20 Ekim 2014

Kobanê Düşerse, Nereye Düşer?

Bir aydır, bir halk, dünyanın gözü önünde toprağını, yuvasını, namusunu korumak için mücadele ediyor. İnsan hakikaten sormadan edemiyor...

Kürt Yazarlar Derneği, ismindeki “Kürt” sözcüğünden dolayı epey bir uğraştan  sonra “Kürt Yazarlar Derneği” ismiyle 2004 yılında  kurulabildi. Türkiye’de isminde “Kürt” sözcüğüyle kurulabilen ilk derneklerden.

İnkar edilmiş bir halkın dili ve kültürüyle ilgili çalışma yapmak oldukça zor. Kürtçenin üzerindeki yoğun baskılar sonucu bugün Kürtçe yazabilen yazar sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Nitekim Ocak 2014’te bir kitap çalışması için görüştüğüm dernek Eş Başkanı Mehmet Yılmaz görüşmemizde üyelerinin ancak %40’nın Kürtçe yazabildiğinden bahsediyordu. Her ne kadar dernek olarak Kürtçe yazmayı teşvik etseler de, Kürtçenin bu kadar bastırıldığı ve ötelendiği bir coğrafyada Kürtçe bırakın yazmayı Kürtçeyi yaşatmak bile başlı başına zor bir iş.

Kürdistan coğrafyasında baskıcı devletlerin dil üzerindeki yasaklarının yanı sıra, Kürtçenin gelişmesinin önünde duran bir diğer önemli sorun da 4 parçaya bölünmüş Kürdistan’ın parçalarında farklı alfabelerin kullanılıyor olması. Güney Kürdistan(Irak Kürdistanı) ve Rojhilat’da (İran Kürdistanı) Arap alfabesi kullanılırken, Türkiye ve Rojava’daki Kürtler Latin alfabesini kullanmaktalar.

Son yıllarda devam eden Kürtler arasında alfabeyi birleştirme çalışmaları ise sonuç vermekten oldukça uzak. Güney Kürdistan’ın tüm entelektüel birikimi Arap alfabesi üzerineyken, Kuzeyin ise Latin alfabesi üzerine. Alfabeyi değiştirmek bir anlamda Osmanlıdan sonra Türkiye’de gerçekleştiği gibi, geçmiş entelektüel birikimle, geçmişle bağın kopması anlamına da gelecek. Bu nedenle Kürdistan’ın hiçbir parçası şuan buna cesaret edemiyor. Bu konuda Kürdistanlı yazarların toplantıları ara ara devam ediyor.

Tabi ki sıkıntılar bununla da sınırlı değil. Bir yandan yazmaya yönelik sıkıntılar devam ederken, öte yandan yazılan Kürtçe kitapların basılması da ayrı bir sorun. İletişim, Metis, Agora, Evrensel, İnsan yayınları… vb. birkaç yayınevi dışında, Türkiye’deki yayınevlerinin çoğu Kürtçe kitapları basmıyor. Kürtlerin kendi kurdukları 20’ye yakın yayınevi ise maddi sıkıntılarla boğuşuyor.

Tüm bunlar bir anlamda egemenlik olmadan dilin yaşamasının zorluklarını da gösteriyor.

Ortadoğu coğrafyasında ciddi baskılar altında kalemiyle mücadele eden bu insanlardan, bu sabah bana bir e-mail geldi. Derneğin Eş Başkanı Remziye Arslan’dan gelen e-mailde Kobanê için üzüntülerini dile getiriyor ve Kobanê için yazdıkları basın bildirisini benimle paylaşarak soruyorlardı: Kobanê   hangi   boşluğa    düşer?

Basın metninden devam edelim:

“ … Kobanê, Kürtler  için  tarihin  tekerrür  ettirilmeyeceğine;  savaşın  Orta  Doğu’nun  makus  talihi  olmaktan  çıkabileceğine; halklar  arasında  gerçek  bir  kardeşliğin  tesisine;   barışın  kalıcılığına  dair  bir  umut.  Bu  umutta  kendi  sonunu  görenler;  dünya  ve  bölge  egemenleri,  Rojava  devriminin   büyüttüğü  bu  umudu,  ölümcül  bir  umutsuzukla  değiştirmek  istiyorlar.  Aslında  hedeflenen  bir  umut  katliamıdır…

Kürtler  bir  kez  daha   herkes  gibi olma  haklarını,  yani  kendi  topraklarında  eşit  ve  özgür  yaşama  haklarını  savunmak  zorunda  bırakılmış  durumda.  İnsan  sormadan  edemiyor:  Kürtlere  musallat  olan bu  ortaçağ  barbarlığının dehşetini  seyreden  “uygar”  batının  suskunluğu; “Doğu  için  normaldir”  şeklindeki  eski  sömürgeci  anlayıştan mı  kaynaklanıyor?   Ya  Müslüman  Doğu?  Selahaddin  Eyyubi’nin  torunlarına  reva  görülen  bu  “Müslüman”  zulmüne  İslam  dünyasından  yükselen  itiraz, ne yazık ki,  kahredici  cılızlıkta.

Türkiye’nin  muktedirlerinin diline pelesenk  olmuş olan  “kardeşlik”,  Mürşitpınar  sınır  kapısında   can vermek üzere…

Şehit  listelerinde  Kürt  isimleri  de  olan  Filistinlilerin  bile,  vicdanlarının  kapıları  kilitli.   Her  şeyden  daha  vahim  olan  şu ki:  Bu  Sessizlik  Kuleleri’ne tüneyenler,  gözlerini  uzaklara  dikmiş,  Kobanê’nin   düşmesini  bekliyorlar.  Yani   Kobanê’nin   diz  çökmesini… 

Yaklaşık  bir aydır  bu  küçük,  cesur  şehrin  bize  öğrettiği  bir  şey  var:

Bombaların  açtığı  hiçbir  çukura  düşmez  Kobanê.  Düşerse,  insanlıkla   Kobanê   arasına   giren  o  ürkütücü,  devasa  boşluğa  düşer!”

Bir aydır, bir halk, dünyanın gözü önünde toprağını, yuvasını, namusunu korumak için mücadele ediyor. İnsan hakikaten sormadan edemiyor:

Kobanê düşerse, nereye düşer?

Nurcan Baysal

15.10.2014, Diyarbakır

 

Yazarın Diğer Yazıları

KHK ve OHAL mağdurları anlatıyorlar

Yanımızdaki KHK/OHAL mağdurlarını dışlamayarak, bu karanlık günlerde onlarla dayanışarak ilk gül tohumlarını toprağa atabiliriz

Bextreş Nezarethanesi

Bir kez daha anladım ki yıkım ve savaşın tarihini yazanlara inat, bizler de dayanışmanın ve mücadelenin tarihini yazıyoruz...

Enfâl'in ruhu şimdi Afrin'de

Siz kirlisiniz biliyoruz ama hiç değilse yüzyıldır barışın adı olan zeytinin adını da kirletmeyin!