06 Ocak 2018

Biraz da şiir

Şiir söyleyicinin kişiliği, kimliği, fiziği, değerleri, hepsi geçiriliyor elekten

Pek beğendim Yücel Kayıran’ın Efsus’a Yolculuk şiir kitabını.

Yücel Kayıran, şiir dünyamızın önde gelen adlarındandır, hem şair hem de şiir eleştirmeni, giderek kuramcısı olarak. Felsefecidir Kayıran. Eleştiri alanında felsefe çok işe yarar, ama şiire felsefeyi sokmak zor iştir. Felsefi söylemle şiir dilini bağdaştırmaya çalışmak tatsız sonuçlar verebilir. Şiir, şiir olmaktan çıkıp, Cemal Süreya’nın bir deyimini alırsak, “düşüncenin giysisi” haline gelebilir. Teknik düzeyde, Kayıran’ın ilk göze çarpan başarısı bu noktada. Kavramlarla imgeler, felsefi önermeler içiçe geçiyor, hiç de rahatsız etmiyor.

İkinci başarısı söyleminin akıcılığı. Bir kitap şiir bu, uzun, nehir şiir. Kaç dizedir sayamam ama 115 sayfayı aşan bir şiiri okuyoruz, bir destanı, anlatıyı okup gibi, sıkılmadan, merakla.

Sona doğru bir dize var: Dile gelmeliydi bende dile gelmesi gereken. Demek zamanı gelmiş bu uzun şiirin, biriken zorlayıp açmış kapağı, dökülmüş kağıda, ama taşkın değil usul usul bir sesle.

Metis Yayınları, Ekim 2017

Şiirin, Kitap - Şiirin başlığı Efsus’a Yolculuk. Gerçekten bir otobüs yolculuğu izliyoruz şiirde. Ancak, yazın alanında, en eski günlerden beri bu tür yolculuklar aslında iç yolculuğudur. Başka bir dize: Ama şiirini kendi hikâyen üzerine kur daima. Bu kitap da özyaşamüyküsel eksenini gizlemiyor. Gel gör ki, romanda öyküde anlatıcıyı yazar saymak ne kadar yanıltıcı olabilirse, şiirde şiir söyleyiciyi şairin kendisi saymak, en azından şiiri çözümleme açısından o kadar yanıltıcı olabilir. Şir söyleyicinin kendine yolculuğunu okuyoruz bu kitapta. Bu noktada, hınzır bir okur kalkıp, “kendi nedir? Kimdir?” diye sorabilir. Bu soruyu soran Yücel Kayıran’ın şiirini daha büyük merak ve zevkle okuyabilir.

Şiir çeşitli katmanlarla örülmüş. Bir otobüs yolculuğu katmanını zaten anmıştık. Sonra şiir söyleyicinin kendi geçmişini anması var, ilk çocukluğundan bugüne. Ona koşut olarak, toplumun son kırk elli yıllık tarihi, giderek daha da eskisi, kapanmamış yaralarını göstererek akıyor dizelerin arasından, içimizi acıtarak. Anma, bir iç hesaplaşma, öbür yandan bakınca. Şiir söyleyicinin kişiliği, kimliği, fiziği, değerleri, hepsi geçiriliyor elekten. (Bu çerçevede özyaşamöyküsel bilgiye gereksinme duyulabilir, yakın okuma yapılırsa.)  Diğer bir katman metafizik nitelikte, inanç üzerine debisi yüksek sözler, dizeler, bir tür  murakebe, şiirin en önemli yönlerinden biri. Geride bir söylence katmanı: Ashab – ı Kehf.  Bu söylencenin sahnesidir Efsus.  “Dakyanus sahiden öldü mü patron? Bu kaçıncı Dakyanus?” diye sorabilirsiniz, bu şiiri okuduktan sonra. O zaman bugünkü düzenimizin, daha doğrusu ruhsal, iç düzenimizin eleştirisini de bulursunuz kitapta. “Kendi kurgusuna tavaf edip kalabalıkta  vücut bulanları” düşünürsünüz.

Yolcu sonunda varacaktır kendine. Daha doğrusu, Kayıran’ın ontik ben dediği kendine, gene onun deyimiyle varlıksal kimliğine. Kayıran’ın dizeleriyle anlatalım:

Sanılır ki insanın varlıksal kimliği / inandığı, ya da itikat ettiği değerlerle  şekillenir / ama değildir öyle / beden daima büyük bir istemeyle gelir / böyle sınanır değerlere bağlılık / ve böyel gelir karşı karşıya / kurmaca ile doğa / ilki inançla ıralı diğeri bükülmez bir kesinlik / ne ilkindedir insan ne de diğerinde / arkada kalanda mevcut onun kimliği / istemeyle değerlerin çatışmasından / geriye ne kalır ise yani selden / yenik / ya da pişkin yıkarak akıp giden su / böyle oturur insanın yüzüne / artık değişmeyecek olan yüzü / ontik ya da varlıksal / olarak nitelenen sonsuz kimliği / insanın doğadan gelen doğasının / belki de tek gömleği.

Şiir söyleyici, sona doğru, “işte geldim gelmek istediğim yere” diyecektir; “bir ferahlık içimde” dizesini okuyup onun içinin huzura erdiğini tam düşünürken bilincin bıçağı iniverecektir şiir söyleyicinin de, okurun da mutlu son ya da başlangıç beklentisinin üstüne: “bir yanılsama”.

Bundan sonra son dize gelir: Çocukluğum Allah’ın evi idi annemin beni büyüttüğü evde. Nereye gidersek gidelim, varabileceğimiz tek yer yurtsamadır, karşılığı olmayan yurtsama kavramı ve gerçekliğidir, kaçış yok, dili mağaranız yapsanız bile.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!

Okuyan kadın

Kadını kitaptan ayıramazsın, yoksa elma boğazına takılır