01 Nisan 2015

HDP Türkiye partisi olursa…

7 Haziran’da ne olursa olsun HDP’ye oy vereceğim, oy vermekle yetinmeyip çevremi de ikna etmeye çalışacağım

Bazı seçimler vardır, önemleri sıradanı aşar, önümüzdeki 7 Haziran genel seçimleri de bunlardan biri. Bölgenin son derece kritik gelişmelere gebe olduğu, ülkenin tehlikeli bir dönemeçin eşiğine vardığı şu günlerde kullanacağımız bir tek oy, kendi değerinin kat be kat üstünde değer kazanıyor. Böyle seçimlerde kilit veya anahtar partilerin hem önemleri hem de sorumlulukları artar. 7 Haziran seçiminin kilit partisi tartışma götürmez bir kesinlikle HDP. HDP’nin barajı aşıp Meclis’e önemli milletvekili sayısıyla girmesi ya da barajın altında kalması Türkiye’nin yakın geleceğini, toplumsal-siyasal atmosferini belirleyecek. Bütün siyasal/ideolojik kanatlar, güç odakları ve en fazla da iktidar bunun farkında; kimi kesimlerdeki gerilim, telaş, öfke ve kokuları burnumuza kadar gelen provakasyon hazırlıkları bundan kaynaklanıyor.

7 Haziran’da ne olursa olsun HDP’ye oy vereceğimi, oy vermekle yetinmeyip çevremi de ikna etmeye çalışacağımı hemen söyleyeyim de yazının devamı yanlış anlaşılmasın.

 

Neden Halkların Demokrasi Partisi?

 

HDP, oluşumunu tamamlamış, oturmuş, katılaşmış bir yapı değil oluşum halinde bir parti. Kendinden önce kurulup kapatılmış Kürt hareketi kökenli partilerin hem devamı hem de -en azından iddia olarak- nitel bir farklılığa sahip: bölgeyi aşıp Türkiye partisi olmayı amaçlıyor. Bu amaca varılabilirse Kürt sorununun barışçı çözümü ve demokrasi adına ileri bir adım atılmış olur, bütün Türkiye kazanır. Yüzde 10 barajı gibi, demokrasi adına utanç verici bir engel yüzünden HDP Meclis dışında kalırsa Kürt siyasal hareketi yıkılmaz ama Türkiye partisi olma yolundaki adımları hem yavaşlar hem de etkisizleşir. Ayrıca radikal ve rövanşist etkilere/zorlamalara daha açık olur. Aksine, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne güçlü bir şekilde girmiş bir HDP’nin Türkiyelileşmesi, yani Kürt sorununun çözümüyle topyekûn demokrasi sorununun çözümünü daha güçlü ve kararlı şekilde birbiri içinde eriterek bu ülkenin ihtiyacı olan bir kitle partisine dönüşmesi umudu ve ihtimali vardır. Ben kendi payıma öncelikle bu yüzden HDP’nin güçlenmesini istiyorum.​

HDP, önümüzdeki seçimlerde Erdoğan AKP’sini geriletebilecek esas siyasal güç. Bu bir güzelleme ya da temenni değil; verilere, hesaplara dayalı bir gerçek. MHP ve CHP, oylarını ne kadar yükseltirlerse yükseltsinler, bu oy yükselişinin getireceği milletvekili sayısının AKP’nin barajı geçememiş bir HDP’den çalacağı milletvekili sayısına ulaşması mümkün değil. Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren parlamenter sistemin bekleme odasına alındığını söyleyerek anayasa ihlalinde bulunduğunu açıkça itiraf eden Erdoğan’ın, en başta başkanlık dayatması olmak üzere tehlikeli hesaplarını boşa çıkaracak bir Meclis çoğunluğu, ancak HDP’nin Meclis’e güçlü şekilde girmesiyle mümkün. Bu yüzden de oyum HDP’ye.

Ve asıl; Demirtaş’ın yansıttığı barışçı, özgürlükçü, emekten ve adaletten yana, cinsiyetçiliğe karşı, kadın ağırlıklı, genç, yenilikçi yüzüyle çok ihtiyacımız olan bir gelecek umudu yarattığı için oyumu HDP’ye vereceğim.

 

HDP’nin seçim ödevi: Türkiye Partisi işaretleri

 

Çevremde -ki dar değildir- farklı siyasal kesimlerden hiç ummadığım kişiler, oyumu HDP’ye vereceğim, diyorlar. Belki sizin çevreniz de öyledir. Bu eğilimdekilerin çoğunun HDP’ye yönelmelerinin ana nedeni Erdoğan’ın ve hükmettiği AKP’nin istedikleri gibi at oynatacak çoğunluğa sahip olmalarının önüne geçmek. Yani, bir bakıma kerhen verilecek oylar söz konusu. Böyle düşünen seçmenlerin büyük çoğunluğu, “Oyumu HDP’ye vereceğim” dedikten sonra, “ama onlar da gerçekten Türkiye partisi olsalar, bunun işaretini verseler” diye ekliyor. 

