09 Nisan 2018

Bir lokum kaç gencin hayatına bedeldir?

"Kim olursa olsun, ölüm herkes için aynı ölümdür ve yitirilen canların lokumlu kutlaması değil, yası olur ancak"

Boğaziçi Üniversitesi’nde, sonuçları hiç de lokum gibi olmayan bir lokum hadisesi yaşandı. Okuduğum izlediğim kadarıyla bir grup öğrenci “Afrin zaferi”ni kutlamak için kampusta lokum dağıtmaya kalkışmış, başka bir grup öğrenci de onları engellemeye çalışmış, itiş kakış olmuş. Kampusa Çevik Kuvvet girmiş, öğrenciler yaka paça ve şiddet uygulanarak gözaltına alınmış.

Olay, üniversitelerde öteden beri çeşitli nedenlerle meydana gelen irili ufaklı çatışmalardan biri. Medyaya yansıdığı kadarıyla öyle silahlı, yaralamalı falan da değil. Üniversite çerçevesinde kalması, disiplin soruşturmasına konu olması gerekirken, ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Orada îmanlı, millî, yerli gençlik Afrin’le ilgili lokum dağıtıyor. Bu gençlik lokum dağıtırken  komünist, vatan haini gençler onların masalarını dağıtmaya yelteniyor. Bu teröristlere okuma hakkı vermeyeceğiz” sözleri üzerine iş büyüdü ve olayın niteliği değişti. AKP Gençlik kolları ve fırsat kollayan benzerleri bayraklı yürüyüşler, basın açıklamaları falan yaparken Boğaziçi öğrencilerine cadı avı başlatıldı. Sonraki günlerde, olay sırasında fotoğraf karelerine girmiş, ilgili veya ilgisiz öğrencilerin evleri basıldı, gözaltı sayısı arttı. Eldeki “komünist, solcu, gayrı millî (!)” öğrenci listelerine göre gözaltına alınanların bir bölümü tutuklandı. Halen 10 tutuklu öğrenci var, diğerleri denetimli serbestlik koşuluyla salıverildiler. Ancak cadı avının sürmekte olduğu, önümüzdeki günlerde yeni gözaltılar, tutuklamalar olabileceği söyleniyor.

İsteyen lokum dağıtır, isteyen savaşa karşı çıkar      

Geleneklerimizde ölülerin ardından konu komşuya helva dağıtılması, mevlitlerde şeker dağıtıp gülsuyu dökülmesi vardır da şehitlerin ardından lokum dağıtmak, moda tabirle “bir ilke imza atmak” sanırım. Onca şehidin, binlerce ölümün, acının ardından, tatlı yiyip tatlı konuşalım mealinde lokumlu kutlama benim vicdanıma, ahlâkıma uymaz; ama eylemlerini etrafı rahatsız etmeden, şiddete başvurmadan yapıyorlarsa isteyen lokum, isteyen turşu dağıtsın; isteyen binlerce insanın ölümüne, bölge halkının ağır mağduriyetine neden olan bir harekâtı zafer olarak kutlasın, isteyen de “insanlar ölmesin, savaş sona ersin” desin. Bunlar, özgürlük alanına giren, siyasî olduğu kadar ahlâkî tercihlerdir. Hele de üniversite gibi özgür düşüncenin yuvası olması gereken kurumlarda…

Burada mesele; lokumun, şekerin çok ötesine giden bir zihniyet dayatması ve fetihçi savaşçı ideolojiye karşı çıkanlara boyun eğdirmektir. Bir cumhurbaşkanı düşünün ki: gerilimi azaltmak için çabalayacağına; gençleri, birbirlerinin düşünce ve özgürlüklerine saygıya, hoşgörüye, diyaloğa, kardeşliğe davet edeceğine; üniversite yönetimini öğrencilerin eğitim haklarını ve özgürlüklerini koruma konusunda cesaretlendireceğine, Anayasanın “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz” hükmüne rağmen öğrencileri önce “îmanlı, millî” ve “komünist, vatan haini” olarak ayrıştırıyor, sonra da bunlara “okuma hakkı verilmeyeceğini” söyleyebiliyor.

