28 Ekim 2014

Çalışmama hakkımız mahfuz mu?

Sınıf bilinci kazanmamış işçi, emeğinin karşılığını aldığını düşünmez de kendisine bağış yaptığını sandığı işverenine şükran duyar

Yeni dünya düzeni tüm haksızlıkları, eşitsizlikleri ve kötülükleri normalleştirme anafikri üzerinde kurulmuştur. Nerede, nasıl, hangi şartlar altında çalışacağına dair söz hakkı kısıtlı veya hiç bulunmayan çalışanların kendilerini çalışmaya mecbur hissetmelerinin pek çok nedeni vardır; gizlice onay verdiğimiz toplumsal sözleşme, karşılanmayı bekleyen temel ihtiyaçlar kadar aidiyet ihtiyacı, sosyal çevreye katılma isteği, terfi veya zamdan kaynaklanan kısa süreli başarı hissi gibi. Çalışmanın sağladığı bireysel tatmin kapitalizmin çarkını döndürür, işe yarama duygusu sömürülen özneyi kandırır. Üretilen nesneler bolluğunda tüketimin sınırsızlığı, satın almanın  kısıtlılığı, öte yandan arzunun sonsuz kere kılık değiştirmesi çalışana hem üretici hem tüketici olarak sürekli yer değiştirdiği bir kimlik verir. Yaşamın tek gayesi çalışmak, çalışmak, çalışmaktır pek çoğumuz için.  Peki, Kathi Weeks bu konuda ne diyor? Çalışma karşıtı söylemler, Weber'in dini inançlar ile kapitalist düzenin tarihsel gelişimi arasındaki ilişkiyi gösteren savını tanıtlıyor mu, yadsıyor mu? Feminist argümanlar çalışma sorunlarıyla ilişkili hangi önerilerde bulunuyor? Çalışmama hakkımız var mı? Ya da böyle bir hakkı elde etmemiz nasıl mümkün olur?

Protestanlık insanların öz- disiplinli, üretken olmaları gerektiğini salık vererek " dünyasal işleri organize etme"nin yöntemlerinin geliştirilmesinde başı çekti bugüne dek. Bu püriten etik insanoğluna dünyanın daha işlevsel nasıl kullanılacağına dair gayrî insani, eşitliksiz bir düzen kurmayı öğretti;  özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da kapitalizmle birlikte gelişen çalışma etiğinin temel amaçlarını belirledi. Neden çalıştığını sorgulamayan, daha fazlası için çalışmak mecburiyetinde hisseden bireyler yarattı. Daha fazlasını kazanmak adına çok daha fazlasını vermek zorunda kalan bireyler. Çalışmak zorunda olduğumuzu hissettiğimiz için çalıştığımızı söylüyor Kathi Weeks ve çalışmaya istekli olduğumuz için çalıştığımızı öne sürüyor. Bu  'istek' in altında yatan nedenlerin ne kadarı bize ait ne kadarı başka söylemlerden temellük edilmiş tek tek anlatıyor.  Çalışma karşıtı bir sav geliştirmekten ziyade adil çalışma koşullarını araştırmanın peşine düşmüş Kathi Weeks. Çalışma etiğine karşı çıkarken hedefin daha az çalışmak mı daha iyi koşullarda çalışmak mı sorusuna cevap aramanın altını çiziyor. Hem daha az çalışmanın hem de daha iyi koşullarda çalışmanın mümkün olduğunu söyleyen Muirhead'e kulak vermemizi öneriyor.

Çalışma alanları özgür olmadığımız yerler aslında. Çalışma şartlarının kamulaştırılması, radikal bir biçimde yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Daha fazla söz sahibi olmak, çalışma saatleri ve koşullarımızı bizim belirleyeceğimiz bir düzenin oluşturulmasına ilişkin neler yapılabileceğini nesnel bir bakış açısıyla, gerçekçi söylemlerle dile getiriyor Çalışma Sorunu adlı yapıtında. Emek hiyerarşisinin bir ucunda " aşırı değer biçilen çalışma" öteki ucunda ise " değersizleştirilen çalışma" bulunduğunu ve çalışanın çalışmaya istekliliğinin de onun çalışma kapasitesinin bir göstergesi olduğunu söylüyor yazar. Toplumsal cinsiyet bağlamında kadınların çalışma yaşamlarındaki rolünü ve konumunu feminist kuramlar çerçevesinde inceleyen yazar,  pembe yakalı ücretli emeğin, örneğin bakım ve seks işçiliğinin de çalışma etiğini sorguluyor. Dalla Costa ve James gibi yazarlar ailenin toplumsal bir üretim alanı olduğunu ileri sürerek kadınların ev içi çalışmaları için ücret talep etmeleri gerektiğini söylüyorlar. Her iki yazar da çalışmayı yüceltmeyen, kutsamayan argümanlara sahip. Ev içi emeği 'çalışma' olarak adlandırmak onu yükseltmek anlamına gelmiyor, ' onu reddetmeye yönelik ilk adım' olarak tavsiye ediliyor. 