Açık konuşacak olursak; HDP’ye karşı değiller, hele de Demirtaş’ı beğeniyorlar, açık sözlü, barışçı, namuslu buluyorlar ama içlerinde yenemedikleri bir kaygı var: Türk milliyetçiliğinin onlarca yıl boyunca genetik kod halinde içimize kazıdığı, sürekli kaşıdığı, çatışma ve savaşla da beslenen bölünme kaygısı, terör korkusu ve egemen ulus refleksiyle Kürtlerin kimlik, eşitlik, özgürlük mücadelesini kendi egemenliklerine tehdit olarak görme alışkanlığı… Bunları aşmak hiç kolay değil.

HDP’nin seçimlerdeki öncelikli hedefi, ya da seçim ödevi bu kaygıları gidererek kerhen oy verecek olan seçmenlerin gönül ferahlığıyla oy vermelerini sağlayacak; “HDP’ye oy verirdim ama…” diyen kararsızları da ikna edecek güçlü ve kararlı bir söylem geliştirmek; söylem de yetmez, mesela milletvekili aday listelerini bu kaygıları giderecek, Türk, Kürt, Ermeni, vb. toplumun tanıdığı, güvendiği kişilerle oluşturmak; hem de seçilmeyecek sıralara değil, seçilecek yerlere böyle adayları yerleştirmek… HDP’nin doğal kitlesi olan Kürt seçmenlerin yoğun bulunduğu bölgelerden çok Batılı seçmen için, Ege, Akdeniz, sahil şeritleri için seçilebilir yerlerdeki adaylar büyük önem taşıyor. Ve bu konuda, “Bir milletvekilliği nasıl olsa garanti; Türklerden, Ermenilerden, kadınlardan, vb. oy alabilecek X adayımızı ikinci sıraya koyarsak belki onun da seçilme şansı olur” hesabı yapmadan HDP’nin Türkiye partisi olduğu güvenini geniş kesimlere verebilecek ismi birinci sıraya koymak…

Öte yandan HDP toplumun farklı kesimlerini kucaklamak ve bunu iyi anlatmak zorunda. Bir yandan ceberrut devletin yarattığı etnik, dinsel, kültürel mağduriyetler yanında emeğin, kadının, farklı düşünenin, farklı yaşayanın, kendini mağdur ve tehdit altında görenlerin tümüne güven ve güvence vermesi gerekiyor. Biliyorum, çok güç ama her kesimden demokratlarla, özgürlükçülerle, emek hareketiyle birlikte neden yapılamasın!
Parti içinde neler olup bittiğini, hangi eğilimlerin olduğunu bilmiyorum, ama tam da bu noktada Müslüman demokrat Altan Tan’a, onun uyarılarına kulak verilmesi gerektiğini düşünüyorum. HDP, kuruluşundaki “devrimci sol/sosyalist” çevrelerin/örgütlerin temsilcileriyle sınırlı kalmamak; emeğin, adaletin, devrimci dönüşümün yani yeni hayatın o sınırlara sığmayan güçleriyle buluşmak, onları kendine çekmek zorunda. Tabii bir seçimlik değil gerçekten Türkiye partisi olmayı amaçlıyorsa.

 

‘Hariçten gazel okuma’ demeyin

 

Dışardan gazel mi okuyorum? Sakın kimse böyle düşünmeye kalkışmasın. Barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet isteyen milyonlarca yurttaştan biri olarak, tam da konunun (sahnenin) ortasından konuşuyorum. 

Sekiz-on yıl önce barışçı, çatışmasız bir çözüm için, halkların kardeşliği, kucaklaşması için, daha da önemlisi Kürt halkının en az bir yüzyıldır gaspedilmiş haklarını korumak, mağduriyetlerine son vermek ve bütün ülkede demokrasiyi ilerletmek için elimizden geldiğince birşeyler yapmaya çalışırken, zaman zaman, “işimize karışmayın” cevabını aldığımız olurdu. Oysa Kürt meselesinin çözümü hepimizin işiydi, ama mağdur ve mazlum Kürt halkının, Kürt hareketinin devlete olan güvensizliği, Türk solunun ve aydınlarının önemli bölümünün meseleye milliyetçilik gözlükleriyle bakmaktan kurtulamamaları, en önemlisi de sıcak savaş, bu türden tepkileri anlaşılabilir kılıyordu. HDP’nin, en azından niyet ve temenni düzeyinde Türkiye partisi olma hedefini benimsemesi, konunun artık hepimizin işi olmasını da getiriyor.

Çözüm sürecine ve HDP’ye esas olarak bölünme kaygıları yüzünden uzak duranları, Türkiye partisi olabilmiş bir HDP’nin bölünmenin önündeki en sağlam set olacağına ikna etmek öncelikle Parti’nin sorumluluğunda. Benim gibiler de bunun sonuna kadar destekçisiyiz. Sadece gazel okuyarak değil, elimizi taşın altına koyarak da…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek

Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak 

Ahlakını yitirmiş siyaset ve onun kadroları aşılmadıkça toplumdaki çürümenin önüne geçmek mümkün değil...

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli