16 Şubat 2013

Bay Kolpert kim?

Leibniz \'Bir şeyler olması gerekirken neden hiçbir şey yok?\' diye sorar. İnsanın en büyük kederlerinden biridir bu. Beklemek ve belirsizlikle boğuşmak...

 

Leibniz “Bir şeyler olması gerekirken neden hiçbir şey yok? “ diye sorar. İnsanın en büyük kederlerinden biridir bu. Beklemek ve belirsizlikle boğuşmak. Ya da şöyle düşünebiliriz, ertelemek yani endişeyi ötelemek.  Çünkü korku ve kuşku çağındayız. Hegel’e göre herşey tragedya.

Gündelik bunalımlarımızı hafifletmenin en basit ve yaygın yolu canımızın sıkılması. Öyle ki can sıkıntısı hem kurtarıcımız hem duygu yitimimiz; hem tutunabileceğimiz bir ip hem boşluktaki sarkacımız. Öyle ki can sıkıntısıilişkileri ve bireyi biçimlendirmekle kalmayıp öldürme içgüdüsünü harekete geçirebiliyor. Can sıkıntısı dalga dalga birinden ötekine sirayet ederek vahşete yol açabiliyor. Nefret cinayetleri yerine can sıkıntısı cinayetleri işleniyor artık.

Hayatın tekdüzeliğinden, insanların aynalaşmasından, teknolojinin yaşamı tanzim etmesinden bunalanbir çift yaşamlarına renk katmak için birini öldürmek ister. Kimdir bu kurban? Bay Kolpert. Neden onu öldürmek isterler? Hiçbir sebebi yoktur. Peki Bay Kolpert’i öldürmüşler midir? Belli değildir.  Onlardan şüphelenip gerçeği ortaya çıkarmak için uğraş veren bir başka çiftle birlikte geçirdikleri yılbaşı gecesinin anlatıldığı Bay Kolpert adlı oyunda  kaos / kosmos;  ölme/ öldürme ikilemleri üzerinden insanın en kadim hikayesi yeniden kurgulanıyor. Niçin öldürüyoruz birbirimizi? Nedeni gayet sarih. Yok yere, sebepsiz yere.

Bay Kolpert’in yazarı David Gieselmann aslında Alfred Hitchcock’un İp ( Rope)  filminden esinlenmiş. Eraslan Sağlam’ın sahneye koyduğu oyunun prömiyeri Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nda geçen hafta yapıldı.

Oyunun başlamasından on dakika evvel  Sarah ve Ralf’ın sahneye gelip yürüyen merdivende birlikte spor yaptıkları yaklaşık yirmi dakikalık süreçte rehavet çöktü üzerime, bu kısmı gereksiz ve uzun buldum. Fakat tek perdelik oyunda tempo arttıkça, oyuncuların performansları yükseldikçe dikkatimi topladım. Edith karakterine hayat veren Müge Koçak’ın performansı dikkatimi daha fazla çekti.  Özge O’neill de gayet başarılıydı.

Dekordaki objelerincinselliği vurgulaması , yabancılaşan bireyin nesneleri fetişleştirmesini vurgulaması açısından çok manidar. Sahne tasarımını yapan Cihan Aşar , Sarah ve Ralf karakterlerinin tüketim alışkanlıklarını yansıtması bakımından titizlikle düşünülmüş bir salon tasarlamış. Ancak sahnenin küçüklüğü oyuncuların hareket alanını kısıtlamış. Sibel Arslan Yeşilay Berlin Deutsches Theater’da sahnelenen oyunlarda görev almış bir dramaturg. Bay Kolpert’in Almancadan çevirisi ona ait.

Metnin temel meselesi birini öldürmenin sandığımız kadar kötü olmayabileceği fikrine dayanıyor. İnsanın kutsiyetini yitirdiği bir dünyada öldürmenin sıradanlaşmasını, kötülüğün aklileştirilmesini, konformizmin tehlikelerini sorgulayan David Gieselmann uçlarda dolaşmaktan, zihinleri zorlamaktan kaçınmayan bir yazar. Oyunun omurgası da onun sarsıcı yaklaşımına uygun.

Herşeyin tekdüzeliğe hapsolduğu bir dünyada öldürmek değişik bir fikir olarak addedilip önem kazanıyor. Birini öldürmek için sebebe gerek var mı? Ya da şöyle sormak lazım. Birini öldürmemek için ne engelimiz olabilir? Oyun hiçbir şekilde ölümü, öldürmeyi kutsallaştırmıyor. İnsanoğlunun kendine ve başkasına bakışında geçtiği dönemeçleri, vicdanının yaşamındaki yerinin ve ağırlığının neden azaldığını, ön kabullerinin kolaylıkla nasıl değiştiğini, mazerete bile ihtiyaç duymaksızın kötülüğü nasıl meşrulaştırdığını yeniden sorgulamamızı sağlıyor.

Peki Bay Kolpert kimdir? Üçüncü sayfa haberlerinde adı geçen, kısa sürede varlığını unuttuğumuz kişi.  Hayatı nasıl ani  bir noktayla sona ermişse ismi de öyle yazılan kişi.  Önce kanımızı donduran, sonra kanıksadığımız, göz ucuyla okuyup sayfayı değiştirdiğimiz cinayet haberlerinde adı geçen kurban Bay Kolpert. Yani herhangi birimiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

Kamu spotu: LGBTİ+ hakları insan haklarıdır!

"Büyük Aileye" zarar verenler LGBTİ+'lar mı? Ailelere zarar verenler 'küçük çocuğun rızası vardı, bir kereden bir şey olmaz, üvey evlatla nikah olur, çocukken alıp kendilerine uygun eş yapılır vs.' diyenlerdir"

Barış siyaseti, kadınların huzuru ve üvey olmak

Muhalifleri tek tek cezalandırmak, her seçim sonrası şiddette el arttırmak, hak ihlallerini norm haline getirmek suretiyle düşman hukuku uygulayan iktidarın gelecek planlarında telafisi gittikçe zorlaşan bir yıkım stratejisi, tektipleşerek birbirine yabancılaşmış itaatkâr bir halk tahayyülü, bir dahaki seçimde yenilme ihtimaline karşı giderayak cebini iyice doldurma gayreti var