12 Aralık 2013

Özürsüz terbiyesizler!

Yazı günüm falan değil, haftada bir yazıyı zar zor yazıyorum zaten. Ama artık dayanamıyorum. Bu bir yazı değil: bir öfke, isyan, utanç çığlığı.

Yazı günüm falan değil, haftada bir yazıyı zar zor yazıyorum zaten. Ama artık dayanamıyorum. Bu bir yazı değil: bir öfke, isyan, utanç çığlığı.

Birkaç gündür, adı Türkiye Büyük Millet Meclisi olan o yerde, bütçe görüşmeleri adı altında saygısızlık, küfürleşme, terbiyesizlik, vicdansızlık yarışı yapılıyor. Bugünün işi değil zaten; gün geçmiyor ki bir milletvekili, bir bakan, bir parti yöneticisi ve bizzat Başbakan saldırgan üsluplarla, saygısız sözcüklerle, kimileri küfürlerle birbirlerine -ve hepimize- saldırmasınlar. Gün geçmiyor ki yüzkızartıcı üsluplarının hedefi olmayalım.

Kamer Genç adlı CHP milletvekili adamın Japonya Büyükelçiliği’nde Emine Erdoğan’a sözlü saldırısının ve saygısızlığının üzerinden ay geçmeden; aklı başında, vicdan ve izan sahibi herkesin kanını donduran sözler önceki gün Meclis’te BDP milletvekili Sırrı Sakık’ın ağzından çıktı. Oğlunu bir terör saldırısında yitirmiş AKP milletvekili Oya Eronat’a “Sen sus be, acısının keyfini çıkaran kadın!” diye bağırması hepimizin yüreğini delip geçti. Ertesi gün sıra Başbakan’daydı, CHP’li milletvekillerine “terbiyesizler” diye bağırdı. CHP milletvekili Muharrem İnce ile AKP milletvekili Zeyid Aslan bu zarif üsluplara tüy diktiler. İnce, Zeyid Aslan’a sinkaf ederken; öfke kontrolu tedavisi gördüğü belirtilen Aslan, “Seni g...nden si...rim” diyerek kolay egale edilemeyecek bir skor kaydetti.

Bunlar sadece son örnekler ve bu adamlar milletvekili; yani milleti, yani sizi, beni temsil ediyorlar. Yani Tayyip Bey’in çiğneye çiğneye sakız ettiği milli iradenin temsilcileri. Ve en önemlisi, hangi partiden hangi görüşten olurlarsa olsunlar, yok aslında birbirlerinden farkları. Saygısızlık, edep dışı üslup, vicdansızlık ve özürsüzlük tümünün ortak özellikleri.

Çelebi tavrı, duygusal yaklaşımları, uzlaşmacı görünüşüyle Sırrı Sakık özürsüzlüğün çerçevelenip duvara asılmayı hak edecek son örneği. Ağızdan kaçan laflar, sarhoşlukla söylenen sözler, aslında insanın özünü yansıtır; ama hiç değilse ardından bir özür mümkündür. İçten dilenen özür insanın kendisini de değiştirir, arındırır. Sakık özür dilemeye bile yanaşmayarak; estek köstek, ama o da şunu yapmadı, bunu yapmadı, diyerek sadece bir kadın milletvekiline değil, hepimize: evlat acısı olan bütün kadınlara, benim gibi son seçimlerin tümünde partisine ya da partisinin adaylarına oy vermiş olanların tümüne hakaret etti, tümünü incitti.

Birbirlerini sinkaflayan o iki adam -sözde vekillerimiz- hepimizi, bütün milleti sinkaf ettiler. Konumundan istifade ederek hakareti, saygısızlığı, aşağılamayı “hitabet sanatı” diye yutturmaya çalışan Başbakan sadece muhalefeti, sadece siyasal karşıtlarını değil, her gün, hepimizi rencide ediyor.

Abdullah Öcalan’a “sayın” demek suçtu yakın zamana kadar. Peki bu adamlara sayın demek suç değil mi? Öküzün altında buzağı arayan, TV programlarına genel ahlaka aykırı, gençlere ve çocuklara kötü örnek diye cezalar yağdıran RTÜK asıl Meclis’teki görüşmeleri engellemeli ki toplumun ahlakı ve ruh sağlığı bozulmasın.

Hayır! Yukarda adı geçen kişilerin sadece son örnekler olduğu bu adamlara, bu zihniyete, bu özürsüz terbiyesizliklere müstahak değiliz. Bunlara katlanmak zorunda da değiliz. Önümüzde seçimler var. Küfürbaz, vicdansız, saygısız, üstüne üstlük özürsüz milletvekillerine en ağır cezaları vermeyen, yaptıklarına göz yuman, binbir mazeretle savunmaya çabalayan, marifetlerini kedi pisliğini örter gibi örten partileri oylarımızla tehdit ve terbiye etmeliyiz. Bu vekilleri reddetmeliyiz. Hangi partiden, hangi ideolojiden olduklarının hiç önemi yok. Bu noktada partiler, ideolojiler, kanatlar sadece teferruattır. Başbakan da olsa, bakan da, milletvekili de, parti yöneticisi de olsa, Meclis’in saygınlığını yerle bir eden, halka saygısız sözlerin, söylemlerin, davranışların temsilcilerini içinden ayıklamayan partilerin yönetimleri de yerlerini hak etmeyen bu kişiler kadar sorumludur

12 Eylül faşist darbesinden sonra dönemin en cesur, en namuslu çıkışlarından biri olan Aydınlar Dilekçesi’ni imzalayanlar sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanırken, sanık sandalyesinde oturanlardan biri olan Profesör Gençay Gürsoy, Kenan Evren’i ve darbecileri kastederek “Bunlarla aynı çağda yaşadığım için utanç duyuyorum” demişti. Ben de millete, Meclis’e, kadına, acıya, fikre, hayata, insana saygısız bu kişilerle aynı havayı, aynı coğrafyayı, aynı meclisi paylaştığım için acı ve utanç duyuyorum.

Ne Türkiye halkları, ne ben, ne siz; hiçbirimiz bu düzeye müstahak değiliz.

Yazarın Diğer Yazıları

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır

Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık

Özgür Özel'in genel başkan olarak, Ekrem İmamoğlu'nun da en büyük ve en önemli belediyenin başkanı olarak heyetleriyle birlikte acilen Van'a gitmelerini, sadece kendi adıma değil ama asıl, hafızalarda hâlâ diri olan kötü yaşanmışlıklar, yetmedi son genel seçimlerde CHP'nin genel başkanı olan Kılıçdaroğlu'nun ırkçı faşist kimliklerle yaptığı gizli protokoller ve benzer uygulamalar yüzünden güvenleri sarsılmış Kürt halkı adına rica ve talep ediyorum

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek