruma – danışma ekibini getirebilir.

Tamam da…

Artık fanila yani gömlek altı giyilecek çamaşır inceliğinde olan, zaten asker ve siyasilerin de böyle giyindikleri, özel kurşungeçirmez bezlerden yapılmış şemsiye ve siyah gözlüklerle arz -ı endam eden korumaları, New York’da, ondan önce Belçika’da, daha da önce Ekvador’da bazı tatsız hatıraların yaşanmasına vesile olmuşlardı…

Şimdi de Strasbourg’da sadece ve sadece asamble üyelerinin alınıp, yabancıların alınmadığı asamble salonuna danışman sıfatıyla bir ordunun girmesi, davetlilerin bölgesinde amigolar gibi Davutoğlu’nu alkışlamaları ve tezahüratlarda bulunması tam bir skandaldı

Ertesi günkü konuşmalarda böyle şey hayatımızda görmedik diye protesto edenleri mi, yoksa zavallı Pedro Agramunt’u gereken ikazı yapmayıp, içeri girenleri neden yaka paça dışarı çıkarmadınız diye sıkıştırıp terletenler mi istersiniz…

Avrupa Konseyi’ni, TBMM’nin her Salı günü yapılan grup toplantılarını zannetmişlerdi herhalde… Tüm bunlar gülünüp geçiliyordu ama Ekvador’da, aralarında bir milletvekilinin de bulunduğu halkın bu zat-ı muhteremler tarafından dövülmesi bugüne kadar konuşuluyor da

Türkiye Cumhuriyeti heyeti üyesi, Sayın Ertuğrul Kürkçü’nün, Sayın TC Başbakanı, Ahmet Davutoğlu’na (baş başa olduklarında  / Türkiye’de değil) 318 Avrupalı temsilcinin bulunduğu asamblede (yani asıl onların duyması için) sorusunu Türkçe sorduğu için, Davutoğlu’nun Kürkçü’ye neden Türkçe soruyu sormadığı cevabı tam espri konusu oldu…

Bu konuda yazmıştık...

İnsanlar birbirleriyle biraz kızışık tonda konuştukları zaman, ortamı yumuşatmak amacıyla İngilizce veya Fransızca neden Türkçe konuşmuyorsun diyor ve karşılıklı patlatıyorlar kahkahaları…

Anlayacağınız, Türkçe Avrupa Konseyi’nde, Avrupa kurumlarında her zaman suratların asılmasına değil, bazen de yüzlerde gülümsemelerin peydahlanmasına da vesile oluyor…

 

Dağlık Karabağ ile
Ermenistan - Türkiye'ye gelince…

 

Asamble’nin EPP/CD grubu ve İspanya’dan olan, Sayın Pedro Agramunt ama ve lâkin Dağlık Karabağ’ın, özellikle 1 Nisan gecesi Azerbaycan’ın ağır silahlarla ateşkesi fiilen bilhassa ihlâl etmesi sonucu alevlenen sorunu vesilesiyle Ermenistan-Azerbaycan-Türkiye hakkında ister istemez konuşacaktı ve konuştu da…

Agramunt özetle şöyle diyordu: ‘(…) Genelde Dağlık Karabağ sorunu donmuştur şeklinde bir intiba var; buna hemfikir değilim. Avrupa’da bu ve benzeri sorunlar asla donmuş değildir, hiç merak etmeyin, tersine alttan-alttan kaynamaktadır. Avrupa’ya üye olan tüm ülkelerin istikrar ve güvenliğinin altını kazımaya devam etmekteler, tersine. Dağlık Karabağ’ın cephe çizgisine olmuş olan son saldırı, bu sorunun çok hızla tam bir savaşa dönüşebileceğini bize gösteriyor. Açıkça söyleyeyim, bunu kabul edemeyiz. Parlamenterler olarak görevimiz, her iki tarafa da yardım etmeliyiz; bu (tatsız) oyunu sakinleştirmek ve güvenin tekrar sağlanabilmesi ve masaya oturulabilmesi için, gerekeni yapmaktır. Bu hafta, Ermenistan ve Azerbaycan heyet başkanlarıyla, ayrı-ayrı görüştüm; tansiyonu indirmeleri için ısrar ettim. Savaşan grupların pozisyonları kalın çizgilerle ayrışmalarına rağmen, çabalarımızdan vazgeçmemeliyiz. Diyalog bizlerin tek ama tek aracıdır. Her iki heyet başkanlarıyla, bundan böyle tekrar ve tekrar görüşmeye devam edeceğim ve umarım ki gelecek oturumumuz (Haziran sonu) süresince, genel tansiyonu iyice indirebilmek amacıyla müzakereler yapabiliriz…

Daha önce yazdığımız gibi, Parlamenterler Asamblesi bu oturumunda Karabağ Sorunu’nu irdelemek için özel bir oturum önerisinin hiçbir şeklini kabul etmedi, biliyorsunuz. Etmedi, zira Avrupa kurumları ritmine göre bu anlaşmazlık daha çok taze… Evet, yani daha çok adam ölsün, daha çok ocak sönsün, ancak o zaman mı uygun zaman gelmiş oluyor, demenizi duyar gibiyim ama bu böyle.  

18-22 Nisan tarihleri arasında vuku bulan bir müzakereler silsilesi için, henüz 1 Nisan’da patlamış bir olay, maalesef daha çok taze!

MİNSK Grubu’nun görev alanına müdahale etmemek; böylece en ufak bir sorun çıktığında, zaten sorunun çözülmesi için oluşturulmuş grubun ‘üzerinden atlanmış’ intibasını vermemek ve bunun bir alışkanlık olmaması için, böyle durumlarda hep sorunu çözmek amacıyla var olan gruba şans verilmek yani Asamble’nin ancak, en son silah olarak karışması isteniyor…

Göreceğiz…

 

Aylin Nazlıaka’nın ihracı,
CHP  aritmetiğini bozmuş...

 

Anadolu’da El deliye hasret biz akıllıya deriz ya, CHP’nin durumu da öyle…

Çocuk tecavüzleri, kadına şiddet, Kürtlere insanlık suçu, terör, İslami ülkelerle balayı ve bunun gibi nice hayati konu varken, CHP’nin hiç başkasının uğraşmasına neden olmadan, kendi kendine kriz yaratması, yok hangi mebusun odasından Atatürk resmini kaldırmış olduğu hafiyeliğiyle, Nazlıaka’yı partiden ihraç etmesiyle, meğer Strasbourg’a yollayacağı milletvekili sayısında, bir iskemle kaybetmiş… AKP’nin 10, CHP’nin 5, HDP’nin 2 ve MHP’nin de 1 milletvekili yollaması gerekirken, burası için sınırda olan CHP’nin milletvekili sayısı 1 azalınca, buraya CHP’nin 4 ve AKP’nin de 11 milletvekili yolladığı ortaya çıktı… Güler misin, ağlar mısın?

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!