Olay, Boğaziçi Üniversitesi’ne provokasyondur

Boğaziçi Üniversitesi; medrese düzeyinin de altına çekilen, çoğunun okur yazarlığı dahi kuşkulu zır cahil kadroların eline bırakılmış yüksek öğrenim alanında, hâlâ üniversite niteliğini korumaya gayret eden son birkaç eğitim kurumundan biri. Bu özelliğiyle de iktidara hakim olan zihniyetin hiç hoşuna gitmiyor. Hatırlarsanız, Tayyip Erdoğan Boğaziçi’ni yeterince millî olmamakla, başarısızlıkla suçlamıştı bir süre önce.

Bizzat Erdoğan tarafından atandığı halde iktidarın tahripkâr zihniyetine elinden geldiğince direnmeye çalışan, öğrenci ve öğretim üyesi kıyımını gerçekleştirmekte pek acele etmeyen, medrese zihiyetinin kurumu ele geçirmesi suçuna iştirak etmeye gönüllü olmayan Boğaziçi Üniversitesi Rektörü ve yönetiminin yola getirilmesi gerekiyor. Son kalelerin de düşürülmesi çabasında lokum olayının Boğaziçi’ne karşı planlanan provokasyonlardan biri olduğunu, yakında benzer adımların geleceğini düşünüyorum.

Bu provokasyonun ajanları ne lokum dağıtan gençler ne de onlara karşı çıkan öğrenciler; hepsini tenzih ederim. Ama, iktidarın planlarının uygulayıcısı misyon sahibi odaklar, gençlik heyecanlarını tetikleyerek, kutuplaşmayı derinleştirip gençleri birbirlerinin üzerine salarak meşum hedeflerine doğru yürüyorlar.

Afrin’de kaç can gitti, kaç gencin geleceği kararıyor?

“Afrin zaferi”ni lokumla kutlayan gençler, Afrin’de kaç can gittiğinin, kaç şehit verildiğinin, ister Mehmetçik, ister ÖSO, ister PYD, YPG ve benzeri, ister sivil halktan kaç insanın canını kaybettiğinin, nasıl bir insanlık dram yaşandığının farkında olsalar ve kendi vicdanlarıyla davranabilseler, eminim ki lokum dağıtmazlardı. Kim olursa olsun, ölüm herkes için aynı ölümdür ve yitirilen canların lokumlu kutlaması değil, yası olur ancak.

Şimdi de, Cumhurbaşkanı’nın emriyle kaç gencin geleceği karartılıyor?  Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmış bu başarılı öğrencilerin günlerini, ömürlerini hapishanelerde, mahkeme koridorlarında geçirmelerinden kim ne kazanacak? Bu gençlerin eğitim haklarının ve geleceklerinin ellerinden alınması suçunun/günahının bedelini kim, nasıl ödeyecek?

Öğrenci disiplin hükümleri çerçevesinde çözümlenebilecek bir olay, anında en yetkili ağızlardan terör eylemi olarak nitelenirken ve çocuklar terörist muamelesi görürken diğerlerine de gözdağı veriliyor: Susun, cici çocuk olun, farklı düşünmeyin, iktidara karşı çıkmayın, lokum dağıtın, dindar, kindar, ihbarcı, vicdansız olun ve Reis’i alkışlayın.

Hapishanelerinde tutuklu ya da hükümlü 67 binden fazla öğrencinin bulunduğu bu ülkede gençler, okul çağında çocukları olan aileler neden ülkeyi terk etmek, özgür ülkelere yerleşmek istiyorlar diye soruyoruz bir de… Hiç utanmadan.

Yazarın Diğer Yazıları

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek

Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak 

Ahlakını yitirmiş siyaset ve onun kadroları aşılmadıkça toplumdaki çürümenin önüne geçmek mümkün değil...

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli