10 Mayıs 2017

Huzur bunun neresinde Allah aşkına?

Kemal Gün oğlunun cesedini istiyor, başında dua okuyacağı bir mezar istiyor, çok mu?

Yazı bitti.

Yazıya başlık düşünüyorum.

Vicdansızlığın dik âlâsı!

Duygusuzluğun daniskası!

Güzel günler görebilecek miyiz?

Olmuyor, yetmiyor. Acıyı tarife, hüznü gidermeye, karanlığı boğmaya, kötümserliği kovalamaya yetmiyor.

Kemal Gün. İki evladı ölmüş/ öldürülmüş bir baba, oğlunun cesedini gömmek istiyor o kadar. Oğlunun mezarının yeri belli olsun istiyor hepsi bu. 75 gün önce Dersim Seyit Rıza Meydanı’nda açlık grevine başladı. Süresiz açlık grevine. İstanbul’dan ziyaretine gelenler var. Barış Akademisyenleri bir günlük açlık greviyle destek olmaya çalışıyor. Kemal Gün’ün tek isteği/ talebi/ ricası oğlunun cesedinin teslim edilmesi. Bu da en doğal hakkı değil mi?

Adettendir, ölüler yıkanır, kefenlenir, toprağa gömülür. Dini vazifedir, gelenektir, haktır bu. Duası okunmayan ölünün ruhu huzur bulur mu? Geride kalanlara haklarını helal etmek düşer. Eğer sözde değil özde müslümansanız ölünün günahı da sevabı da Allah ile onun arasındadır, kula yargılamak yakışmaz, kula infaz etmek düşmez.

Gel gör ki, pratik ile teorik başka türlü tezahür eder bu topraklarda ezelden beri.

Deniz Gezmiş’ten Berkin Elvan’a birçok isim kazındı hafızamıza. İsimleriyle yaşatmaya çalıştık onları, biz arkada kalanlar… İsimleri haykırarak yas tuttuk. Sıla Abalay tesadüfen öldürüldü, Silopi’de Muhammed ve Furkan polis panzeriyle kazara ezildi.

Gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar gözaltına alındı, tutuklandı, kimisi terörist oldu devletin gözünde, kimisi kıl payı kurtuldu o meşum yaftadan. İdam cezasının getirilmesine ne hacet! Yargısız infazlarla gereği düşünülmüyor mu zaten?

Kurunun yanında yaş da yanacak anlayışı ayyuka çıktı. Muhalif sesleri düşman belleme kolaycılığına kaçıldıkça, her hukuksuzluğu kılıfına uydurmak âdet haline geldi. Eskiden önce aba altından sopa gösterilirdi, artık şaibelerle dolu ölümlerle karşı karşıyayız. İçimizden birileri gözaltına alınıyor, içimizden birileri tutuklanıyor, içimizden birileri işinden ihraç ediliyor, içimizden birileri hemencecik terörist ilan ediliyor, içimizden birileri sokak ortasında, baba ocağında, işyerinde güpegündüz ya da gecenin bir vakti, sorgusuz sualsiz imha ediliyor, pardon öldürülüyor.

Biz arkada kalanlar, usanmadan yas tutanlar, yılmadan dik duranlar, sözünü budaktan sakınmayanlar, eğriye eğri doğruya doğru diyenler şaşırmaya devam ediyoruz hâlâ. Siz şaşırmıyor musunuz? Siz bu işte bir tuhaflık var demiyor musunuz hiç? Siz kendi ölülerinize mi ağlıyorsunuz sadece? Niçin mi mutlu değiliz? Niçin mi sizler gibi huzurlu değiliz? Niçin mi normal bulamıyoruz olan biteni? Tek tek saymaya gerek var mı? Her şey gün gibi ortada. Eksiği var, fazlası yok.

Kör değil hiç kimse. Daha fenası söz konusu. Herkes her şeyi görüyor, herkes her şeyin bal gibi farkında. Fakat umursamak ya da umursamamak, ses vermek ya da göz yummak, oluruna bırakmak ya da bir şeyleri değiştirmeye çalışmak, kötümser ya da iyimser olmak… Hayat ya/ ya da meselesi hepsi bu.

Kemal Gün oğlunun cesedini istiyor, başında dua okuyacağı bir mezar istiyor, çok mu? Nuriye Gülmen ve Semiz Özakça açlık grevinde can verirse bunun vebalini nasıl taşıyacaksınız? Mimar Sinan’ın 1582’de yaptığı Cibali Ayakapı Hamamı 3 milyon Euro’ya satışa çıkarılmış. Tarihimize sahip çıkalım diyenler nerede? Cumhuriyet gazetesinden Canan Coşkun ‘Soğandan da Mit çıktı’ adlı haberinden dolayı 10 ay hapis cezasına mahkûm edilmiş. Buyur buradan yak! Kerem Sevinç Diyarbakır’da gözaltına alındı, sebebi bilinmiyor. Günün özeti bu.

Yarın olacak. Daha fazla hiçbir şey şaşırtamaz bizi derken havsalamızı zorlayan haberlerle karşılaşacağız. Orada yanılma payı yok.

Huzur bunun neresinde Allah aşkına?

@NarDogu

Yazarın Diğer Yazıları

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

Kamu spotu: LGBTİ+ hakları insan haklarıdır!

"Büyük Aileye" zarar verenler LGBTİ+'lar mı? Ailelere zarar verenler 'küçük çocuğun rızası vardı, bir kereden bir şey olmaz, üvey evlatla nikah olur, çocukken alıp kendilerine uygun eş yapılır vs.' diyenlerdir"

Barış siyaseti, kadınların huzuru ve üvey olmak

Muhalifleri tek tek cezalandırmak, her seçim sonrası şiddette el arttırmak, hak ihlallerini norm haline getirmek suretiyle düşman hukuku uygulayan iktidarın gelecek planlarında telafisi gittikçe zorlaşan bir yıkım stratejisi, tektipleşerek birbirine yabancılaşmış itaatkâr bir halk tahayyülü, bir dahaki seçimde yenilme ihtimaline karşı giderayak cebini iyice doldurma gayreti var