22 Kasım 2014

Siz yine de bunu anneme söylemeyin

Çocuk Gününüz kutlu olsun demiyorum… Bu çöplerdekiler çocuk değil… Onlar sizin yok etmeye çalıştığınız günahlarınızın emanetçisi…

Bu yaz İstanbullular ve hatta çoğu Ankaralı için dayanılamayacak kadar uzun bir süre Ankarada kaldım. Ramazandı. Seçimler yaklaşıyordu. Ankara’da çocukluğumun bir bölümünü geçirdiğim, eskiden hip ve cool (çekici ve moda) şimdiyse güzel günlerinin son demini yaşayan, eskitilmiş  Ayrancı semtinde kaldım…. Apartmanımız başları Osmanlı Padişahlarına biat etmeyi beceremediği için vurulan şair isimleriyle anılan sokakların kesişimindeydi. Ankara nispeten boştu… Aileler ve çocuklar gitmiş, belki sadece çalışmak zorunda kalanlar ve Ramazanda tatil yapılmaz inadında olanlar kalmışlardı…

Kiralık eve yerleştiğimiz ilk hafta köşedeki iki market ve manavla ilk isim bazında dost oluvermiştik bile. Manavımızın pembe domateslerinin en iyisini, bakkalımızın Suriyeden kaçak getirdiği çay, tahin ve zahteri, ve benim sevdiğim peyniri eve servis yapması 10 yasındaki oğlumdan “Rootbeer yok ama yine de güzel burası” takdirini kazanmıştı.

Geceleri sahur beklerken balkona çıktığımda gün doğumundan beri ortada koşturan çocuklar artık bizim sokağın köşesindeki büyük çöp bidonlarının iyice içinde yaşıyorlardı. On beş on altı yaşlarında iki üç delikanlıdan oluşan ekiplerdi bunlar. Ben balkonda cayımı yudumlarken onlar adeta 40 derece sıcakta pişmiş çok kötü kokan çöplerin içinde değil de bisküvi reklamlarındaki buğday tarlalarındaymışcasına rahat hareket ediyorlardı. Uzun bir süre (benim için uzun, iki üç gece) bu çocukları izledim. Sabah vardiyasını, gece vardiyasını… topladıkları çöpleri dizlemelerini… Her iki vardiyayı da ziyaret eden ilk yirmilerinde bir de “abi” vardı… Vardiya bitmek üzereyken geliyor çocuklardan birşeyler alıp ortadan kayboluyordu. Bakkalın, manavın ve kendine berber dediğimde çok üzülünen “erkek saç experti” nin uzman görüşlerine danıştıktan sonra en siyah kıyafetimle vardiya bitmeden bu çocuklarla konuşmaya karar verdim. Mahallenin ortak fikri onların “Suriye mafyası” olduklarıydı. Konuştunuz mu hiç dediğimde, esnaf beni esefle kınadı.  O yüzden iş başa düştü.

Ve Ankaradaki son 20 gecemin çoğunu bu çocuklarla farklı semtlerde gün doğumuna dek çöp analiz ederek geçirdim. Kokuya çok duyarlı birisi olarak bunun zor bir tecrübe olduğunu itiraf etmem gerekiyor. Amacım önce sadece bu çocukların Suriyenin neresinden geldiklerini kim olduklarını anlamaktı…Ama benim bir zaafım var… Merak…Ve meğer çöpten öğrenilebilecek ne kadar değerli bilgiler varmış… Mesela Mamak, Yenimahalle, Pursaklar, Çukurcuma, Çayyolu ve daha pek çok semtin bu güne dek hiç bilmediğim hızla değişen demografik yapısını sadece çöplerden okumak mümkünmüş…

Ve elbette, mafia babası misali her çöplüğü yepyeni Toyota cipiyle (arabasıyla gurur duyuyordu) ziyaret eden Yusuf’u da unutmamalıyım. Yusuf şu anda nerede bilemiyorum çünkü Türkiyeden gitmek için para biriktiriyordu, ama Ankaradaki belediyelerin sürdürdüğü resmi çöp toplama sistemine parallel olarak süren çöp tarama işi çoğu kişinin “çingenler, suriyeliler, göçmenler işte” dediği çocuk ekibiyle devam ediyor. Evet onlar ciddi bir parallel yapılar….

Dünyanın hemen hemen her ülkesinden ihraç edilmiş Viagra benzeri güçlendirici haplar, (bir de her araştırmada Türkler için yabancı düşmanı diyorlar, valla bence tüm dünyadaki haplara kucak açan bir erkek nüfusumuz var, demek ki kadınlar bu yabancı düşmanı olanlar?) saç ekme ameliyatları sonrasında kullanılması gereken saç yıkama ilaçları, sürülmesi gereken merhemler, Çinden gelmiş ne olduğu meçhul onlarca farklı hap, ot, bandrolleri çıkartılmış içki şişeleri, poşetlerinden çıkartılmış dergiler, fotoğraflar, ve daha buraya yazamadığım ama gördüğümde aklımı durduran onlarca “atılmış”….  en beklenmedik mahalleler hakkında ne kadar ilginç bilgiler sunuyormuş… Kim bilebilirdi…

Bence o pis kokulu çöplerin yanından geçerken bir dahaki sefere biraz düşünün…Bir de hani hep halk, Müslüman, canımız, kardeşimiz falan diyorsunuz ya… O çöplerin içindeki çocuklar da halk… kötü koksalar da… Onları insan yerine koyup sadece yüzlerine bakmaya lütuf etseniz belki bir nebze hala insanlığınız olduğuna inanabilirdim… Ama gecelerce farklı semtlerde aynı tabloyu izledim… Teravih sonrası, sahur sonrası zengin sofralarından evlerine gelen erkekli kadınlı grupları… İçlerinden hiç birisi dönüp çöplerin içindeki çocuklara bak(a)madı… Orada olduklarını biliyorlardı, ama bir tek kişi gülümsemedi onlara… O nedenle ben gidip konuştuğumda ürkek bir kuş misaliydi yürekleri önce… Fakat inanın bana benimle aynı eğitimi, aynı zamanları yaşamış insanlarla konuşmaya çalışmaktan çok daha kolay oldu bu çocuklar tarafından kabul edilmem. Mesela ne onlar bana gavur dedi ne de ben onlara fakir fukara… tuhaf di mi…

Açık bilgi kaynağı (OSCINT) her zaman email, telefon konuşması, sosyal medya taraması ile olmuyor işte… Gerçi bunların yarısı özel hayat kapsamında olmalı ama o özel hayat kimdi neydi gibi kriterlere bağlı di mi?

Neyse…. Anneme çöp tarayan, ve oldukça başarılı bir recycling projesinin elemanları olan göçmen çocuklarla konuştuğumu söylemeyin lütfen yine de… Üzülmesini istemem… Ama aramızda kalacaksa eğer benim için bu tecrübe bir yıllık okumaya bedeldi. Meğer ne kadar ilginç sırlarınızı çöpe atıyormuşuz…Ben hala elimdeki verilere şaşkın şaşkın bakıyorum… Ve hangi yazıda nasıl anlatsam bu güzellikleri diyorum…Çöp toplarken tanıştığım süper tatlı bir başka ninja adı Elyas… Onun bir cümlesini aktarmak istiyorum size… “Gizlemek ve unutmak istedikleri tüm sırlarını çöpe atıyorlar , tıpkı bizleri attıkları gibi”

Çocuk gününüz kutlu olsun demiyorum… Bu çöplerdekiler çocuk değil… Onlar sizin  yok etmeye çalıştığınız günahlarınızın emanetçisi… Ve yok olmuyorlar… Şimdi gidin biraz daha saç ektirin… Bir ülser ilacı daha alın… Yılllardır migrenden şikayet eden karınızın açmadan çöpe attığı  ilaçlarına bakarken sizin hakkınızda ne kadar çok şey öğrenildiğini düşünün… Yalinayaklı ve yırtık plastik ayakkabılı insanların çoğunluk olduğu bir dünyada bir daha demokrasi derken dilinizi ısırın bir de… Elbette… her cümlemin sonuna, lütfen bir lütfen koyuverin…

Başınızı öbür tarafa çevirerek yok saydıklarınız, çöpe atarak yok edeceğinizi sandıklarınızı saklıyorlar... Kaderin cilvesi dedikleri bu olsa gerek?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eyyy sevgili eskimeyen aşklar için HDP vardır!

Ayrıldıkları sevgililerini arayıp ikna eden AKP’li sayısına bakmamız icap edebilir mi?

İdeolojik halay çekelim mi? HDP'ye oy vermeniz için 6 neden

Beyaz Türkler, Demirtaş’a Cumhurbaşkanlığı için oy verdiler, ve şimdi de daha büyük rakamlarda HDP'ye oy verecekler

Menderes Sendromu ya da thanatophobia

Çocuklarımız kefenle dolaşmanın cesaret göstergesi olmadığı bir dünyayı hak etmiyor mu?