Çalışma hem bireyselleşme hem topluma katılma hem maddi bağımsızlık kazanma hem tüketiciye dönüşme gibi pek çok kısır döngüye sokuyor herkesi. Çalışma alanlarının hiyerarşik ilişkisi bireyi gönüllü olarak komuta ve kontrol zincirine dâhil ediyor. Uzmanlaşma demek bireyin ötekine emir verme hakkını kendisinde görmesi demek bir anlamda. "Kariyer yapmak" ifadesiyle tanımlanan ve bireysel niteliklerin geliştirilmesiyle beraber statü kazanma olarak özetleyebileceğimiz bu süreç, püriten bir çağrıyla bir ödev gibi gösterilen çalışma sürecine insanları daha bağımlı hale getiriyor aslında. Bağımlılık zorunluluğa dönüşüyor, çalışmayan kişi ayıplanıp dışlanıyor. Çalışma denilen köleliğe bu şekilde saygınlık kazandırılıyor. Peki, Marksizm çalışma koşullarını nasıl düzenlemeyi öneriyor? " Çalışma gününün kısaltılması temel önkoşuldur" diyen Marx ile kapitalizmin tek çaresinin daha çok çalışma değil, daha iyi çalışma olduğunu söyleyen Fromm arasındaki fikirsel benzerlikler ve zıt düştükleri noktalar neler? Baudrillard'in ileri sürdüğü gibi sistemin kendini durmadan rasyonelleştirdiği bir dünyada iktidarı ve muhalefetin aynı anda sanallaşmasına yol açan bireyselleştirilmiş çalışma ve toplumsal rekabet düzeni içerisinde emeğin değerini nasıl tayin edeceğiz, eşit tüketim kadar eşit üretim hakkı için neler yapılabilir ve ayrıca çalışma reddedilebilir mi sorularını cevaplıyor aslında Kathi Weeks. Jean Marie Vincent'ın dediği gibi " Sorun basitçe üretimin özgürleştirilmesi değildir, onu tüm toplumsal faaliyetlerin ve bireysel eylemin ağırlık merkezi olarak ele almayı bırakarak insanlığın da bizatihi üretimden özgürleştirilmesidir"

Sınıf bilinci kazanmamış işçi, emeğinin karşılığını aldığını düşünmez de kendisine bağış yaptığını sandığı işverenine şükran duyar. Emeğinin sömürüldüğünden habersiz, el pençe divan durur işverenin karşısında. Çalışmak onun yüksek refah düzeyine sahip bir hayatı sürdürmek için değil, sadece ve sadece kendisinin ve ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılamak için zaruridir. Peki, çalışmayı reddetme düzeyinde bilinçlenen bir işçi için işyaşamından radikal bir kopuş işverenine kuru bir veda mıdır? Otonomist düşünce için ret hem çalışmanın kapitalist örgütlenmesine karşı bir mücadele hem bir kendine değer biçme sürecidir Negri'ye göre ve kişiye " icat gücü" verir. " Çalışma ve otoritenin reddi ya da gönüllü köleliğin gerçekten reddi, özgürleştirici politikanın başlangıcıdır" der Hardt ve Negri. Modernleşme ve Hümanist Marksizmin tersine, Negri çalışmanın reddinde sadece sömürü ve yabancılaşmaya karşı çıkmanın değil aynı zamanda  bir özgürlük ölçüsünün de bulunduğunu söyler. Kathi Weeks, bu durumda Virnon'nun bakış açısına  dikkat çekiyor:   "Çalışmanın reddi gizil zenginliğimizi, bir olasılıklar bolluğunu temel alır" 

Üretken olmak kapitalizmin bize ezberletmeye çalıştığı ahlaki bir erdem hatta zorunluluktur. İnsanlığımızın, modernliğimizin göstergesi sayılan çalışma bizi kendimizden uzaklaştıran, sanal tatmin sağlayan ancak köleliğimizi muştulayan bir tür bağlılıktır. Gönüllü olduğumuz yanılgısıyla durmadan ifa ettiğimiz bir görev alanıdır çalışmak. Paul Lafargue tembelliğin faziletlerini sıraladığı o ünlü eseri Tembellik Hakkı'nda "Fabrikada on saat çalışmak için kapitalistlere yapışmak proleterlerin kafasına sokulmuştur" der. Ona göre çalışma dayatılmamalı, yasaklanmalıdır. Bu, özgürleştirici politikaların başlangıcı, kişinin kendini yeniden inşası, özgün yaratıcılığa geçiştir.


KATHI WEEKS

Çalışma Sorunu

(Feminizm, Marksizm, Çalışma Karşıtı Politika ve Çalışma Sonrası Tahayyüller)

Ayrıntı Yayınları, 336 s.
       
@ pinardogu

Yazarın Diğer Yazıları

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

Kamu spotu: LGBTİ+ hakları insan haklarıdır!

"Büyük Aileye" zarar verenler LGBTİ+'lar mı? Ailelere zarar verenler 'küçük çocuğun rızası vardı, bir kereden bir şey olmaz, üvey evlatla nikah olur, çocukken alıp kendilerine uygun eş yapılır vs.' diyenlerdir"

Barış siyaseti, kadınların huzuru ve üvey olmak

Muhalifleri tek tek cezalandırmak, her seçim sonrası şiddette el arttırmak, hak ihlallerini norm haline getirmek suretiyle düşman hukuku uygulayan iktidarın gelecek planlarında telafisi gittikçe zorlaşan bir yıkım stratejisi, tektipleşerek birbirine yabancılaşmış itaatkâr bir halk tahayyülü, bir dahaki seçimde yenilme ihtimaline karşı giderayak cebini iyice doldurma gayreti var