21 Kasım 2014

Ermeni sporcularından korkar hale mi geldik?

Bazen ister ağla - ister gül misali olayların yaşandığı da oldu…

 

Evet, 70 milyonluk Türkiye ve petrol zengini Azerbaycan’ımızı, Erivan’daki uluslararası bir müsabakaya katılacak, alt tarafı bir avuç Ermeni sporcudan korkar hale kim getirdi?  Müsabakalardan bir kısmının, Dağlık Karabağ’da da tertiplenmesi endişesiyle (!); TC Milli Eğitim Bakanlığı’nın gizli genelgeyle, İstanbul’dan katılacak Ermeni sporcu temsilcilerine Ne olur, Karabağ’a gitmeyin mealinde ricada bulunması, koskoca bir fil veya fillerin, gün gelir – devran döner, cüssece ufacık bir farenin insafına kalabilmesini hatırlatıyor…

Meslektaşımız, Uygar Gültekin ve Miran Manukyan, hayli ilginç, özel bir habere imza atmışlar AGOS’ta, tebrik etmek gerek… http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=mebden-bir-garip-karabag-hassasiyeti&haberid=8642

Önce konuya Ermeni değil Fransız kalanlar için kısa bir açıklama verelim…

Ermenistan 1991’de bağımsızlığını kazanıp 3'ncü Cumhuriyet’ini (1.ci cumhuriyet 1918-21 arası, 2.ci cumhuriyet 1923’te kurulan Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti ve 3.cüsü de işbu cumhuriyet) kurduktan sonra, Sovyet, hele Stalin dönemlerinden miras kalan Diyaspora ile her anlamda kopukluk geleneğini kırmak için elinden geleni yaptı ve devam ediyor…

Bunlardan biri de, eski Ermeni tarihinden esinlenerek Ermeniler Arası Olimpiyat Oyunları diye tercüme edebileceğimiz Navasartyan Oyunları’ydı; bunu da gelenekselleştirdi.

Her dört yılda bir yapılan bu oyunlara, doğal olarak, Türkiye’den de, daha ilk günden beri katılım oldu. Dünya’nın değişik ülkelerinden, Ermeni Diyasporası’nı oluşturan ülkeler arasında, tabii ki Türkiye’nin (hem acı hem de tarihi nedenlerden dolayı) çok özel bir yeri oldu hep. Herkesin gözü sürekli Türkiye’den gelen (Ermeni) sporcuların üzerindeydi…

İstanbul / Türkiye’den gelen sporcuların - maçlarda rakip sporcuların anlamaması amacıyla - Türkçe konuşmaları, diğer ülkelerinden gelen Ermeni sporcuların bazen hiddetlenmesi ve taşkınlıkların yaşanmasına neden olmuşsa da, zamanla İstanbul /Türkiye’den gidenler ile diğer ülkelerden gelenler arasında ilişkiler düzeldi… Kısaca, anlamını daha sonra anlatacağım tam bir atacher confiture (*) olayı oldu

Tabii bu arada, bazen ister ağla -  ister gül misali olayların da yaşandığı oldu…

Yanılmıyorsam bir futbol karşılaşmasındaydı, İstanbul’dan gelen sporcularımızdan biri takım arkadaşına Türkçe arkana dikkat (topu) bana ver diye bağırınca, Arjantin’den gelen rakip takımın (Ermeni) oyuncusu, yine Türkçe arkanı boş ver önüne bak deyince kopmuştu millet gülmekten, maça ister istemez birkaç dakika ara verilmişti…

Bu yıllar önce, Rus Milli Futbol takımı ile oynayan Türk Milli Takım arasında cereyan eden bir olayı hatırlatmıştı. Türk Milli Takım’dan bir futbolcu, Rus Milli Takım’daki iri yapılı bir futbolcuya işaret ederek, arkadaşına Arkanda ayı var dikkat et deyince, galiba Mıkhitaryan veya adını şimdi yanılıyor olabilirim, anında Ayı babandır demişti ve aynen çatık kaşlı başlayan bir diyalog gülümseyişe dönüşmüştü…

Konumuza dönersek…

TC Milli Eğitim Bakanlığı, Ermenistan’da 2015’te düzenlenecek olan Navasartyan yani Hamahaygagan (Pan Armenian) Oyunlarıyla ilgili gizli genelge yayınladığını öğreniyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı, önce Dışişleri Bakanlığı’na görüş istemiş ve aldığı bilgi üzerine (…) Ermenistan’da düzenlenen her tür kültürel – spor amaçlı toplantılara katılma konusunda herhangi bir engel olmamakla birlikte, müsabakaların bu yıl, Azerbaycan sınırları dâhilinde olan (!) Yukarı Karabağ’da düzenleneceği öğrenilmiş ve dolayısıyla Yukarı Karabağ’daki illegal yönetim ile Türkiye arasında herhangi bir bağ olmadığından dolayıbu bölgede yapılacak müsabakalara gidilmemesini rica etmiştir.

Ermenistan’daki spor müsabakalarına katılacak Ermeni sporcuların temsilcileri, olayı bir taraftan şaşkınlıkla karşılarken, Ermenistan’a, başkent Erivan’a aslanlar gibi gideceklerini ve oradaki müsabakalara, şenliklere katılacaklarını; ama eğer sorun teşkil edecekse sporcu olarak gidemeyebileceklerini, kimsenin endişe duymasına gerek olmadığı mealinde, çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır.

Peki, UEFA’dan tutun, uluslararası spor kurumları yarın – öteki gün KKTC’de yapılan şu veya bu spor müsabakası için (…) Oradaki illegal (Türkiye’den başka hiçbir ülkenin yani BM’e üye olmayan anlamında) yönetimle alakamız yoktur; oradaki spor müsabakalarına katılamayız ve sizlerin de katılmasına müsaade etmeyiz, deyince, ne olacak?  

İstanbul / Türkiye’den giden Ermeni sporcular için, hiç ama hiçbir sorun olmayacağı gibi; durup dururken uluslararası siyaset-diplomasi gündemine girmeleri açısından hayli ilginç-sürpriz bir gelişme bu… Dağlık Karabağ’a sporcu olarak asıl katılmamaları, uluslararası alanda mağdur durumda olmaları hatta son derece manidar bir duruma yükselmiş oluyorlar…

Tek ama tek endişeleri, nüfus olarak 70 hatta 80 milyona varan, dünyada şu / bu konumda olma iddiasında olan bir Türkiye’nin ve petrol zenginliğiyle, sırası geldi mi, afra-tafrasından geçilmeyen Azerbaycan’ın alt tarafı bir avuç sporcu Ermeni’nin Karabağ’da maç yapacak olmalarından rahatsız (!) olabilecek kadar… nazik bir durumda olmaları…İstanbul / Türkiye Ermeni sporcuları, bir TC vatandaşı olarak, vatandaşı oldukları ülkenin, uluslararası arenada daha bir özgüven sahibi bir profil çizmelerini isterlerdi, o kadar!

Koca filleri - varlıklarıyla bile – bu kadar endişelendirseler de, Türkiye Ermenileri, son tahlilde (ne olursa olsun, bunca eziyete rağmen daha hâlâ vatandaşlık görevlerini artık rahatça söyleyebiliriz ‘herkesten fazla yerine getiriyorlarsa’ eğer) fareye benzeştikleri, aynı zamanda daha bir özgüveni tam bir ülkenin vatandaşı olma özlemini taşıdıkları için, üzgünler…

(*) Galatasaray Lisesi’nden olanlar bilir; okul öğrencilerinin, hele hazırlık ve ortaokulun ilk sıralarında olan öğrencilerin Fransızcaları için sadece Galatasaraylıların anlayabildikleri özel bir Fransızca derler. Fransa’ya ilk (işçi,  öğrenci, iltica ve diğer amaçlı) giden ama Galatasaray’lı olmayanların da buna benzer çok özel bir Fransızcaları var. Bunlardan biri Türkçe tatlıya bağlamak ifadesinin tercümesi olan attacher confiture (Okunuşu ataşe konfitür)’dür. Aslında reçel demek olan confiture adına tatlı yerine ve kemer bağlanması durumunda kullanılan bağlamak fiilinin tercümesi attacher ile oluşturulan bu ifade, artık en ciddi Fransız-Türkiyeli toplantılarında bile, bizzat Fransızlar tarafından espriyle kullanılır.

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!