15 Eylül 2018

Komplo teorisi

Sosyal medyaya yönelişin arkasında medyayı kontrol eden güçlerin yanıtlarına inanmamak, basına güvenmemek, gerçeği başka yerde aramak isteği de bulunmaktadır

Eskiden insanlar doğa olaylarının nasıl meydana geldiğini anlamazlarmış. Görmedikleri, nerede olduklarını bilmedikleri ilahların, doğa üstü varlıkların, fırtınaları, depremleri yaptıklarına, güneşi doğurup batırdıklarına inanırlarmış. Doğanın gizlerini çözdükçe, yani bilgimiz arttıkça bu tür inanışlar zayıflamış. Gerçi bizim gibi ülkelerde hâlâ dünyanın düz olduğunu iddıa edenlere rastlanıyor, ama genel olarak artık doğa olayları açıklanabildiği için bunları bilgi ve bilincimizin erimi dışındaki varlıkların faaliyetlerine yoranlar epey azaldı.

Şimdi sorun tarihsel, toplumsal, siyasal, ekonomik olayların, oluntuların açıklanması alanına kaydı. Dünya karmaşıklaştıkça hayatımızı yönlendiren  olayları anlamak, açıklamak, nasıl meydana geldiklerini öğrenmek güçleşiyor. Oysa hepimizin açıklamalara ihtiyacı var. Bu noktada komplo teorileri devreye giriyor. Belli bir gelişmeyi ya da olayı açıklayamayınca, bunun gizli bir gücün eseri olduğuna inanmaya yöneliveriyoruz. Karl Popper’in ünlü Açık Toplum yapıtında söyledikleri aklımıza geliyor. Yunanlılar Truva savaşının arkasında tanrıları görürmüş. Biz de tam olarak açıklayamadığımız gelişmelerin ardında bir takım gizli güçleri ya da güçlü devletlerin gizli birimlerini görmeye çalışıyoruz. Komplo teorileri din gibi bir şey. Nasıl dinde, hayatın, evrenin görmediğimiz bilmediğimiz alanlarını görmediğimiz bilmediğimiz bir güçle özdeşleyerek zihnimizi rahatlatıyorsak, yaşadığımız tarihsel olayları da doyurucu biçimde açıklayamayınca gizli güçlerin gizli faaliyetlerine bağlayarak rahatlıyoruz. Din alanında olduğu gibi, bu tür inanışların ne doğru ne de yanlış olduğunu kanıtlayabilirsiniz, ama inanç rahatlatır, bilgi eksikliğinin yol açtığı rahatsızlığı giderir.

Bildiğimiz gibi, modern zamanların ilk  ve bir çok insanın hâlâ inanabildikleri komplo teorisi  İlluminati örgütüyle ilgidir. İngolstadtlı bir rahibin 1776 yılında Bavyera’de o dönemdeki sosyal çalkantılar tepki sonucu kurduğu ve yanılmıyorsam 8 yıl sonra kapatılmış olan bu örgüt, Barruel adlı bir cizvit eskisi papaz tarafından 1798’de “meşhur” edildi. Barruel’e göre Avrupa’yı, giderek dünyayı alt üst eden Fransız devrimi, kapatıldıktan sonra yer altına inip masonlarla işbirliğini sıkılaştırdığı öne sürülen bu örgütün marifetiydi. O gün bugündür, dünyada ne zaman doyurucu biçimde açıklayamadığımız ve hoşlanmadığımız gelişmeler olursa arkasında benzer bir gizli örgütün ya da yapının olduğunu düşünürüz. İlluminati, ışık ya da aydınlık demek. Sanmayın ki, Barruel, bunu aydınlanma devrimiyle aynı şekilde yorulmamış. Ona göre, bunlar Lusifer’in, yani Şeytan’ın ışıkları....Komplo Teorisi inanışının baş aktörü Şeytan.

