28 Kasım 2014

Devletlerin borç ahlakı

Avrupa Merkez Bankası devletlerin borçlarını geri ödeyememesi riskinden yine de öylesine korkuyor ki, vadesi gelen ödemeler yeni borçlar içine paketlenerek erteleniyor

Kapitalizmin özünde vardır. Para ile uğraşılır, onu çoğaltmanın olanaklarını araştırılır. Araştırmakla kalınmaz, uygulamayla birlikte başka kapitalistlere de yeni olanakların açılmasına ön ayak olunur aynı zamanda. Eldeki sermaye kullanılarak daha fazla mal ve bu malın karşılığında yeni dönemde daha fazla sermaye yaratılır. Her dönem sonu elde edilen kârlar sermaye’ye devşirilir, sermaye birikimi kârın doğrudan bir fonksiyonu olur.

Para, keşfedildiğinden bu yana mal değişimini kolaylaştırmak için kullanılan bir araçtır. Yakın çağlarda aynı zamanda sermayenin de ölçü birimi, diğer bir deyişle sermayeyi saklama aracı haline gelmiştir.

Kapitalistin parası yalnızca yeni mal ve bunun sonucunda para yaratmaz, aynı zamanda kendisi gibi pazarda yaşamak isteyen diğer kapitalistleri de paralarını ve mallarını artırmaya zorlar.

Pazarlardaki yeniden üretim sürecinde yer alan aktörler pazarın hızına yetişebilmek için herşeyi, belli bir aşamadan sonra da bugünden bilinemeyen geleceklerini de sermayeye dönüştürmeye başlarlar. Buna kredi denir. Gelecek bugüne getirilir ve sermayeye dönüştürülür. Kredi gelecekte üretilmesi beklenen mal ve hizmetlerin erkene alınmasını ve bugünden üretilmeye başlanmasını sağlar.

Kredi ile taçlandırılmış kapitalist sistemin insanı yatırımlarını yaparken artık geleceğe ilişkin sözler vermek zorundadır. Yani bir borç ilişkisine girer. Bu ilişki bankalar üzerinden yürür. Yapılan yatırımlar kar getirmeli ve bu kar o kadar iyi oluşmalıdır ki, bir kısmı ile kredi borcu karşılanabilsin. Hesap tutarsa kapitalist başarılı bir yatırım yapmış olacaktır. Hesap tutmazsa iflas edilecek ya da sermayede eksilme gerçekleşecektir.

Gelecek hesapları gerçekçi olduğu sürece ve dolayısıyla borçlar vadesi geldiğinde ödendikçe bu sistem iyi çalışır, kapitalist sistemin insanı da yeniden üretimini sağlamış olur.

Bu, borcun yiğit kamçısı olduğu zamanlarda böyleydi. Durum bugün biraz değişmiş gibi duruyor.

Kredi yoluyla piyasalar zamanla paradan para yaratmayı keşfettiler. Bu keşif özellikle son 30-40 yıldır kapitalist ekonomilerin motoru haline geldi.

Kredinin sahip olduğu sihirli gücün yarattığı heyecanla ilişkiler ağına girmiş olan bankalar geçtiğimiz 30-40 yıllık sürede AB ve ABD’de paradan para yaratma işlevini insan aklının mantıki sınırlarına kadar geliştirdiler. O denli ustalaştılar ki, kredi yoluyla yeni paranın yaratılması artık basit muhasebe kayıtlarına indirgenmiş oldu.

Bir yandan ülkelerin borç ihtiyacı uluslararası rekabetin zorlaması ile artan ya da artmak zorunda kalan yatırımlar nedeniyle gelişirken diğer yandan bu ihtiyaca cevap veren bankaların keşifleri ve işlem hacimleri de çoğaldı ve yaygınlaştı. AB örneğinde, Merkez Bankası devletlere kaynak sağladı, ülkeler de her sıkıştıklarında ucuz kaynaklara başvurur oldular.

Yeni borçlanma serbestliğinde Kopenhag kriterleri yıkıp geçildiği yetmiyormuş gibi, ülkelerin borçlanma düzeyleri önüne çıkan herşeyi yutacakmış duran acayip bir ejderhaya dönüştü.

Buna rağmen Avrupa’da birliğe üye olan ülkelerin borçlarını geri ödememesi riski neredeyse ortadan kalkmış gibi, çünkü borçlar ne kadar artsa da onların imdadına yetişen kaynaklar yaratılmakta.

Avrupa Merkez Bankası devletlerin borçlarını geri ödeyememesi riskinden yine de öylesine korkuyor ki, vadesi gelen ödemeler yeni borçlar içine paketlenerek erteleniyor. Ekonomiyi paraya boğma yönetimi devam ediyor.

Klasik iktisatçıların kitaplarına konu olan kapitalist sistemin insanı ise pek ortalıkta görünmüyor son zamanlarda. Borcun geri ödenmesi yiğitlikten çıkmış gibi Avrupa ülkelerinde. Bunun yerine sürekli olarak borçların nasıl zamana yayılabileceği üzerine kafa yorulmakta.

Banknot diye bir kavram vardı bir zamanlar ve bu bir borç ilişkisini ifade ederdi. Banknot kimin elindeyse, o kişiye devletin banknotun üzerinde yazılı miktar kadar borcu var demekti. Bunun karşılığını bir zamanlar devletler altın olarak tutarlardı. Bugün aradaki bu bağ kalktı ve para artık banknot yani bir borç senedi olmaktan çıktı.

Borçların sonsuz kaynak yaratma evreninde sürekli ertelenmesi mümkün hale geldiyse, geri ödemeler de vadesi olmayan bir gelecege ertelenebiliyorsa ve piyasalar ayakta kalsın diye paraya boğulabiliyorsa, bu olsa olsa şu anlama gelir: Dolaşımdaki para sözleşmeye dayalı bir değer ifade etmiyor ve herhangi bir üretime dayanmıyor. O zaman devletlerin iflası da mümkün değil ve o zaman bu bildiğimiz kapitalizm de değil. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Petrol fiyatları ve ekonomik kriz

Politik güç savaşları ve devletlerin çıkar çatışmaları bizi krizin kıyılarına atıyor

Troyka’ya başkaldırmak

Şişirilen servet ve para piyasaları üzerinden bir ülkenin nasıl iflasın eşiğine getirildiğini gözlemliyoruz

Syriza’nın tanrılarla savaşı

Parayı yönetenler ekonomik ve toplumsal hayatı, işçi haklarından şehirlerde ve köylerde nasıl yaşanacağına kadar herşeyi belirlemeye başladı