14 Temmuz 2010

Çok oturgaçlı götürgeç

İstanbul’a dönmekte olan bronz metroseksüellerle dolu uçak türbülansa girince panik oldum...

Tatile gittim, geldim. Çok güzel geçti tatilim. Bol bol voleybol oynadım. Tribünde oturmadığım zamanlarda tenis sahasında raket salladım. En büyük derdimin şarap şişesini açmak için tirbuşon bulmak olduğu teknelerde, navigasyon aletleri sayesinde ayak basmamış koylar buldum. Akşamları ekürilerimle Dünya Kupası izledim, dart oynadım. Dışarı çıkmadığım gecelerde normalde hiç izleyemediğim prime time programları arasında zapping yaparak, müzik kanallarında yeni kliplere bakarak eğlendim. Katıldığım bir düğünde ordövr tabağı bana ağır geldi. Yemeklerin çok leziz olduğunu belirten gurmeye aldırmadan kendime self servis masasından light bir menü hazırladım, afiyetle yedim. Çocukluğumun geçtiği Güney’in şirin banliyölerini mesken olarak seçtiğim gezimde, sokakları kaplamış billboard’lar güneş yağı amblemleriyle doluydu, sevindim. İyi ki eski evimize uğramışım, aspiratör bozukmuş, tamir ettirdim. Yakın zamanda bypass geçirmiş ve şu an sağlığı çok yerinde olan akrabamızı ziyaret etme fırsatı buldum. Hamile bir arkadaşımın bebeğini ultrason resminde göremedim ama hiç çaktırmadan “Ay canım benim harika görünüyor,” dedim. Arada İstanbul’dan telefon geldi, emlakçım kendisine takdim ettiğim kaporanın nasıl yandığını anlatırken biraz migrenim tuttu, ama tatilde bu tür kötü sürprizler beni daha az etkiler, aldırmadım.
Dönüşte, havaalanında uçağa gidene kadar geçen, o kağıdı alıp bu biniş kartını verdiğin süreçte çok sıkıldım. Keşke hepimizin beyninde birer çip takılı olsa, bu bilgiler oraya otomatik yüklense, şu kağıt işi bitse, dedim. Ekspres uçaklar sırada beklese, uçak saati beklemek yerine, happy hour tadında ikramlar eşliğinde hangisi denk gelirse ona binsek, dedim. İstanbul’a dönmekte olan bronz metroseksüellerle dolu uçak türbülansa girince panik oldum, tatilimde sizlere anlatmak için çok ilginç şeyler yapamadığımı farkettim. Ama ben gezi duayeni değilim, diye düşündüm. Senede 1 haftacık, önemli olan neye ihtiyacın varsa onu yaşamak. Sonra da sen yokken gerçekleşmiş değişikliklere uyum sağlamak.
Sonra eve geldim. Türk Dil Kurumu’nun düzenlenen törenle sanal ortamda kullanıma sunduğu Yabancı Sözlere Karşılık Kılavuzu’nu gördüm.
TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, kamuoyunda bilinenin aksine TDK'nın “çok oturgaçlı götürgeç”, “ulusal düttürü” gibi sözcükleri hiçbir zaman türetmediğini belirtmiş ve hayatımıza girecek yeni kelimeleri tanıtmıştı.
Biraz geç mi oldu acaba, diye düşündüm.
Ama olsundu, Türk Dili için geç olsun, güç olmasındı. Ben de dilimizi korumaya yönelik bu çalışmaya hiç vakit kaybetmeden uyum sağlamaya, yukarıdaki yazıyı yeni kelimelerle sizlere tekrar sunmaya karar verdim.
Tatile gittim, geldim. Çok güzel geçti tatilim. Bol bol uçan top oynadım. Sekilikte oturmadığım zamanlarda tenis sahasında vuraç salladım. En büyük derdimin şarap şişesini açmak için burgu bulmak olduğu teknelerde, yolbul aletleri sayesinde ayak basmamış koylar buldum. Akşamları ahırdaşlarımla Dünya Kupası izledim, oklama oynadım. Dışarı çıkmadığım gecelerde normalde hiç izleyemediğim altın saatler programları arasında geçgeç yaparak, müzik kanallarında yeni görümsetmelere bakarak eğlendim. Katıldığım bir düğünde yemekaltı tabağı bana ağır geldi. Yemeklerin çok leziz olduğunu belirten tatbilire aldırmadan kendime seçal masasından yeğni bir menü hazırladım, afiyetle yedim. Çocukluğumun geçtiği Güney’in şirin yörekentlerini mesken olarak seçtiğim gezimde, sokakları kaplamış duyurumluklar güneş yağı belirtkeleriyle doluydu, sevindim. İyi ki eski evimize uğramışım, emmeç bozukmuş, tamir ettirdim. Yakın zamanda köprüleme geçirmiş ve şu an sağlığı çok yerinde olan akrabamızı ziyaret etme fırsatı buldum. Hamile bir arkadaşımın bebeğini yansılanım resminde göremedim ama hiç çaktırmadan “Ay canım benim harika görünüyor,” dedim. Arada İstanbul’dan telefon geldi, emlakçım kendisine takdim ettiğim güvenmeliğin nasıl yandığını anlatırken biraz yarım baş ağrım tuttu, ama tatilde bu tür kötü şaşırtılar beni daha az etkiler, aldırmadım.
Dönüşte, havaalanında uçağa gidene kadar geçen, o kağıdı alıp bu biniş kartını verdiğin süreçte çok sıkıldım. Keşke hepimizin beyninde birer yonga takılı olsa, bu bilgiler oraya otomatik yüklense, şu kağıt işi bitse, dedim. Özel ulak uçaklar sırada beklese, uçak saati beklemek yerine, indirim saatleri tadında ikramlar eşliğinde hangisi denk gelirse ona binsek, dedim. İstanbul’a dönmekte olan bronz bakımlı erkeklerle dolu uçak burgaça girince ürkü oldum, tatilimde sizlere anlatmak için çok ilginç şeyler yapamadığımı farkettim. Ama ben gezi aksakalı değilim, diye düşündüm. Senede 1 haftacık, önemli olan neye ihtiyacın varsa onu yaşamak. Sonra da sen yokken gerçekleşmiş değişikliklere uyum sağlamak.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.