Komplo Teorisi konusunda birincil kaynak niteliğinde çalışmalar yapmış olan Pierre – Andre Taguieff, komplo inanışının dört ayak üstünde yükseldiğini söyler:

- Hiç bir şey kazara olmaz.

- Ne oluyorsa gizli niyetlerin, iradelerin sonucudur.

 - Hiç bir şey göründüğü gibi değildir.

 - Her şey birbirine bağlıdır, ama bu bağlar gizlenmiştir.

Günümüzde, özellikle uluslararası ilişkilerde bu öğelere dayanan komplo teorisi anlayışının yaygın olduğunu görüyoruz. Örneğin, birçok ülkede birçok insan, Washington’da, kapalı kapılar ardında bir takım şeytan ruhlu uzmanların diğer ülkeler ve genel olarak dünya hakkında planlar yaptıklarını, bunların da peyderpey hayata geçirildiğini düşünürler. Bu inanışa göre, diğer ülkelerde ve diğer halklarda iç dinamik diye bir şey yoktur, kendilik de yoktur, her şey dışarıdan yönetilir, en azından yönlendirilir.Tarihin akışını bir master mind’ın uzun vadeli planının gerçekleştirilmesi gibi görürler. Bu senaryoya yazar olarak İngilizleri, Yahudileri katanlar da az değildir. Böylece insanlığın belli bir kesimine üstün zekâ atfedilmiş olurlar. Böyle düşünen  insanlar, dolaylı olarak, Washington ya da Londra’daki insanlar  kadar zeki olmadıklarını, olamayacaklarını da iddıa ve bu iddiayı kabul etmiş de olurlar. Ama bütün bunlar önemli değildir. Önemli olan olaylara bir açıklama getirilebilmiş, zihnimizin rahatlatılmış olmasıdır.

Bir çok komplonun, kumpasın gerçekten yapılıyor olması, devletlerin, çok uluslu ya da ulusal şirketlerin gizli kapaklı işleri, insanların devletlere, üyesi oldukları örgütlere, topluluklara ve birbirine güvenin gittikçe azalması olayları, gelişmeleri komplo teorisi yoluyla açıklama eğilimini güçlendirmektedir.

Komplo teorilerine inanışın arttığı bir dönemde demokrasinin zayıflaması, otoriter yönetimlere yönelimin güçlenmesi de bir neden – sonuç ilişkisi. Mealen şöyle diyor Milan Kundera: “Totaliter dünya, ister leninizm, ister din, isterse başka bir şey üstüne kurulmuş olsun, soruların değil, yanıtların dünyasıdır. Ne yazık, kitle iletişim araçlarının kuşatması altındaki dünya da yanıtların dünyasıdır, sorunların değil.”

“Herkes bu yanıtlara inanmıyor neyse ki!” diyerek biraz sevinebiliriz.  Sosyal medyaya yönelişin arkasında medyayı kontrol eden güçlerin yanıtlarına inanmamak, basına güvenmemek, gerçeği başka yerde aramak isteği de bulunmaktadır. Gel gelelim, bu defa da, sosyal medya toksik bilgi tarlasına dönüştüğü için o ortamda en kolay yayılacak iletiler komplo teorisine dayananlar olmaktadır.

İnsanın bilgi ve bilinç düzeyinin her türlü olayı kolayca hızla açıklayabileceği bir düzeye ermiş olduğu ideal bir dünyada komplo teorilerine ihtiyaç kalmaz elbette. Devletlerin, şirketlerin, örgütlerin saydam ve kolayca denetlenebilir oldukları bir dünyada da kalmaz. İnsanların içinin dışının bir oldukları bir dünyada komplo teorisine ihtiyaç hiç kalmaz. Öyle bir dünya ne zaman kurulur bilemeyiz, ama o dünya kurulana kadar dükkanın anahtarlarını şeytana teslim etmiş görünüyoruz. Aslında o şeytan, uzakta değil, içimizde, çağdaş insanın içinde.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!

Okuyan kadın

Kadını kitaptan ayıramazsın, yoksa elma boğazına takılır