15 Ağustos 2018

Yerli ve milli Don Kişot'un yel değirmenleriyle savaşı

Saldırı altındayız yerine, ‘Nerede yanlış yaptık’ diye sorun

Son dolar fırtınası, Reis’ten başlayarak Türkiye’yi yönettiğini iddia edenlerin çapını çerçevesini, onlara inanan bir kesim halkın da acınası ruh halini bütün açıklığıyla ortaya koydu. Yerli ve milli yöneticilerimizin ve de Reis’in efsunlamasıyla (algı operasyonlarıyla) gerçeklik duygusunu, aklını, izanını yitirmiş bir kesim yurttaşın yaşadığımız kriz karşısındaki tutum ve tepkileri kara mizahı aşıyor, toplumsal trajediye dönüşüyor.

Doların yükselişini ve ABD’yi protesto için delikanlı oğlunun belden aşağısına dolar, belden yukarısına Türk lirası yapıştırarak zavallı çocuğu sokaklarda gezdiren, oğlanın 3-4 gün böyle dolaşacağını marifet yapmışçasına övünçle bildiren “yerli ve millî” babanın tavrıyla yerli ve milli Reis’imizin kriz karşısındaki tavrı aynı düzlemde/ düzeyde buluşuyor ve birbiriyle örtüşüyor.

Manchalı Don Kişot nereden mi aklıma düştü?

Gelmiş geçmiş en tanınmış roman kahramanlarından Don Kişot, kendini kahraman şövalye sanıp hayalinde yarattığı düşmanlara karşı savaşır ve doğal olarak her seferinde yenik düşer. Ama o yenilgiyi asla kabul etmez, yenilgilerini şanına şan katacak zafer sanır. Gerçeklikten kopuk bir hayal aleminde yaşar, önce kendini sonra çevresini yalanlara inandırmaya çabalar. Gerçekler gösterildiğinde inanmaz, kompolarla karşı karşıya bulunduğunu, gerçekleri hatırlatanların kendisini alt etmek isteyen kıskanç düşmanların ajanları olduğunu haykırır. Devler ordusu sandığı yel değirmenlerine karşı uyuz eşeği üzerinde çala kılıç verdiği savaş ve sonrasındaki hali pür melali ünlüdür.

Uzun bir süredir, ama özellikle son dolar krizi nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrı bana Don Kişot’u hatırlatıyor: Gerçeklikten bütünüyle kopuş, kendi hayal âleminde yaşama; dört bir yanda düşman, saldırı, komplo algısı; gerçeği göstermeye çalışanları hain, ajan, düşman belleme; yenilgiyi zafer sayma; yalanlarla, masallarla, korku hikâyeleriyle örülmüş bir beyin yıkama ve algı operasyonuyla kitleleri etkisi altına alıp gerçekten koparma, kopmamakta direnenleri susturma, tasfiye, yok etme...

Ne var ki Don Kişot, kahramanlık hayalleri gören, kötülüğe karşı savaştığını sanan zavallı bir meczuptur eninde sonunda, çevresi de onu böyle görür. Kimi zaman eğlence olsun diye onun hayal dünyasını körükler, fazla ileri gittiğinde de bir güzel döverler. Oysa bizim yerli ve millî Don Kişot’umuz, gerçek ve mutlak güç sahibi, astığı astık, kestiği kestik bir Âdem. Üstelik yanında yöresinde ona gerçekleri gösterip hizaya getirmeye çalışan Sancho Panza’lar da yok. Bizimkinin çevresindekiler rol icabı değil gerçekten uşak.

Hikâyeden gerçeğe gelecek olursak

AKP Reisi Erdoğan, kendisinin ve yakın çevresinin ekonomi, dış politika, iç siyaset, toplumsal barış, vb. alanlarındaki hata sınırını aşıp suça varan edimlerinin sonucu olan çok boyutlu çöküşü “Düşmanların saldırısı altındayız, milli kurtuluş savaşı veriyoruz” algısı yaratarak gözlerden gizlemeye çalışıyor. Ülkenin düşman saldırısı altında olduğuna, milli kurtuluş savaşı verildiğine, kendisinin de bu savaşın önderi ve kahramanı olduğuna gerçekten inanıyor mu, yoksa algı operasyonunun gereği bir göz boyama mı söz konusu, bunu bilemem. İkisi de kötü, çünkü eğer inanıyorsa ülkenin kaderini elinde tutan tek adamın gerçeklerde bu kadar kopuk, paranoya düzeyinde bir ruh hali içinde bulunması Don Kişot’u da aşan bir tehlike. Gerçeği görüyor da iktidarını korumak için halka yalan söylüyorsa, bu daha da beter. Ama ne olursa olsun ortada bir gerçeklerden kopma ve koparılma hali var ki, ülkemiz için asıl tehlike burada. Çünkü gerçek görülürse önlem alınabilir ve krizler aşılabilir, gerçek reddedilirse çöküş mukadderdir.

