15 Nisan 2018

Bu son kimyasal silah kullanımı olsun!

Suriye’deki Kürt ayrılıkçı hareketinin kimyasal silah kullanımına henüz dikkati çeken bir tepki göstermemesi diplomatik açıdan Türkiye’nin konumunu güçlendirir

Daha önce de yazdık. Kimyasal silah kullanımını diğer gelişmelerden ayırarak, kendi başına bir suç olarak değerlendirmek gerekir. Hem uluslararası hukuk, hem de insani değerler bu tür bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Kimyasal silah kullananı derhal cezalandırmak kaçınılmaz görülmelidir.

Suriye’ye, kimyasal silah kullandığı için bir kez daha, ama bu kez daha geniş ölçekte bir cezalandırma saldırısı yapılmıştır. İdeal bir dünyada böyle bir saldırının bir BM araştırmasından sonra bir BM Güvenlik Konseyi kararına dayanması beklenir. Ne var ki, Rusya ne böyle bir araştırmaya, ne de oy birliğiyle bir karar alınmasına izin vermektedir. Başka bir deyişle, hukuk ve insani değerler ihlalcisine kol kanat germeyi sürdürmektedir. Sırf Rusya istemiyor diye, Suriye’ye karşı hiç bir tepki göstermeden durulamazdı. Nitekim, hesaplı bir şekilde, bence Rusya’ya da uygun işaretler verilerek, bu kez daha geniş ama gene de sınırlı bir saldırı yapıldı.

Rusya’nın olaya verdiği tepkide haklı görülebileceği tek nokta, saldırının, Kimyasal Silahları Önleme Örgütü Müfettişlerinin Suriye’ye gittikleri sırada yapılmasıdır. Ancak, Rusya’nın bu örgütün araştırma sonuçlarını işine gelmezse nasıl reddettiğini, hem daha önceki Suriye araştırmalarından, hem de son İngiltere’de bir Rus ajanının öldürülmesi olayından biliyoruz.

Dışişleri Bakanlığı'mızın olayla ilgili açıklaması çoktandır özlemini duyduğumuz türden bir batılı devlet açıklamasıdır. Açıklamanın özellikle son cümlesi önemlidir: “Bu tecrübe ışığında, başta BM Güvenlik Konseyi üyeleri olmak üzere tüm uluslararası toplumun kimyasal silah kullanımının cezasız bırakılmamasını sağlayacak ortak adımlar üzerinde uzlaşmaya varması elzemdir.” Eğer kimyasal silah kullanımını hızla araştırılmasını ve yapanın yanına kalmamasını sağlayacak bir uluslararası mekanizma kurulursa bu suçun işlenmesini önlemek yönünde dev bir adım atılmış olur. Böyle bir mekanizmanın kurulması için Türkiye girişim yapabilir. Örneğin, Suriye “tecrübesi ışığında”, kimyasal Silahların Önlenmesi anlaşmasına bir ek protokol önerebilir. Hem diplomatik konumu, hem de diplomatik birikimi itibarıyla Türkiye böyle bir girişim için uygun bir ülkedir.

Bu olay maalesef yeniden insani tragedya yaşanmasına yol açmıştır. Ancak, olayın Türkiye’nin Batı ve NATO ile ilişkilerinin sorgulanır hale geldiği bir sırada patlak vermesi bizim için diplomatik açıdan bir fırsattır. İyi kullanırsak, bu olay, bizi Batı’nın ve NATO’nun güvenlik denklemine yeniden yerleştirebilir; Rusya ile işbirliğimizi de,  onların peşinden gittiğimiz görüntüsünden çıkarır, Rusya’ya karşı elimizi güçlendirir. Üstelik, hem Batı hem de Rusya ile yakın diyalog halinde olmak bize Suriye krizinin çözümünde daha ağırlıklı rol oynamanın yolunu açar.

Suriye’deki Kürt ayrılıkçı hareketinin kimyasal silah kullanımına henüz dikkati çeken bir tepki göstermemesi de diplomatik açıdan Türkiye’nin konumunu güçlendirmektedir. Ancak bu çerçevede en üzücü husus, Halepçe’de, yakın tarihin en büyük kimyasal silah saldırısını maruz kalmış Kürtleri temsil ettiğini iddia edenlerin Esad’ın mezalimi karşısındaki ibret verici pasifliğidir. Bunlar bir yana, oylarının çoğunu Kürt vatandaşlarımızdan alan siyasi partimizden uygun bir açıklama yapmasını şahsen beklerdim.

Öte yandan, bizde kendilerini solda konumlayan bazı çevrelerin de saldırı sırf Batı ülkelerinden geldi diye, kimyasal silah kullanımına tepki verilmemesini dolaylı olarak onaylar bir tutum almalarını hayretle karşılıyorum. Saldırının uluslararası hukuka aykırı olduğu öne sürülüyor. Ancak bu iddiayı doğrulayacak ya da yanlışlayacak hiç bir uluslararası hukuk mercii de yoktur. Bütün bunlar uluslararası hukukta boş bırakılmış alanlardır. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi bir uluslararası mekanizma kurulmadığı sürece bu boş alanlar da varlıklarını sürdürür. Hafız Esad da, “Madem hukukta cezalandırma açısından boşluklar var, ben de o boşluklar dolduruluncaya kadar kimyasal silah kullanırım, zaten Rusya da o boşlukların doldurulmasına izin vermez” diye düşünür. Nitekim, yaptığı da budur. Sol, ABD ya da Rusya değil, değerler demektir.

Bu olayın Suriye’deki gelişmeleri nasıl etkileyeceğini, barışcı çözüm çabalarını güçlendirip güçlendirmeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bir çok yorumcu, olayı, mevcut durumda köklü bir değişikliği yol açmayacak, sadece kimyasal silah kullanımına sınırlı bir tepki olarak görüyor. Bakalım neler olacak!

Ancak bu olay Suriye savaşında unuttuğumuz bazı insani değerleri hatırlamamızı zorunlu kılmıştır. Umarız bu hatırlama zoraki değildir. Kimyasal silah kullanmayı kimse bir daha düşünmez, umarız.

Savaş bitmiyor, hiç değilse savaş hukukuna uyulsun.

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!