Saldırı altındayız yerine, ‘nerede yanlış yaptık’ diye sorun

Saldırı altındayız, bizi kıskanıyorlar, iç ve dış hainlerin komplolarıyla karşı karşıyayız, herkes bize düşman, saldırıyı defetmek için Reis’in etrafında kenetlenelim algı ve söyleminin anahtar kelimesi/kavramı  “yerli ve milli” olarak belirlendi. Yerli ve milli safsatasıyla korkutulan ve uyutulan kitleler  düşman saldırılarına ve milli kurtuluş mücadelesi verildiğine inandırılırken asıl saldırının iktidardan geldiği ve bu saldırının baş sorumlusunun yeldeğirmenleriyle savaşan millî ve yerli Don Kişot olduğu, telaffuzu bile tehlikeli bir gerçek haline geliyor.

Aslında ne saldırı ne de kurtuluş savaşı; her alanda, özellikle de ekonomi ve dış siyaset alanlarında yapılan büyük yanlışlar var. Bütün ülkeler ve güçler kendi çıkarları için çeşitli operasyonlar yaparlar, çeşitli yöntemler kullanırlar. Trump türünden megalo-manyakların dünyaya hükmettiği günümüzde bu operasyonlar ölçüsüz, ahlâksız, vahşi de olabilir. Ne ki iktidarda olmak, siyaset yapmak demek, deli dana gibi ne yaptığını bilmeden oraya buraya saldırıp bunlara karşı horozlanmak, cart curt etmek değil, her konuda eşeğini sağlam kazığa bağlamayı becermek, saldırıyı def etme aklına ve stratejisine sahip olmak demektir.

Örnek mi? Trump’la rahip Brunson konusundaki dalaş, derinleşeceği besbelli olan ekonomik krizin nedeni değil sadece tetikleyicisidir. Yıllardır, uzmanların, muhalefetin, bu gidişattan çıkar sağlamayan temiz insanların uyarılarına ve yol göstermelerine rağmen vatana ve halka ihanet düzeyinde kötü yönetilen bir ekonomi, dış düşmanın değil iktidarın eseridir. Siz bir kez bu hale düşünce, herkes kendi çıkarı için yararlanır bu durumdan. Saldırı var diye böğürmek fayda etmez, saldırtmasaydınız derler adama.

Başka bir örnek Suriye sorunu. Şimdi orada da göz göre göre gelen yeni bir çözümsüzlük dalgası var. Emevî Camii’nde namaz kılma ve Ortadoğu’ya hükmetme hayalleriyle başlayan hatalar zinciri, yabancı bir ülkenin sınırlarını ihlâl edip fırsattan istifade toprak işgaline kadar varırken de, gerekçe sınır ötesi saldırılara karşı vatanı korumak, hatta beka sorunuydu. Oysa ne Suriye’den ne de Suriye Kürtlerinden ülkenin beka’sını ve istiklâlini tehdit eden bir saldırı yoktu. Aksine Suriye Kürtleri, “Bizi koruyun, bize ağabeylik yapın” diyorlardı o günlerde. Onların yerine Cihatçılara, çapulculara ağabeylik tercih edildi. Hâlâ da bu tercih sürüyor. Tıpkı ekonomi alanında olduğu gibi, bu alanda da uyaran, yol gösteren çok oldu ama yerli ve milli yöneticilerimize barış değil savaş, dost değil düşman gerekiyordu ki saldırı ve milli mücadele edebiyatı arkasına gizlenip kurtarıcı kisvesine bürünebilsinler.

Özetle: Düşmanları yanlış adımlarınızla ve hırsınızla siz yarattınız, saldırıları siz körüklediniz, yaşanan krizin taşlarını siz döşediniz. İktidara ilk geldiğinizde içerde ve dışarda size dost olanların tümünü siz düşmana dönüştürdünüz Beyler! Millî kurtuluştan söz ediyorsunuz ya: tek milli kurtuluş öncelikle sizin zihniyetinizden ve iktidarınızdan kurtulmaktır. Düşman arıyorsanız aynaya bakın.

 

Yazarın Diğer Yazıları

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli

Oy yüzdesiyle ölçülemeyecek kadın: Gültan Kışanak

Gültan Kışanak'ın, DEM Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediyesi eşbaşkan adayı olduğu ilan edildiğinde, ne yalan söyleyim, içimde bir sızı duydum. mevcut Türkiye siyasetine birkaç beden bol geleceğini düşündüğüm için...

"Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ve buyruğuyla…"

Her işin Sayın Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla yapılması, kadim tarihimizden gelen devlet tapıncının (ve de korkusunun) biat  kültürüyle harmanlanması sonucunda Türkiye insanının genetik kodlarına işlemiş bir ruh hali.